Bir Sarp Yokuş

Bir Sarp Yokuş

Bismillahirrahmanirrahim

Elhamdülillah Vessalatu Vesselamuala Resûlulillah

İnsan ömrü boyunca pek çok imtihanın, duygunun içerisinde kendini ve içinde bulunduğu hâli anlamaya, anlamlandırmaya çalışır durur.

Belki de bu sebeple Rabbimiz Kur’an’ımız da pek çok kez her halimizden haberdar olduğunu vurgular.

Bu sebeple pek çok misaller getirir geçmiş ümmetlerden. Ancak ona malum olan kullarının iç durumlarına dair tasvirlerden tam da bu sebeple bahseder.

Örneğin hırsını, dünyaya düşkünlüğünü, musibet anında Allah’a nasıl koştuğunu, rahata eriverince unutmakta nasıl mahir olduğunu ince ince anlatır bizlere.

İnsana bir sıkıntı dokundu mu, gerek yan üstü yatarken, gerek otururken, gerekse ayakta iken (her hâlinde bu sıkıntıdan kurtulmak için) bize dua eder. Ama biz onun bu sıkıntısını ondan kaldırdık mı, sanki kendisine dokunan bir sıkıntı için bize hiç yalvarmamış gibi geçer gider. İşte o haddi aşanlara, yapmakta oldukları şeyler, böylece süslenmiş hoş gösterilmiştir. (Yunus Suresi/12)

Gerek bireysel gerek toplumsal afet ve musibetler işte böyle zamanlarda bizlere kuvvetli bir hakikati hatırlatıyor:

“İnsanoğlu, kendisine kimsenin güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?”

“Yığınla mal harcadım” diyor.

“Kendisini kimsenin görmediğini mi sanıyor?”

(Beled Suresi/ 5,6,7)

Hepimizin zihninde ilk andan itibaren benzer düşünceler oluşuyor, görüyoruz ki yığınla harcadığımız mallarla biz aslında bir hiçi biriktirmekten ibaretiz.

Gücü yeten kimmiş her şeye, nelere güç yetiremezmiş insan bununla yüzleşiyoruz.

“Hem yaralıyız hem yakınıyız bir yaralının” madem şimdi bize düşen bir şeyler var muhakkak, madem bir afete hep birden tutulduk alınacak dersleri tekrar tekrar okumak gerekiyor.

Afetin adını hemen koyuverebiliyoruz. Peki ya rahmeti kazanacak yol nerede bunu düşünelim. Cenabı-ı Hak Beled suresinin devamında şöyle buyuruyor:

“Fakat o, sarp yokuşu aşamadı. O sarp yokuş nedir bilir misin? Köle azat etmek veya açlık gününde yakını olan bir yetimi, yahut aç-açık bir yoksulu doyurmaktır.”

Biz şimdi bir sarp yokuşun başındayız. Bu yokuşu aşmak için tebessümümüzle, malımızla, bedenimizle, sesimizle, el becerimizle, çorbamıza eklediğimiz suyu arttırarak belki komşumuzla paylaşmak üzere, hasılı her ne yapabiliyorsak onu yapmaktan gocunmayarak, geri durmayarak aşmak zorundayız. Dünyamız ve ahiretimiz için.

İlk evvela bir sarp yokuşun başında olduğumuzun farkına varmalıyız. Tüm bu imtihanlar bittiğinde, kazanılan kazanıldığı ve kaçırılanın ele geçmeyeceği, geri döndürülemeyecek bir zaman gelmeden önce soralım kendimize şu satırlarda olduğu gibi:

“Kırıldı kuş sesinden direkleri dünyanın kaldım eşikte.

Bir sabah dünya boşken kalkıp sordum kendime:

Neyin var taşınacak?

Şu kırık dal sesinden, şu tökezleyen ırmak gürültüsünden başka neyin var sen gidince aklı sende kalacak!”

Sahi her şeyimiz yitip gittiğinde nedir bize kalacak olan? Ve nihayet biz de göçüp gittiğimizde bizimle gelecek olan yegâne şey nedir sahibi olduğumuzu sandıklarımızdan?

Velhamdülillahi Rabbil alemin.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.