Sosyal Hayat Yeterliliğimiz

Zaman ilerledikçe bir önceki nesle göre değişen hayat şartları ile karşılaşıyoruz. Hem birey olarak, hem de toplum olarak yenilenmeye ve yeniliklere ihtiyaç duyuyoruz. Akıllı ve irade sahibi olup, hayatının bir imtihan olduğunu bilen insan, yaşam kriterlerini ve prensiplerini her daim göz önünde bulundurarak yaşar.
Yaşadığı dönemi iyi bilen bir Müslüman, Rabbiyle olan bağını her daim diri ve kuvvetli tutar. Bu da hayatının tamamına etki eder. Müslüman sadece kendi dünyasını düşünerek plan ve projeler üretmez. İslam’ın gür ve net bir sedayla yayılmaya başladığı dönemde olduğu gibi, duyduğu Tevhid çağrısını kalbi ve kalıbıyla kabul ettikten sonra başta yakınları olmak üzere tüm çevresine insanlığın kurtuluş reçetesini ulaştırmayı hedeflemesi gerekir. Bunun için de sosyal hayatta aktif olmak gerekir.
Bu yazımızda çok ama çok önemli bir konuyu sosyal hayat yeterliliğimizi işlemeye gayret edeceğiz.
Kısaca İslam Ve Sosyal Hayat
Bir kitap konusu olan başlığımızı birkaç satırla ifade etmeye çalışalım.
İslam sosyal bir nizamdır. Bu cümlemizi İslam’ın aile hayatına verdiği önemden tutunda, ibadetlerimizin sosyal boyutlarına bakarak da değerlendirebiliriz. Hemen hemen her ibadet ve ahlak ilkesinin bir sosyal sorumluluk karşılığı vardır.
Elbette birey olarak yaptığımız özel ibadetlerimiz vardır. Namazın cemaatle kılınması, Ramazan ayının coşkusu ve bayram olgusu, Zekât ve toplumsal faydaları, manevi bir kongre yönü de olan Hac, eğitim, adalet, yetim haklarına verilen değer İslam’ın ne denli sosyal bir din olduğunu gösterir.
Sonuç olarak insanlığın dünya ve ahiret selametini hedefleyen cihanşümul/evrensel din olan İslam’ın yaşanması ve yayılması da sosyal yapısının kuvvetini ortaya koyar.
Sosyal Hayatta Nasılız?
Seksenli yıllarda çocukluğu ve gençliği geçenlere göre sosyal hayat daha iyi gözükebilir. Ellili ve altmışlı yıllarda, seksenli yıllara göre daha zayıf sayılabilir. İki binli yılların başından itibaren sosyal hayat ve aktif çalışmalar biraz daha farklılık göstermeye başladı.
Sosyal medya ve kitle iletişim araçlarının çok yaygın olarak kullanıldığı bu dönemde, özellikle kurumsal olarak Müslümanlar sosyal hayatta daha etkin gözükmekle beraber henüz dünya üzerinde istenilen aktif rolde değiliz.
Sosyal hayatı biraz sınıflandıracak olursak özellikle yardım çalışmalarında çok iyi bir dönemi yaşadığımızı söyleyebiliriz. Yaşadığımız ve asrın felaketi diye adlandırılan depremde, yaraların sarılması çalışmasında Müslümanlar’ın iyi bir performans ortaya koyduğu kanaatindeyim. Eksiklerimizi elbette gidereceğiz. Ama özellikle ihtiyaç malzemelerinin temin ve dağıtımında güzel organizeler yapıldı. Kardeşlik olgusunu güzel işlettiğimiz kanaatindeyim. Sadece ülkemizle sınırlı değil, mazlum coğrafyamıza el uzatma noktasında daha iyiyiz eskiye nazaran. Çok örnek verebiliriz.
Sosyal hayatta en zayıf olduğumuz alan belki de sanat ve spordur. Bu alanlar tabii kolay alanlar da değil. Ne olursa olsun gençlerin ellerinden tutabilmek için bu alanlarda olmalıyız.
Sosyal Olarak Nasıl Olmalıyız?
Bu başlığı iki bölümde ele alabiliriz.
Birey olarak: Yaşadığı şehrin, ilçenin, mahallenin Sosyo-kültürel konumuna hakim olarak işe başlanmalı. Küçük esnaf başta olmak üzere yerleşik halk ile selamlaşarak iletişimin ilk basamağına sağlam çıkmalıyız. Vakit namazlarına biraz erken gitmeye çalışıp imam, müezzin ve cemaat ile de sağlam bir iletişim kurmalıyız. Zaman zaman okul idaresini ziyaret ederek maddi ve manevi destek sunmalıyız. Mahallenin sosyal alanlarına özellikle de gençlerin bulunduğu zamanlarda ziyaretler yaparak gelecekle bağlantı kurmalıyız. Meşru ortam olduğu durumlarda düğün, cenaze törelerine katılmalı, vakit el vermiyorsa sonrasında ev ziyaretleri yapılmalı. İslam’ı yaşamak ve tebliğ etmek gibi ulvi vazifesi olan herkesin sosyal temsilciliği de bir ibadet şuuru ile yapması gerekmektedir. Sevgili Peygamberimiz zaman zaman Sahabe Efendilerimize hasta ziyaret eden, tanımadığına selam veren, taziyeye katılan var mı gibi sorular sorardı.
Toplum olarak: İlk başta aile olmak üzere sosyal hayatın önemini çok iyi anlatmalıyız. Anneler ve babalar evlatlarının bireysel takılmasından (telefon, tablet, oyun, eğlence) şikayet etmek yerine yakından ilgilenerek sosyal hayata entegrasyonunu sağlayabilir. Kolay olmayacağının farkında olarak sabırla yavrularımızın elinden tutmalıyız.
Evde, okulda, mahallede ve ulusal bazdaki etkinliklere gençlerin katılmasına destek olmalıyız, teşvik etmeliyiz.
Özellikle ilkokuldan başlamak üzere eğitim hayatı boyunca altyapısı manen sağlam ve sosyal hayatı canlı olan gençlerle geniş katılımlı yarışmalar, kültürel etkinlikler yapılabilir. Devlet ve STK kadroları da bu gençlerden oluşturulursa hem ülkemiz için, hem de Ümmet coğrafyamız için çok büyük kaynak olacaktır.
Sivil toplum kuruluşları 8-10 kişilik kadrolarla değil özellikle gençlerin se aralarında olduğu yüzlerce insanla oluşturulmalı. Yapılacak çalışmalarda genç enerjiden faydalanılmalı.
Gerek gündemi belirlemede, gerekse belirlenen gündemin icrasında önce kafa yoracak, enerji koyacak, bilinçli yapılara ihtiyaç var.
Spor, edebiyat, sinema, tiyatro, müzik ve oyun sahalarının muhakkak Müslümanlar tarafından meşru daireler içerisinde aktif kullanılması gerekmektedir. Çok geride kaldığımız hatta hiç olmadığımız sahalar var.
Müslümanlar olarak yeryüzünde sayımız azımsanamayacak kadar fazla gibi gözükse de o kadar dağınığız ki, belki de dünyada en çok istediğimiz şey vahdetimiz olmalıdır. Birliğimiz ve dirliğimiz adına yapılacak çalışmalara omuz vermek zorundayız.
Selam ve dua ile…
Not: İlerleyen dönemde nasıl bir sosyal hayat konusu daha geniş ele alınabilir.