İnancın Sosyalleştirilmesi

İman ya da inkar soyut birer kavram değildir. İslam inancı denildiği zaman imanın sosyal boyutları da gündeme gelir. Efendimiz (s.a.v): “Sizden biriniz bir kötülük gördüğü zaman onu eli ile düzeltsin, buna gücü yetmezse dili ile, buna da gücü yetmezse kalbiyle (buğzetsin), bu da imanın en zayıfıdır”. (1) buyurarak imanın tezahürlerinin sosyal toplumda görülmesini istemektedir. Rasulullah’a “Hangi amel daha faziletlidir?” diye sorulduğunda: “Allah ve Rasulüne imandır.” (2) dedi.
İmam Cafes a.s. Sadık da “İman nedir, amel midir, amelsiz söz müdür?” sorusuna, “İman tümüyle ameldir, söz bu amelin bir parçasıdır.” demiş ve şöyle açıklamıştır:
“İman haller, dereceler, tabaka ve menzillerdir. Allah Tebareke ve Teala imanı Ademoğlunun azalarına farz kılmış ve her bir azaya ondan bir kısmı taksim etmiştir. Bunlardan ilki kalptir ki, insan onunla akleder, onunla fıkheder ve onunla anlar, o azaların ancak onun emriyle hareket ettiği bedenin emiri durumundadır. Bu azalar iki göz, iki kulak, iki el, iki ayak, ferc, dil ve kendinde yüzün bulunduğu baştır. Bunlardan her biri imandan bir bölüme vekil kılınmıştır.
“Allah kalbe imandan ikrar, ma’rifet, akd, rıza ve teslimi farz kılmıştır; o “ilah yok, ancak Allah vardır, ortağı yoktur, tek bir ilahtır, bir arkadaş ve çocuk edinmemiştir; Muhammed O’nun kulu ve rasulüdür” diyerek teslim olup rıza göstermeli, buna bağlanmalı ve kitap ve nebilere inanmak gibi Allah katından gelen her şeyi de kabul etmelidir. Allah’ın kalbe ikrar ve marifet olarak farz kıldığı budur ve bu onun amelidir. O, “İnsanlara husn söyleyin.” “Allah’a ve bize indirilene ve size indirilene iman ettik; ilahımız ve ilahınız birdir, biz O’na teslim olmuşlarız.” deyin. İşte bu da dilin amelidir. Allah kulluğa kendisinin haram kıldıklarını duyup onlardan uzak kalmayı, nehyettiklerinden de uzaklaşmayı ve helalleri ve güzel şeyleri duyup onları dinlemeği farz kılmış ve şöyle buyurmuştur: “Muhakkak Kitap’ta size indirdi ki, Allah’ın ayetlerine küfr edildiğini ve onlarla alay edildiğini duyduğunuzda başka bir söze dalmalarına değin onlarla oturmayın.” Sonra Allah unutma durumunu bundan istisna etti. Eğer şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra zalimler kavmiyle oturma”.(3) Yine, şöyle buyurdu O: “Sözü işitip onun en güzeline uyan kullarıma müjdele; onlar Allah’ın hidayet ettikleridir ve onlar lübb sahipleridir.” “Muhakkak mü’minler kurtuldu; onlar namazlarında huşu içindedirler. Onlar lağu’dan kaçınırlar. Ve onlar zekatı yerine getirirler (zekat için işlerler).” Yine şöyle buyurdu: “Boş söz (lağv) işittiklerinde ondan yüz çevirirler ve “Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz size.” derler. “Boş söze uğradıklarında kerim olarak geçip giderler.”(4) Bu da Allah’ın imandan kulluğa farz ettiğidir ve bunlar kulağın amelidir. Allah göze haram kıldıklarına bakmamayı ve helal kılmadıklarından uzak durmayı farzetmiştir. Bu, onun amelidir ve imandandır.
Biz bunları kısaca “Amentü” diye ifade edilen imanın altı esası olarak ele alırsak, her bir maddenin ferdin sosyal hayatında tezahürleri olmalıdır.
Allah’a iman: Allah (cc) kendisini tanımlarken soyut olarak inanılan bir zat olmaktan öte, “Göklerde ve yerde olanlar Allah’ı tesbih ederler. O güçlüdür, Hakimdir. Göklerin ve yerin hükümranlığı onundur; diriltir, öldürür, O herşeye Kadirdir. O her şeyten öncedir. Kendisinden sonraya hiçbir şeyin kalmayacağı sondur. Varlığı aşikardır. Gerçek mahiyeti insan için gizlidir. O her şeyi bilir.” (5) Müslümanın da hayatında inancının ilk maddesi olan Allah hareketlerinin tamamına sirayet etmelidir. Mü’minin tutan eli, gören gözü olmalıdır. Onunla bakmalı, Onunla düşünmeli, O’nun emirleri ile yaşamalıdır. Kısaca Allah (cc), bugünkü müslümanım diyen bir çok kişinin yaptığı gibi sosyal hayattan uzaklaştırılan darda kalındığında hatırlanan olmamalıdır. “Dağlar gibi dalgalar insanları kuşattığı zaman, dini tamamen Allah’a has kılarak O’na yalvarırlar; Onları karaya çıkararak kurtardığında, içlerinden bir kısmı doğru yolda kalır. Zaten ayetlerimizi bilerek ancak hain nankörler inkar ederler.” (6)
Allah bollukta, darlıkta, otururken, yatarken, düşünürken her yerde bizimle olmalıdır. “Onlar ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı anarlar; Göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler: “Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın, Sen münezzehsin bizi ateşin azabından koru.” derler. “Rabbimiz, Sen ateşe kimi sokarsan onu şüphesiz rezil etmiş olursun. Zulmedenlerin hiç yardımcıları yoktur. Rabbimiz doğrusu biz Rabbinize inanın diye inanmaya çağıran bir çağrıcıyı işittik de iman ettik. Rabbimiz günahlarımızı bize bağışla, kötülüklerimizi ört. Canımızı iyilerle beraber al. Rabbimiz Peygamberlerinle bize vadettiklerini ver. Kıyamet günü bizi rezil etme. Sen şüphesiz sözünden caymazsın.” (7)
Allah’ı unutan toplumları Allah da unutur. Sonra da onlara yardımcı olacak hiç kimse bulunmaz. “İki yüzlü erkek ve kadınla da birbirlerindendir. Kötülüğü emreder, iyiliğe engel olurlar. Elleri de sıkıdır; Allah’ı unuttular, bu yüzden Allah da onları unuttu. Doğrusu iki yüzlüler fasıktırlar.” (8)
Meleklere ve Kitaplara İman: Günümüzde melek inancı da müslümanların melek inancından uzaklaşıp, putperest ya da müşrik toplumlarda olduğu gibi kanatlı kız çocukları şeklinde düşünülüp canlandırılmakta, böylece yeni yetişen nesillere melekler insanın evrim geçirmiş kanatlıları gibi gösterilmektedir.
“Ey Muhammed, putperestlere sor, kızlar senin Rabbinin de erkekler onların mı? Yoksa melekleri kız olarak yarattığımızda onlar hazır mı idiler? Dikkat edin, doğrusu onlar yalan uydurup söylüyorlar. Allah doğurdu diyorlar. Onlar şüphesiz yalancıdırlar. Allah kızları, oğullara tercih mi etmiş. Ne oluyorsunuz? Ne biçim hükmediyorsunuz, hiç düşünmez misiniz?” (9)
Kitaplara inanılmaktadır. Ancak Kur’an-ı Kerim’e iman da sosyalleştirilememiştir. Bir matematik kitabının, bir coğrafya kitabının varlığına inanıldığı gibi inanılmaktadır. Maalesef kişilerin sosyal hayatlarında belki de bu kitapların kullanıldığı kadar dahi kullanılmamaktadır. Kitaplara iman da teoriden çok da öte bir inanış olamamıştır. Oysa iman bir yaşantı biçiminin adıdır. “Ey insanlar! Nereye gidiyorsunuz? Kur’an ancak aranızda doğru yola girmeyi dileyene ve alemlere bir öğüttür. (10) “Elif, Lam, Ra, bu kitap Hakim ve Haberdar olan Allah tarafından, Alah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye ayetleri kesin kılınmış, sonra da uzun uzadıya açıklanmış bir kitaptır. Ben size O’nun tarafından gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeciyim.(11) Kitaba inandım deyip bir roman kadar olsun bir kıymet verip, O’na zaman ayırmamak mıdır acaba Kur’ana inanmak.
Peygamberlere İman: Allah’a iman kadar önemlidir, peygamberlere iman. ‚ünkü Allah’a hakkıyla inanmanın yolu peygambere inanmaktan ve peygamberin belirttiği Allah’a imandan geçer. Peygamberler ve peygamberimiz birer sosyal hayat planlayıcısı, birer muallim, birer pedagog olarak toplumları yeniden inşa etmişlerdir. İnançlarından ibadetlerine, düşüncelerinden kıyafetlerine, şehirlerinden devletlerine, dünya hayatlarından ahiret hazırlıklarına herşeylerine, ama her şeylerine yön vermişlerdir. Mü’mini ve mü’minin “Komşusunun elinden ve dilinden emin olduğu kişidir.” “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.” (12) buyurarak tanımlamıştır. Müslümanlığı teoriden pratiğe dökmüştür. Oysa bugün müslümanım diyen kalabalık bir kesim peygamberi ve peygamberin getirdiği prensipleri yerlerinden oynatarak toplumun dışına itme gayretindedirler. İnanmayı vicdan özgürlüğüdür diyerek insanın taa içine, hatta bazan kendisinin dahi işitip müslüman olduğunu hatırlayamayacağı kadar derinlere atmak istemektedirler. Peygambere inandıkları için onun emrini yapanlar, yine peygambere inandığını söyleyen kişiler tarafından yadırganmakta, alaya alınmakta hatta taciz edilmektedirler. Kısaca bugün Peygamber (s.a.v.) de müslüman toplumun dışına itilmiştir.
Ahiret, Kader ve Ba’se İman:
Bu iman esaslarıda sosyalleştirilmelidir. Her şeyin birgün fani olacağı yalnız yüce Mevlamızın baki kalacağı unutulmamalıdır. “Allah’la beraber başka tanrılar tutup tapma. Ondan başka ilah yoktur. Ondan başka her şey yok olacaktır. Hüküm O’nundur. O’na döndürüleceksiniz.” (13) Dünya ihtirası, mal, mülk ve çocuklar bizim sonumuzu hazırlayıp helak etmemelidir. “Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız birer imtihandır. Büyük ecir ise Allah katındadır. Allah’a karşı gelmekten gücünüzün yettiği kadar sakının bayraklarını dinleyin, itaat edin. Kendinizin iyiliğine olacakmallarınızdan sarfedin. Nefsin tamahkarlığından korunan kimseler işte onlar saadete erenlerdir.” (14) Dünya ihtirası bizleri ibadetlerimizi yapmaktan alıkoymamalıdır. Mal biriktirme hırsı en azından zekat vermemize ve hac’ca gitmemize engel olmamalıdır. Dünyaya çok fazla yerleşmemeli ve “Sonra o gün size verilmiş olan her nimeten sorguya çekileceksiniz” (15) buyruuğunu unutmamalıyız.
Kaynaklar
1- Buhari
2- Buhari
3- Kur’an’da Temel Kavramlar l”man Ali †nal
4- Mü’minun 1-9
5- Hadid 1-3
6- Lokman 32
7- Al-i İmran 190/194
8- Tevbe 67
9- Saffat 149-155
10- Tekvir 26-28
11- Hud 1-2
12- Buhari
13- Kasas 88
14- Tegabün 15-16
15- Tekasür 8