KAPAK-Öğretmen Deyince

KAPAK-Öğretmen Deyince

Öğretmen deyince aklımıza, sadece öğrencilere alanı ile ilgili bilgi veren, milli eğitimin öngördüğü kazanımları kavratmaya çalışan “okul memurları” geliyorsa büyük bir eksiklik var demektir. Öğretmen salt bilgi veren kişi değildir. Çocukların ilgi ve ihtiyaçlarını tespit eden, onların bakış açılarını genişleten, faziletli bir toplumun tohumlarını eken, onları iyiye, güzele, imana davet eden kişidir. Bilgiyi öğrettiği gibi bilgiye ulaşma yollarını da öğretir.

Eğitimsiz ve bunu bağlı olarak öğretmensiz bir toplum düşünülemez. Hatta iyi eğitimcileri olmayan toplumların durumları da iyi değildir. İyi nesiller yetiştirmenin ön şartı iyi eğitimciler yetiştirmektir. Eğitim için bütün şartlar sağlansa bile kaliteli eğitimci açığını kapatabilecek ne bir teknoloji ne de bir ortam vardır. Eğitim işi sadece öğretmenlerin değil hemen her Müslümanın üstlenmesi gereken bir sorumluluktur. Her Müslüman, ailesinden, çevresinden sorumludur ve sorulacaktır. Bu nedenle her Müslümanın önce kendi nefsini ıslah ve terbiye etmekten başlayarak arkadaş ve yakın çevresinin ıslahı ile devam eden toplumun ıslahına kadar giden bir mesuliyet alanı vardır. Bugün ülkemizde ve dünyada İslam, ahlak ve medeniyet adına güzel şeyler varsa bu sadece mesleği öğretmen olanların değil ekseri olarak sorumluluk sahibi olan bütün Müslümanların eseridir. Bu güzellikler herkesin mücadelesi ile olmuştur.

Bütün ilimlerin kaynağı Allah Teâlâ’dır. İnsan eğitimi de ilk olarak Allah’ın yetiştirdiği peygamberler vesilesi ile olmuştur. Bu sebeple Rab Teâlâ’dan gelmeyen, O’na dayanmayan eğitim de öğretim de insanlığı rahat ettirmeyecektir. Terbiyenin güzel olması, kaynağına yakın olması ile ilgilidir. Efendimiz sallallahu aleyhi sellem; “Beni rabbim terbiye etti, terbiyemi de pek güzel kıldı.” buyurmak suretiyle en büyük, en güzel, en iyi muallimin Cenab-ı Allah olduğunu ifade etmiştir. Efendimiz ile aynileşen sahabenin gönül terbiyesini bir düşünelim. Çok fazla bilgi yüklemesi yapılan bir eğitim sistemi ile o hale gelmediler. Bugün dünyanın bütün bilim adamları, pedagogları, sosyologları, psikologları, filozofları bir araya gelseler asr-ı saadet kıvamında yüce hasletlerle donanmış bir topluluk meydana getirebilirler mi? O halde bir eğitimcinin veya eğitim sisteminin ilk işi belli oldu: Bu işi Rabbimizin hayata koyduğu sünnetullahtan, fıtrattan, aklıselimden ayrılmadan; peygamberlerin uyguladığı nebevi eğitim metotlarından kopmadan, onları temel alarak yapmak. Fıtrata uygun olan her zaman daha güzeldir. Her insanın yaratılıştan gelen özellikleri veya “Özel yaratılış amacı” sistem ve eğitimci tarafından iyi belirlenmelidir. Hangi kabiliyeti daha baskın ise o doğrultuda insanlara faydalı olması daha muhtemeldir. Bu yönlendirmeyi yapabilen eğitimci ve sistem, kaliteli bir sistem ve eğitimcidir. Arkasından başarı ve toplumsal kalkınma da kaçınılmaz olur.

Gelecek nesilleri inşa etmek, bahçe duvarı yapmaya benzemez. Ya da akıllı cep telefonlarına yeni bir uygulama yükleyip kullanmak gibi de değildir. Hem kalp hem de kafa inşa edilecektir. İnsan sadece bedenden ibaret bir varlık olmadığı için eğitim sadece beden ve beyne hitap ederse eksik kalmış olur. İnsan gibi ulvi yönü olan bir varlığın eğitiminde kafa kadar kalp eğitimi de önemli bir yer tutmalıdır. Eğitim ve eğitimci için sabır ve sevgi çok önemli iki haslettir. Bu iki vasıf eksik ise istenen sonuç alınamaz. Esasen gönlü müsait olmayan insan öğretmenlik yapamaz. Yapsa da günü kurtarmalık yapar. Bu sebeple özelde öğretmen ve genelde bütün Müslümanlar iman, sabır ve sevgiyi kuşanarak yola çıkmalıdır. İnce ve derin ruhlu insanlar önce Allah rızasını gözeterek kolları sıvarsa Allah’ın yardımı geldiği gibi kalpten çıkan kalbe ulaşır ve arzulanan örnek nesiller yetişir. Bunun için idealist yaklaşımlar uzun ömürlü olmaz. Hızını, azmini ve enerjisini kaybeder. Hareket kabiliyetini hiç bitmeyen bir kaynaktan (Rıza-i Bari) alırsa ömrünün sonuna kadar yönlendirici özelliğini korur.

 

Konu insan yetiştirmek olunca öğretmenlerin buna sadece geçimlerini temin eden bir iş gibi bakmaları da yanlış olur. Samimiyet olmazsa eğitim işi de olmaz. Değişen şartlar (ekonomik – sosyal) eğitimcinin eğitime bakış açısına zarar vermemelidir. Bununla beraber iyi bir eğitimden geçmeyen, kendini yenilemeyen eğitimci de sürekli değişen zaman, insan ve toplum yapısı karşısında yetersiz kalır.

Öğretmenin en önemli özelliklerinden birisi de söylediklerini yapmasıdır. Söz ve davranışları, anlattıklarını gösterirse etkisi artacaktır. Bu hal ve bilgi arzı çocuktan çocuğa değişmemelidir. Eğitimci, çocuklara adil davranmalıdır. Öğrencileri ile aralarında müthiş bir itimat tesis etmelidir. “Benim Öğretmenim bana haksızlık etmez.” düşüncesi öğrencinin kafasına yerleşmelidir. Bunu sağlayacak olan adalet duygusudur. Öğrenci üzerinde sevgi ve bilgiye dayalı bir otoriteye dayanarak adalet kavramı oturtulmalıdır. Tabii ki bunların kolay olmayacağı ortadadır. Bu öyle bir iş ki eğitimci her zaman en fedakar ve en sabırlı olmak zorundadır. Örneğin karşılaştığı bir olayı kendine göre değil, çocuklara ve onların bakış açılarına göre değerlendirmelidir. Bize basit gibi gelen, onlar için çok önemli olabilir. Sabırla dinleyerek, zamanından fedakarlık yaparak, ilgi gösterip değer vererek dinlerse sorunların kendiliğinden sorun olmaktan çıktığı görülebilir.

Neyi, niye, ne zaman, nerede, nasıl yapacağını bilen eğitimcilere ihtiyaç vardır. Bir eğitimi niye yaptığını bilmeyen ve bildirmeyen bir eğitimcinin ne kadar çalıştığı önemli değildir. Bizim, İslami literatürde “niyet” diye adlandırdığımız bu özel amaç, asıl kazandırılacak kısımdır. Yapılan tüm faaliyetler de bunu desteklemelidir. Bundan sonra nerede ve ne zaman yapıldığına da dikkat edilmelidir. Bir kazanım için uygun yer ve zaman ya da olgunlaşma gözetilmez ise yine yapılan her şey boşa gidebilir. İhtiyaca göre hareket etmek yerinde olacaktır. Özellikle fiziksel olarak sıkıntı içinde olan, birincil ihtiyaçları karşılanmamış birisine ilimden, ahlaktan bahsetmek havanda su dövmek gibidir. Ya da temel İslami, insani meseleleri aşamamış iken, çocuklara üst düzey bir takva bilinci veya çok değerli toplumsal, sosyal ya da ümmet bilinci içeren bilgiler vermenin de bir yararı olmayacaktır. Bunu İslami eğitim anlamında düşünürsek, muhataplarımıza önce Rabbimizi sonra peygamberimizi ve kendini tanıttıktan sonra İslam nizamı anlatılmalıdır. Yani bir sıra gözetilmelidir. İnsanı ve insan psikolojisini iyi bilmeyen eğitimciler de başarılı olamazlar. Eğitimci her bir öğrencinin özel durum ve ihtiyaçlarını, kabiliyetlerini bilmelidir. Her insanın ayrı özellikleri olduğunun, herkes için aynı şeylerin yapılmasının fayda sağlamayacağının farkında olmalıdır. Yine nerede ve hangi usullerle davranılacağı da kişiye ve konuya göre çok iyi belirlenmelidir. Bilgi şarttır ama gerekli olan, hikmetli bilgi şarttır. Bu bilgi ve tecrübe paylaşımı yapılırken yumuşaklık da dozunda kullanılmalı ama güzel öğüt, güler yüz, tatlı dil hep olmalıdır.

Bunlarla beraber bir eğitimcide bulunması gereken belli başlı vasıfları şu şekilde sıralanabilir;

1.İhlas, takva, ilim ve hilim sahibi olmalıdır.

2.Mesuliyetinin şuurunda olmalı, ne ile uğraştığını çok iyi bilmelidir.

3.Mesleğini sevmelidir. Bununla beraber pedagoji, psikoloji ve sosyolojiyi de iyi bilmelidir.

4.Her zaman konuşabilen, iletişime açık, güler yüzlü, tatlı dilli olmalıdır. Öğrencileri onunla dertleşebilmelidir.

5.Öğrencilerine karşı genelde nazik, bazen de tatlı sert bir tavır sergileyebilmelidir.

6.Sakin, sabırlı ve fedakar olmalıdır.

7.Gündemi takip etmeli, kendini sürekli yenilemelidir.

8.Yaşayışı ile örnek olmalıdır.

9.Nüktedan olmalıdır. Gülen çocuk kendini güvende hisseder.

10.Alanına hakim olmalı, derslere hazırlıklı girmeli, doğru ve tam bilgi vermeli, bilmediği hususlarda da cevap vermemelidir.

 

Kaynak

Zeki SOYAK, Eğitim Rehberi (Her Müslüman Aynı Zamanda Eğitimcidir), İlkadım Yayınları

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.