BAŞYAZI – Nureddin Soyak – Dağlar da Yürür

BAŞYAZI – Nureddin Soyak – Dağlar da Yürür

“Kur’an, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve ahirete de kesin olarak inanan mü’minler için bir hidayet rehberi ve bir müjdedir.” (Neml, 2-3)

Kur’an müminler için hidayettir:

Bazen insanlar hayret ederler, “şu kişi Kur’an okuduğu halde niçin davranışlarına yansımıyor, hal ve hareketlerinde değişiklik olmuyor” diye. “Rabbimizin her şeyi bildiğine inandığını söylediği halde münafıklığa devam ediyor” diye. Rabbimiz; Yüce Kur’an’ın her okuyana değil, inanması gereken şeylere kesin inananlar için, ibadetlerini hakkıyla ifa edenler için hidayet rehberi ve müjde olduğunu haber vermektedir.

Ahirete kesin olarak inanmayanların, ibadetlerini hakkıyla yerine getirmeyenlerin, Kur’an’ın hidayetinden ve ondaki dünyevi ve uhrevi müjdelerden nasibi olamaz. Onlar Kur’an’ı okuyup amel etmemekle ancak kendilerini avutmuş olurlar. Kur’an sadece okunmak için değil, okunanları anlayıp amel etmek için Rabbimiz tarafından gönderilmiştir.

Kesin iman:

Peki, kesin iman nedir? Dosdoğru ibadet nedir? Kesin iman; kişinin aç ve susuz kaldığında helak olacağını bilmesi gibi, yüzmeyi bilmeyenin suya düştüğünde boğulacağını bilmesi gibi, ateşe düşenin yanıp kül olacağını bilmesi gibi, yüksekten düşenin paramparça olacağını bilmesi gibi inanmasıdır. İnanılması gereken şeylere kesin inanmak.

Aklı başında olan hiç kimse, açlığın ve susuzluğun helak ediciliğine inanmak için açlığı ve susuzluğu; yüzmeyi bilmeyenin boğulduğuna inanmak için denize dalmayı; ateşin yakıcılığına inanmak için ateşe dalmayı; yüksekten düşenin parçalanacağına inanmak için yüksekten atlamayı denemez. Bunlar dünya için konmuş ilahi kurallar. Bunlara uymada sıkıntı yok da ahiret için konulmuş ilahi kurallara uymada niçin sıkıntılar var? İlahi emirleri yerine getirmeyerek, bu emirleri yerine getirmemede ısrar ederek, ilahi yasaklara uymayarak, bu yasaklara uymamada ısrar ederek, cehennemi denemeye kalkışmayı hangi akıllarına sığdırabiliyorlar?

İman, Resullerin, Nebilerin ve onların sadık takipçilerinin imanı gibi olmalıdır. Onlar imanları uğrunda her şeylerini feda etmişlerdir. İmanlarını hiçbir dünyalığa tercih etmemişlerdir. İmanını bu kıvama getiremeyenler, davet yolunda dökülürler.

Dosdoğru ibadet:

Rabbimizin istediği, Resulünün gerçekleştirdiği, İslam ahkâmına uygun, Rabbin rızası için yapılan ibadetler dosdoğru ibadetlerdir. Dünya ve ahiret saadeti böyle ibadetlerle mümkündür. “Namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren” kimseler, Kur’an’ın hidayetinden bunlar nasiptar olabilmektedir. Nasipsizler ise bocalar, nankörlük eder, çekişir, bozgunculuk yapar.

Bocalayanlar:

“Şüphesiz, ahiret hayatına inanmayanların işlerini biz kendilerine güzel göstermişizdir de o yüzden bocalayıp dururlar.” (Neml, 4)

Ne yaptığını, ne yapacağını bilmeyenler; neye, nereye ait olduğunun farkında olmayanlar hayatın her alanında bocalarlar. Yaptıkları kendilerine güzel gösterildiği için de kararsızdırlar. Yaptıklarını güzel görmelerine rağmen, içlerini kemiren bir sıkıntı bunları sürekli bocalatır. Kâh şöyle kâh böyle, kâh şununla kâh bununla oradan oraya savrulurlar. Bu tiplerin en bariz özellikleri ise tatminsizliktir. Hiçbir şey onları tatmin etmez. Maddi ve manevi tatminsizlikler ciddi hastalık bulgularıdır.

“Kendileri de bunların hak olduklarını kesin olarak bildikleri hâlde, sırf zalimliklerinden ve büyüklük taslamalarından ötürü onları inkâr ettiler. Ama bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bir bak!” (Neml, 14)

Kibir ve zulüm de bocalama sebebidir. Kendini beğenip insanlara tepeden bakanlar sürekli bir bocalama içindedirler, asla sükûnete kavuşamazlar. Zalimler de bocalamadan asla kurtulamayanlardır.

“Şeytan, onlara yaptıklarını süslü göstermiş ve böylece onları yoldan çıkarmış. Bu yüzden de onlar doğru yolu bulamıyorlar.” (Neml, 24)

Yaptığı kötülükleri süslü görmeye başlayanlar, ölçüyü ve dengeyi yitirmiş kişilerdir. Bunlar yola gelmezler.

Şükür mü, nankörlük mü?

“Süleyman, tahtı yanında yerleşmiş hâlde görünce şöyle dedi: Bu, şükür mü yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni denemek için Rabbimin bana bir lütfudur. Kim şükrederse ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse (bilsin ki) Rabbim her bakımdan sınırsız zengindir, cömerttir.” (Neml, 40)

Bugün Rabbimizin nimetleri karşısında kaç mümin, Süleyman aleyhisselamın kendine sorduğu “Şükür mü, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni denemek için Rabbimin bana bir lütfudur.” sorusunu sorabiliyor? Bugün kaç mümin nimetlere şükredip, bela ve musibetlere sabredebiliyor? Bugün kaç mümin, Rabbinden gelenlere razı ve hoşnut? Bugün kaç mümin hata ve kusurlarından dolayı Rabbinden özür diliyor?

“Belkıs, ey Rabbim! Şüphesiz ben nefsime zulmetmiştim. Şimdi ise Süleyman ile birlikte âlemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oldum, dedi.” (Neml, 44)

İnsan zaman, zaman nefsine zulmedebilir. Bunu fark ettiği zaman Rabbine teslim olup af ve mağfiret dilemelidir.

Çekişenler:

Çekişme, didişme helak edici şeylerdendir. Husumeti ve düşmanlığı körükler. Mümin bundan uzak durmalıdır. İnsanlar, insanlar üzerine bekçi değildir, söyler geçerler.

“And olsun biz, ‘Allah’a kulluk edin’ diye (uyarması için) Semûd kavmine, kardeşleri Salih’i peygamber olarak göndermiştik. Bir de ne görsün, onlar birbiriyle çekişen iki grup olmuşlar.” (Neml, 45)

Müminlerin çekişmesi ise daha acayip bir haldir. Allah aşkına müminler birbiri ile niçin çekişir? Bunun izahı mümkün müdür? Rabbimiz ve Resulü bunu yasaklamışken, müminlerin çekişmesi tamamen nefsidir.

“Salih, onlara; ey kavmim! Niçin iyilikten önce kötülüğün acele gelmesini istiyorsunuz? Merhamet edilmeniz için Allah’tan bağışlanma dileseniz ya!” (Neml, 46)

“Onlar, ‘Sen ve beraberindekiler yüzünden uğursuzluğa uğradık’ dediler. Salih, ‘Sizin uğursuzluğunuzun sebebi Allah katında (yazılı)dır. Aslında siz imtihan edilmekte olan bir kavimsiniz’ dedi.” (Neml, 47)

İnsanların, kendilerinden başkalarında uğursuzluk aramaları umumi bir hastalıktır. Öncekiler sonrakilerde, sonrakiler öncekilerde, erkekler kadınlarda, kadınlar erkeklerde, inkârcılar da kendi hallerine bakmadan her zaman Peygamberlerde ve inananlarda uğursuzluk aramışlardır.

Bozguncular:

Bozucular, bozguncular her zaman olmuştur, olacaktır. Onların vazifesi bozmak, dağıtmak, tahrif etmektir. Nizam, intizam, tertip, düzen onları rahatsız eder. Bozguncular şunu hiç unutmamalı ki hasımları Allah Teâlâ’dır.

“Şehirde dokuz kişilik bir çete vardı. Bunlar yeryüzünde bozgunculuk yapıyorlar ve ıslaha çalışmıyorlardı.” (Neml, 48)

İster çete kurun, ister örgüt kurun, yetki ve salahiyetlere sahip olun… Ancak Rabbimizin müsaade ettiği kadar bozgunculuk yapabilirsiniz. Bozgunculuğunuzu kendi kabiliyet ve beceriniz sanmayın.

“Onlar bir tuzak kurdular. Farkında değillerken Allah da bir tuzak kurdu.” (Neml, 50)

O, öyle bir Allah ki, kurduğunuz tuzağa sizi düşürür de kendi tuzağınızda gözünüzü açarsınız. Mümin tuzakçı olmaz. Mümin insanları, şeytan ve insan şeytanlarının tuzaklarından kurtarmaya çalışır.

“Bak, onların tuzaklarının sonucu nasıl oldu: Biz onları ve kavimlerini topyekûn helâk ettik.” (Neml, 51)

“İşte zulümleri yüzünden harabeye dönmüş evleri! Şüphesiz bunda bilen bir kavim için bir ibret vardır.” (Neml, 52)

Bozguncular, plan program yapar, kulis yapar Rabbimiz de bozar. Mümin her zaman açık ve nettir. Bozgunculuk yapmaz, insanlara tuzak kurmaz. Küffara bile düşmanlığını ve savaşını açıkça ilan eder. Bozgunculuk ve insanlara tuzak kurmak, zulümdür. Hele mümin kardeşlerine tuzak kurmak, katmerli zulümdür. Zalimin akıbeti dünya ve ahirette helaktir.

“Onlardan yana üzülme. Kurdukları tuzaklardan ötürü de sıkıntıya düşme.” (Neml, 70)

Mümini; kâfirlerin ve münafıkların tuzakları sıkıntıya sokmamalı; mümin Rabbine güvenip dayanmalıdır.

”Öyle ise Allah’a tevekkül et. Çünkü sen apaçık bir hak üzere bulunuyorsun.” (Neml, 79)

Ölüler, körler, sağırlar:

”Şüphesiz sen ölülere duyuramazsın. Arkalarına dönüp kaçarlarken sağırlara da çağrıyı duyuramazsın.” (Neml, 80)

”Körleri sapıklıklarından vazgeçirip doğru yola getiremezsin. Ancak ayetlerimize inanıp da Müslüman olmuş olanlara duyurabilirsin.” (Neml, 81)

Kur’an’dan nasibi olmayanlar, ölüdürler, kördürler, sağırdırlar. Onlar hak ve hakikat karşısında ölüdürler, duyarsızdırlar, doğru yolu görmezler. Rablerinin ikaz ve uyarılarını işitmezler. Ölülerin, körlerin, sağırların davete ilgisizliği, Allah yolunun davetçilerini asla ümitsizliğe sevk etmemelidir.

”Zulümlerinden dolayı sözü edilen azap tepelerine iner de artık konuşamazlar.” (Neml, 85)

Dağlar da yürür:

”Dağları görürsün, onları hareketsiz sanırsın. Hâlbuki onlar bulutların geçişi gibi hareket ederler. Bunu, her şeyi sağlam ve yerli yerince yapan Allah yapmıştır. Şüphesiz O, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Neml, 88)

Mümin de kulluğunda dağlar gibi olmalı, kulluğa ve hizmetlere canhıraş koşuşturmalı, fakat herkes onu hareketsiz sanmalı. Bu, kulluğu ve hizmeti gösterişten kurtarmanın en güzel yoludur. Bazı mürailer en önde gibidir, fakat en arkadadır. Bazıları en hızlı gibidir, fakat en yavaştır. Bazıları en bilgili gibidir, fakat en cahildir. Bazıları en itaatli gibidir, fakat en itaatsizdir. Bazıları çok cesur gibidir, fakat çok korkaktır. Bazıları çok sevgili gibidir, fakat çok sevgisizdir. Bazıları çok samimi gibidir, fakat çok samimiyetsizdir. Bunlar hizmetlerin önünü açamazlar, hizmetlere barikat olurlar.

Yaptıklarınızın karşılığı:

Atalar ne güzel demişler, ne ekersen onu biçersin diye. Buğday eken, arpa biçemez. Arpa eken de buğday biçemez. Dünyada iyilik yapan, ahirette iyilik bulur. Dünyada kötülük yapan da ahirette kötülük bulur. Mümin kendini asla kötülüklere mahkûm etmez. İyiye ve güzele meyleder.

”Her kim iyi amel getirirse, ona ondan daha hayırlısı vardır. Onlar o gün korkudan emindirler.” (Neml, 89)

”Kimler de kötü amel getirirse, yüzüstü ateşe atılırlar. (Onlara), ‘Ancak yaptıklarınızın karşılığını görüyorsunuz’ (denir.)” (Neml, 90)

Rabbimiz, kullarına zulmedici değildir.

Korkmazlar:

Allah yolunun hizmet erleri, peygamber yolunun yolcularıdır. Bu yolda yürürken hiçbir şeyden korkmazlar. Korkmayanlar kazanırlar, korkaklar ise her zaman kaybetmeye mahkûmdurlar. Allah yolunda olan müminin, kaybedeceği hiçbir şey yoktur. Canı mı? Ecel Allah’ın elindedir. Malı mı? Rızık Allah’ın elindedir. Her şey Allah’ın elindedir. Canını, malını Allah yolunda kaybedenler, cenneti kazanır. Mümin bunları kaybetmekten korkarsa, imanını kaybeder. Müminin tek korkusu imanını kaybetmek olmalıdır.

“Ey Mûsâ, korkma! Benim katımda peygamberler korkmazlar.” (Neml, 10)

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.