Ufuktaki Güneş

Yürüyorsun, bata çıka… Yol belki karlı dağların ayazı belki çöllerin ortası belki de çamur deryası. Ya dilin damağına yapışmış sıcakla ya da damarların büzülmüş güneşten daha çok yakan soğukla imtihandasın. Peki, sen niçin yürümektesin? Yüreğine sıkıntı veren, düşünmene aman vermeyen, seni zincirliyormuş gibi zorlayan ne? Cevap! Üzerindeki sorumluluk, yüreğindeki sızı, varlığının kaynağı heyecan, rahatlatacağı kardeşler… Yola çıkıştaki amaç bir kelimeden çok daha fazlası olabiliyor, Genç Adam.
İnsan, yaratılmışların en yücesi, bir çaba içerisindedir. En basitinden hayatını sürdürebilmek için türlü zorluklara sabretmesi, karşı durması gerekir. Böylece hayatının bir amacı olur. Amaç edinmek; insanın fıtratında var olan benzersiz ve paha biçilemeyen bir madendir, yeri geldiğinde tutunulan daldır. Amaç ne garip şeydir değil mi? Ateştir ama insanı yakmaz; pişirir, olgunlaştırır, tat verir. “Bu misafirhaneye nazarı hikmetle baksan hiçbir şeyi nizamsız, gayesiz göremezsin. Sen nasıl nizamsız, gayesiz kalabilirsin?” der, Said Nursî.
Amaç süreklilik ister. Son ana kadar nabzı değişse de heyecanı sürer. Fatih İstanbul’a yürür. Fetheder, gönülleri de… Böylece amaç gerçekleşir. Fetih öncesinde Fatih, bu ateşten gömleği zırh diye kuşanır, geceleri mumunu tutuşturur, fikir dünyasını kaynatır ve içerisinde Fatih’i de büyütür. Selahattin Eyyubi ilk kıblesini bırakmak istemez. Ruhunda büyütür ve sonunda kavuşur Kudüs’e. Bu da bize gösterir ki amaç ne kadar büyükse insan da o kadar büyüktür. İnsan türlü imtihanlar geçirse de amaç yılmamayı öğretir. Uçurtmalar bile rüzgâr sayesinde değil rüzgâra karşı durdukları için uçarlar.
Bizler ise hedeflerimizden korkuyoruz, amaçlarımızı büyütemiyoruz, uzaklara odaklanamıyoruz, yakını halledemiyoruz ama hep öteliyoruz. O kadar etkili boyalar ürettiler ki hiçbir şeyin farkına varamıyoruz. Rahatlığımız düşünmemizi engelleyip harekete geçmemizi ve hamle yapmamızı zorlaştırıyor. Korkuyoruz amaç ateşinde yanmaktan. Hâlbuki yıldızlar yanarak parlarlar.
Sen! Bırak artık basit meseleleri. Bırak zihninin düşünmesine engel olan alelade meşgaleleri. Amaç edin kendine. Davan olsun, çevrene vereceğin mesajın olsun, yüreğini heyecanlandıran fikrin olsun.
Unutma, amacın neyse sen de osun.
Niceleri var dünyaya gelip iz bırakmadan, harf kazımadan gitmiş olan. Bunlardan olmak sana yakışmaz. Çok azı var ki amaçlarını tarihe, insanlığa altın harflerle kazımış. Yeni yollar açmış ve unutulmamıştır.
Sen seç kardeşim! Toprakta yok olmak mı yoksa gönüllerde var olmak mı?