Türkiye’nin Maarif Davası Kitabı Hakkında

Nurettin Topçu felsefe, sosyoloji ve psikoloji eğitimleri almış, millî bir mefkûre oluşturmak için çabalamış, yazar, akademisyen ve fikir adamıdır. İncelediğimiz bu kitap yayınevinin sunuş bölümüyle birlikte toplam 212 sayfadan oluşmaktadır. Kitabın sunuş bölümünde yayınevi, Nurettin Topçu’nun eserlerini basım süreçlerinden ve esere dair bazı bilgilerden bahsetmektedir. Kitapta sunuş bölümünün ardından ön söz gelmektedir. Önsöz olarak alınan yazısında Topçu, milletimizin son üç asırdan beri geçirdiği buhranların sebebinin kültür ve maarif sahasında aranması gerektiğini vurguluyor. Önsözün ardından kitap üç ana bölümden oluşmakta. Birinci bölümün ilk yazısı “Beklenen Gençlik’te Topçu gençliği geleceğin tohumu olarak tanımlamaktadır. Tarihî süreç içerisinde dünyanın en heybetli gençliğini çıkardığımızı ama o muhteşem gençliğin zamanla kaybolduğunu söylemektedir. Topçu bu durumun sebeplerini; ahlâk yerine siyasetin tercih edilmesi, taze fikrin yerini taklitçiliğin alması, gençliğin aşağılık karmaşasına girmesi, çabalamadan bir kurtarıcı beklenmesi, kadercilik ve sınırsız özgürlük arayışı olarak görmektedir. Bunun önüne geçilebilmesi için ise yazısının sonunda şu çarpıcı ifadeyi dile getirmiştir: “Bu iş bir maarif işidir ve bir neslin kurtuluşunu ancak maarifinin yükselmesinde aramak lâzımdır.” (s. 29 )
Topçu, Millet Maarifi yazısında milletin ruhunu oluşturanın maarif olduğunu söylemektedir fakat maarifimizin Fransız, Alman, İngiliz kültür ve maarifine sığındıktan sonra Amerikan maarifine teslim olduğunu belirtiyor. Teknik ve ticaret üstüne kurulu bu maarifin milletimizle bağdaşmadığını ve maneviyatımızı bu sistemle yitirdiğimizi dile getiriyor. Topçu yazısında, bundan kurtulabilmenin ise şu şekilde olabileceğini söylüyor: “Kendimiz için yepyeni bir maarif sistemi kurarak işe başlamak zorundayız. Bu maarifin ilkokulundan üniversitesine kadar bütün basamaklarında bin yıllık millet iradesiyle bin dört yüz yıllık millet karakteri yaşatılırsa bizim olacaktır.” (s. 37)
Türk Maarifi adlı yazısında Topçu, özellikle 17. yüzyıldan sonra maarif sistemimizin temel taşı olan medreselerde bozulmaların meydana geldiğini ve medreselerin, İslam kültürünün özünü kaybettiğini söylüyor. Softa din anlayışı ile ona karşı çıkan maddecilik anlayışlarını eleştiren Topçu, millî maarifin mana ile maddeyi birleştiren bir sistem ile teşekkül etmesini ve okullarında buna göre düzenlenmesi gerektiğini belirtiyor. Özellikle maneviyatımızı, özümüzü unutturmayan bir mektebi şu şekilde ifade ediyor: “Bir mektep ki bizi kendi ruhumuza kavuştursun, her hareketimizin ahlaki değeri olduğunu tanıtsın, hayâya hayran gönüller, insanlığı seven temiz yürekler yetiştirsin…”(s. 47) Mektep adlı yazıda Topçu, mektebin öğrenme yeri olduğunu söylüyor ve mektebin ne olduğu, ne anlama geldiği ve nasıl olması gerektiği sorularının üstünde duruyor. Hayatın her alanında mektebin var olduğunu dinin, ihtirasın, sabrın, hüsranın, imanın mektep olduğunu vurguluyor. İki önemli hususa dikkat çekerek mektebin maziye dayanması gerektiğini ve yabancı mekteplerin maarif sisteminde yer almaması gerektiğini söylüyor. Bu durumun hassasiyetini şu sözlerle dile getiriyor: “Bir milletin bağrında yabancı mektep, mektebi yıkıcıdır, millet kültürüne sokulmuş hançerdir.” (s. 63)
Muallim bölümünde Topçu, muallimin bilen, öğreten, irşat eden, yol gösteren, terbiye eden, veli, mürebbi ve emin vasıflarına sahip olması gerektiğinin altını çiziyor. Muallimin gençlere bilmediklerini bir nakledici, tüccar, sade bir memur olmadığını dile getirerek şu sözleri sarf ediyor: “Muallim sadece bir memur değildir, belki genç ruhları kendilerine mahsus manadan bir örs üzerinde döverek işleyen bir demircidir.”(s. 68) Topçu, Muallimin Mesuliyetleri bölümünde muallimin vazifelerini sıralamakta ve onu toplumdaki davranışların sorumlusu olarak görmektedir. Muallimliğin bir ruh sanatkârlığı olduğunu, sevgi işi olduğunu ve maarifin doğrudan muallim demek olduğunu dile getiriyor. Muallimin insanlar üzerindeki mesuliyetini de şu şekilde ifade ediyor: “Âdemoğlunu, beşikten alarak mezara kadar götürüp teslim eden, dünyanın en büyük mesuliyetine sahip insan muallimdir.” (S. 71)
Kitabın en uzun yazısı olan Maarif Davamız adlı bölümde Topçu, gençlerin ideallerinin, inançlarının, ıstırabının olmadığını; gülmek, eğlenmek için yaşadıklarını dile getiriyor. Bu sebeple maarifin gençlere bir ideal aşılaması gerektiğini vurguluyor. Bunu yapabilmek için talebenin de muallimin de “İlim Zihniyeti” ne sahip olması gerektiğini belirtiyor. Maarifimizin Batı maariflerini taklit yoluna giderek millî bir maarif oluşturamadığını ifade ediyor. Çok sayıda okul açmanın maarif sistemindeki öğretimi cansız bıraktığını, kadınların eğitiminin ihmal edildiğini, ceza anlayışının yok edilerek disiplinsizliğinin yer aldığını dile getiren Topçu, mekteplerdeki fizikî şartlardan muallimin mektepteki durumuna kadar pek çok konuya parmak basıyor.
Din Eğitimi yazısında “Din nedir? Ne değildir? Din eğitimi nasıl olmalıdır?” soruları üstünde duruyor. Dinin hayatın her alanına taşınması gerektiğini belirterek dinin ticaretinin yapılmamasını vurgulayıp din eğitiminin tanımını şu şekilde yapıyor: “Din eğitimi her şeyden önce bir kalp eğitimidir.” (s. 177)Ahlâk Terbiyesi adlı yazıda Topçu, medeniyet olabilmek için toplumun bir nizama sahip olması gerektiğini, nizamı ve geleneği sağlamanın da iyi bir ahlâk eğitiminden geçtiğini vurguluyor. İyi bir ahlâk eğitimi için tam bir tarih eğitimi, maddecilikten kurtulma, yabancı dilde eğitimden vazgeçilmesi, millete yönelik üniversitelerin varlığı ve idealist bir estetik kaygısı gibi unsurları sıralıyor. Ayrıca Topçu, ahlâk eğitimi için idealist öğretmenlerinin önemine de dikkat çekiyor.
Nurettin Topçu’nun eğitim sistemimize dair derin bir bakış açısı sunduğu kitap üzerinde çokça düşünülecek fikirler barındırmaktadır. Günümüz Türkçesinden çok uzak olmayan bir dile sahiptir. Kitaptaki yazılar farklı zamanlarda ve başka yerlerde yayımlandığı için bazı içerikler benzer bu sebeple bazı yazılar tek başlık halinde toplanıp aynı içerikler düzenlenebilir, böylelikle okuyucunun tekrardan sıkılmasının önüne geçilebilir. Kitabın en önemli yanı ise toplumdaki her kesime hitap eden geniş bir yelpazeye sahip olmasıdır. Öğretmenlerden, akademisyenlere; ebeveynlerden, idarecilere birçok kimse kitaptan kendine paylar çıkarabilecektir. Günümüze hâlâ ışık tutan bu eseri bize kazandıranlara rahmet, minnet ve şükranlarımızı sunuyorum.