Taha Kılınç İle Röportaj

Taha Kılınç İle Röportaj

1. Genç Adamlar’ın ilgiyle takip ettiği ve tanımak istediği isimlerden birisiniz. Bize kendinizden ve çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

Estağfirullah. 1991’de ortaokulu okumak için İstanbul’a gelmiş, sonrasında da hayatını çoğunlukla İstanbul’da sürdürmüş, şimdiye kadar hep “yazmak”la ilgili işler yapmış, evli ve iki çocuk babası bir kardeşinizim.

2005’te yayımlanan ilk kitabım “Şam Kitabı” ismini taşıyordu. Sonrasında hızlı bir şekilde diğer kitaplarım da yayımlandı. Allah nasip ederse, ekim ayının sonu itibariyle “Ortadoğu’ya Dair Yirmi Tez” isimli 11’inci kitabım çıkmış olacak. Hâlen Yeni Şafak gazetesinde, haftanın iki günü Ortadoğu ve İslâm dünyasına dair yazılar yazıyorum. Coğrafyaya seyahatlerim de devam ediyor.    

 

2. Yoğun bir tempo ile yaşamanıza ve çalışmalar yürütmenize rağmen sosyal medyayı oldukça sık kullanıyorsunuz. Buna binaen sosyal medyayı kullanırken nasıl bir yöntem izliyorsunuz? Biz gençlere tavsiyeleriniz nelerdir?

Sosyal medya, iki ucu keskin bir kılıç gibi. İçinde yaşadığımız zaman gereği, iletişim ve bilgi edinme kaynağı olarak, sosyal medyadan kaçınmak mümkün değil. Ama vaktimiz az, sorumluluklarımız ağır, hesabımız çetin. Rabbimize vereceğimiz hesabın kolaylaşması için, sosyal medyayı Müslümanca kullanmaya mecbur ve memuruz.

Dikkat etmemiz gereken başlıca ilkeleri şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Bizi ilgilendirmeyen şeylerden uzak durmak,
  • Hakkında bilgimiz bulunmayan konuları, zan ile değerlendirmekten kaçınmak,
  • Hakkında bilgimiz bulunmayan biriyle ilgili konularda, söylentilere kulak asmamak,
  • Sosyal medya kullanımının bizi ibadetten, ailemizle ilgilenmekten ve okumaktan alıkoymaması için gerekli tedbirleri almak,
  • Sanal platformlarda da gıybet, dedikodu, iftira gibi günahların işlendiğini hiç akıldan çıkarmamak…   

 

3. Mecra isimli platformun yöneticiliğini yapıyorsunuz, İslam dünyası ile ilgili haber yapan birçok çalışma olmasına rağmen, yeni bir çalışmaya başlama sebebiniz nedir?

Mecra’nın iddiası, İslâm dünyasıyla ilgili “bilgi” vermek. Henüz istediğim düzeyde değiliz. Ama yayına geçtiğimiz mayıs ayından bu yana, biraz mesafe kat ettiğimizi düşünüyorum. Doğudan batıya İslâm dünyasının her bir köşesine projeksiyon tutabilmeyi planlıyoruz. Okurlarımızdan aldığımız geri dönüşler, bu konuda doğru adımlar attığımızı gösteriyor hamd olsun.

 

4. Müslümanlar algı yönetimi ya da algı yönlendirmesi yapmalılar mı? Yoksa “sadece ve sadece gerçekler” mi?

“Algı yönetimi” dediğimiz kavram, bilgi üretimi ve bilginin aktarılma kanallarının elde tutulmasıyla gerçekleşir. Bilgiyi üretir ve aktarırsınız, algıları da yönetmiş olursunuz. Doğru bilgiyle doğru bir aktarım yaptığınızda, bu eyleminizin Allah katında bir karşılığı da olur. Öbür türlü sadece manipülasyon ve yalana hizmet edersiniz; onun da Allah katında bir karşılığı olacaktır elbette.  

 

5. Arap Baharı yaşanırken, bu durumdan en az Suud etkilenmişti. Sizce Suud bu başarıya “PR” şirketleri ile mi ulaştı yoksa güçlü bir devlet olduğu için mi etkilenmedi?

Arap Baharı, sadece Suudi Arabistan’ı değil, diğer zengin Körfez ülkelerini de etkilemedi. Nüfusunun yüzde 70’i Şiîlerden oluşan Bahreyn, İran’ın da devrede olmasının etkisiyle, yaşananlara en ciddi biçimde maruz kalan ülke oldu. Dolayısıyla, soruyu Suudiler özelinde değil, bölgenin genelini düşünerek cevaplamak en doğrusu.

Arap Baharı, demokratik bir geleneği olan ülkelerle güçlü monarşilere sahip ülkelere dokunmadı. Ama ikisi arasındaki karmaşık rejimler, rüzgârlara direnmeyi başaramadılar. Bu açıdan, Arap Baharı’nın oluşturduğu sarsıntıyı, “arada kalmış” yönetimlerin yıkıldığı bir dönüşüm olarak okumak daha doğru olabilir.    

 

6. Ahed Tamimi, Muhammed Salah ve Khabib Nurmagomedov gibi Müslüman kimlikler, son zamanlarda ön plana çıkarılmaya başlandı. Sizce bu isimlerin gündemde yer tutmasının sebebi nedir? Özellikle bir algı mı oluşturulmaya çalışılıyor?

Ben prensip olarak, medyanın kitlelerin önüne çıkarıp övdüğü ve kahramanlaştırdığı kişilere mesafeliyim. Bilhassa bugünkü spor ve eğlence dünyasının “star” haline getirdiği gençler üzerinden “İslâm kahramanı” tanımı yapmaya çalışmak, bana hepten acziyet ve zavallılık gibi geliyor. Bir sporcunun, bir müzisyenin veya bir aktivistin tek başına “İslâm kahramanı” olamayacağı kesin.

Medyanın ön ayak olduğu bu tip kafa karışıklıklarının bizim açımızdan en büyük handikapı şu: Bir meseleyi değerlendirirken “İslâm buna ne der?” noktasından bakmayı ihmal etmeye başladık. Kafamıza göre ve tutarlılık kaygısı gütmeden yorum yapmaya başladığımızda, İslâm “birinci önceliğimiz” olmaktan çıkıp, “unsurlardan biri”ne dönüşüyor. Sonuç da ortada.   

 

7. Genç Seyyahlara seyahat rotası çizmenizi isteseydik, hangi ülkeleri neden tavsiye ederdiniz?

Ben, İslâm dünyasıyla ilgilenen ve coğrafyayı dert edinen bir Müslümanın, 40 yaşına kadar şu beş yeri mutlaka ziyaret etmesi gerektiğine inanıyorum: Buhara-Semerkand, Kudüs, Kahire-İskenderiye, Balkanlar ve Endülüs. Ne kadar erken yola düşersek, o kadar iyi.

 

8. Bize vakit ayırıp sorularımızı cevaplandırdığınız için teşekkür ederiz. Son olarak eklemek ya da hatırlatmak istediğiniz şeyler var mı?

Ben teşekkür ederim. Mevlâ, niyetlerinizi hayr eylesin, hayırlı işlerinizde de size muvaffakiyet ihsan buyursun. 

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.