Kaynayan Kazanın Kazları

Ortadoğu. Medeniyetlerin beşiği. Tarihi kutsal kitaplarda da anlatılan bir coğrafya. Üç dince kutsal kabul edilen mekânların burada bulunmasına bir de doğal zenginlikler eklenince coğrafya tüm dünyanın ilgi merkezi haline geldi. Birçok ülke de hâkim güç ABD ve Batılı ülkelerin gazına gelip insanî(!) maksatlarla bu bölgeyle ilgilendiğini söyleseler de buradaki doğal zenginlik pastasından pay kapmak istiyorlar. Batı da olayı beynelmilel hale getirmek için bilinçli olarak bütün dünyayı oraya müdahil hale getiriyor. Bunun adı da “Koalisyon” oluyor. Henüz kendi devlet olamamış ülkeler bile koalisyona girmek için can atıyor.
Saddam için ortaya atılan “kimyasal silah” olayı fos çıktı. Peki bu iftirayı atıp Irak’ı bu hale getiren ABD ve ortaklarına iftiraları sebebiyle ne ceza verildi. Hiç. Peki onlar uslandı mı? Dünya bu iftiraların arkasını aradı mı, sorguladı mı, bir gün bana da yapılabilir diye ders aldı mı? Kocaman bir hayır. Öyleyse Ortadoğu’yu iyi okumak gerekiyor. Gündelik olayların takibi olarak değil devam eden bir süreç olarak takip etmeliyiz. Yine olaylara Müslümanca bir bakış içerisinde “taraf” olmalıyız. “Biz Ortadoğu’da haklının, mazlumun, zayıfın ve Müslümanların yanında yer almalıyız. Yani biz tarafız.”
Ortadoğu kaynatılan, kaynayan bir kazan. Kazanın içindeki ülke ve halkların birbirlerine “heriflenmeleri” kazanı kaynatana ya da kaynatanlara tek laf edememesi bir zuldür ve aşağılanmayı kabul ediştir. Anlatımı biraz ağırlaştırırsak Ortadoğu kazanının içine doldurulmuş onlarca “kaz” yani yönetici birbiriyle didişip duruyorlar. Ne kadar itişip kakışsalar da kaynayan kazanın içindeler. Onlarca yıldır pişmeyen kazlar.
Peki kazanın içine girmeyenler var mı? Var, o da Türkiye. Kazanın içinden çıkan ve girmemeyi başaran ülke Türkiye. Zaten şu anda bize yakın coğrafyada iki lider ülkelerini kendileri yönetiyor. Biri Putin, biri de R. Tayyip Erdoğan. Hâkim güçlere, ambargoya, tehdit ve şantajlara, ekonomik ve siyasi sıkıştırmalara rağmen dik durup ülkelerini tam bağımsızlığa doğru götürüyorlar.
ABD ve Batının tüm oyun, tuzak, hile, ambargolarına rağmen dik duran iki lider halkıyla kaynaşmış. Bunun için siyaset sahnesine çıktıktan sonra hiç seçim kaybetmeyen liderler oldular.
Putin’i kendi doğru ve yanlışlarıyla bir köşeye bırakırsak Recep Tayyip Erdoğan aynı zamanda Orta Doğu’da ezber bozan plan, proje ve eylemleriyle ümmetin de umudu oldu. Ümmetle de kaynaştı. Suriye’yi, Mısır’ı, Arakan’ı, Afrika’nın büyük küçük ülkelerini dahi düşünen, her yerdeki mazlumların yanında zalime karşı mücadele eden bir kişi ümmetle de barışık durumda.
Milletiyle barışık, ümmetle barışık. Türkiye yılların getirdiği problemleri daha da karmaşık hale getiren güç odaklarının oyunlarına müdahale ediyor. Diyor ki ben varım, ben de varım.
Halep’i Türkiye’nin iç meselesi olarak kabul eden ülkemiz Musul’u dışlayabilir mi? Kadir Mısıroğlu gibi nice tarihçi ve araştırmacılarımız “Şark meselesi” başlığı altında Musul’u, Kerkük’ü çok işlediler. Hepsinin ortak fikri “Musul bizim olmasına rağmen İngiliz şantaj, tehdit ve oyunlarına boyun eğerek güya bir sene sonra alacağız filan diyerek verdik.” M. Kemal, Lozan’a ve Musul’un verilmesine karşı çıkan muhalif Ali Şükrü Bey’i tehdit etti, Musul’u verdik. (Tehdide pabuç bırakmadı ama şehit oldu.) O zaman BMM’deki Kürt vekiller bırakmayın diye yalvarmıştı.
Musul yine gündemde. Yine etnolojik yapısı, petrolü, mezhepleri, Avrupa’sı, ABD’siyle ön plandadır. DEAŞ bahane, onların işi şahane. Akbabaların leşe üşüştüğü gibi Irak’a üşüştüler. Ama diyorlar ki “Türkiye olmasın”. Peki Türkiye neden olmasın? Okyanus ötesi güçler bile Musul’a müdahil ama Türkiye olmasın. İbadi (abd kelimesinden türemiş) Allah’a kul olsun başkalarına değil, ABD’ye değil. Allah’a kul olsaydı Türkiye’ye heriflenmez onlarca ülkeyi çağırıp Müslüman kanı akıtmazdı, kendi çözerdi. Emperyalizmin kaynayan kazanında “Heriflenecek” yer arayan Batı kulları…
Kardeşliğimiz orada da başka yerde de olmayı gerektiriyorsa gidelim. Ya şehit ya gazi diyerek gidelim. Yoksa akan kan Müslüman kanı, kırmızı kan akıtan silahlar Batılıların. “Tavşana kaç tazıya koş” diyen ABD ve Batının silahları… Yolunan kazlar da kazanın içinde didişmeye devam… Ümmetin kardeşliği, dayanışması nerde?
TÜRKİYAFOBİ
2007’lerden sonra Batı’da ve onların dezonformasyonu altında kalan diğer ülkelerde -ki bunların içinde Müslüman ülkeler de var- bir Türkiye karşıtlığı başladı ya da başlatıldı. Türkiye’yi Yeni Osmanlı olarak nitelendirmeden tutun da demokrasi ve özgürlük karşıtlığı, basın düşmanlığı, inanç ve düşünce kısıtlayıcılığı, diktatörlüğe kadar her şeyle suçladılar. Bir çeşit TÜRKİYAFOBİ oluşturulmaya başlandı. Avrupa’da İslam karşıtlığı ile Türkiye karşıtlığı aynı görüldü. Özellikle Avrupa’nın şirin çocuğu PKK sempatizanı ve militanı olan kesimlerce Türkiye aleyhine hava oluşturuldu. Öyle ki hain FETÖ darbe girişimini ağzı dolu kınayan ve milletimizi kutlayan bir Batı ülkesi yoktu. Şimdi ise hepsi darbecilerin savunucusu oldu.
Her konuda bir Türkiye düşmanlığı icat ediyorlar. İsveç’te çocuk istismarı, Almanya’da oradaki Türkleri, ABD’de insan haklarını, Fransa’da Kürtleri, Belçika’da PKK’yı, Avusturya’da göçmenleri, bilmem nerede neyi bahane ederek Türkiye karalamasına gidiyorlar. Derece kuruluşları, olmadık açıklama ya da derece düşürerek ekonomiyi vurmak istiyorlar.
İlkadım’ın değerli ve birikimli okuyucuları çok iyi bilirler ki yıllardır Avrupa’da Türk, Müslüman anlamında kullanılıyordu. Şu anda da o anlamda kullanılıyor ve belirtilen yollarla TÜRKİYAFOBİ oluşturuluyor. Avrupa’nın hemen her kanalında R. Tayyip Erdoğan’la ilgili haber en çirkin görüntü ve diktatör sıfatıyla anılıyor. Yani algı operasyonu yapıyorlar.
Mısır kuzu gibi oldu. Suud petrol fiyatlarıyla sıkıştırıldı. İran ambargo korkusuyla verilen ev ödevlerini yapmakla meşgul (Humeyni’nin kemiklerini sızlatıyor). Kuzey Afrika devletleri teslim bayrağını çekmiş. Pakistan malum. Diğer İslam devletçikleri ise kazanın içinde didişen kazlar misali. Irkî duygularla değil ama realite olarak tek Türkiye kaldı bağımsız ve tam bağımsızlığa yaklaşan. Ümmeti toparlayacak tek ülke Türkiye. Öyleyse o halledilmeli. Onun için TÜRKİYAFOBİ algısı oluşturuluyor. Görünen o ki (görünmeyeni Allah bilir) Türkiye düşerse ümmet de tehlikeye düşer. Öyleyse oyuna gelmeyelim ve oyuna gelmeyenleri destekleyelim. Ben ümmetin geleceğinden ümitvarım.