İLMİHAL-CİHAD (3)

Savaş Öncesi Savaş Halinde ve Savaş Sonrası Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar
Müslümanlar kuru bir dava için, bir toprak parçası zabtetmek için savaşmazlar. Onlar ilâ-yı kelimetullah için cihad ederler. O bakımdan savaşın her safhasında dikkat etmeleri gereken hususlar vardır.
Savaş Öncesi
Müslüman olmayan bir toplum, bir milletle savaşmak durumunda kalınınca, savaş başlamadan önce onlara şu teklifler yapılır:
1- Dine davet edilir, Müslüman olmaları istenir. Şayet Müslüman olurlarsa, artık onlarla savaşılmaz. Müslümanların bütün haklarına sahip olurlar. Bir Müslümanın yapması gereken vazifelerle mükellef olurlar.
2- Şayet Müslüman olmayı kabul etmezlerse cizye (bir çeşit vergi) teklif edilir. Cizye vermeyi kabul ederlerse savaş terk edilir ve sulh yapılır.
3- Cizye vermeyi de kabul etmezlerse artık onlarla savaşılır.
Savaş Esnasında
1- Küçük çocuklar,
2- Savaşa katılmayan kadınlar,
3- Çok yaşlı, hasta, savaş gücü olmayan kişiler,
4- Kilise, manastır ve havrasına çekilmiş, savaşa katılmayan rahip, papaz ve hahamlar öldürülmezler.
5- Düşman ölülerinin azaları kesilmez, cesetleri parçalanmaz.
6- Ekili, dikili araziler tahrip edilmez.
Savaş Sonrasında
1- Esir alınan düşmanlar aç ve susuz bırakılmaz.
2- Eziyet edilmez.
3- Yaralı olanları tedavi edilir.
Büreyde radıyallahu anh şöyle rivayet ediyor: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir ordunun ya da müfrezenin başına bir kumandan atadığı zaman, kendisine Allah’tan korkmasını, beraberindeki Müslümanlara iyi davranmasını tavsiye edip şöyle derdi: Allah’ın adıyla, Allah yolunda, Allah’ı inkâr edenlere karşı savaşın. Ancak aşırı gitmeyin. (Ganimete) Hıyanet edip zulmetmeyin. Düşman ölülerinin azalarını kesmeyin. Çocukları öldürmeyin. Müşrik düşmanla karşılaştığın zaman, onları şu üç hususa çağır. Kabul edenlere dokunma:
Onları önce İslam’a çağır. Kabul ederlerse ilişme. Sonra Müslüman olanlara kendi ülkelerinden muhacirlerin ülkesine göç etmelerini teklif et. Muhacirlerin menfaatine olan her şey onların da menfaatine, muhacirlerin zararına olan her şey onların da zararına olacaktır. Eğer hicret etmeyi kabul etmezlerse artık onların Müslümanların bedevileri gibi olacaklarını bildir. Mü’minlere uygulanan Allah’ın hükmü onlara da uygulanacaktır. Müslümanlarla beraber cihad etmedikçe onlar için ne ganimet vardır ne de fey. Şayet Müslüman olmayı kabul etmezlerse onlardan cizye iste. Kabul ederlerse ne âlâ. Onlara ilişme. Şayet cizyeyi de kabul etmezlerse Allah’tan yardım isteyerek onlarla savaş.” (Müslim, Ebû Dâvûd, İbn Mâce)
ANLAŞMAYA SADÂKAT
Düşmanla yapılan anlaşmaya sadık kalmak, anlaşma maddelerini ihlal etmemek gerekir. Ancak anlaşma süresi biter ya da düşman tarafı anlaşma şartlarına uymaz, düşmanca tavırlar sergilerse önce uyarılır, uyarı da fayda vermezse Müslümanlardan da anlaşmaya uyma zorunluluğu kalkar. Bu hususta Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:
“Olur ki bir kavimle savaşırsınız. Onlar da canlarına, çocuklarına karşılık mallarını vererek (cizye vererek) sizinle barış yapmak isterler. Bu durumda onlara ilişmez, barış yaparsınız. Bundan sonra onlara saldırmanız, anlaşma şartlarının dışında bir şey almanız da doğru olmaz.” (Ebu Davud)
“Bir kimsenin, bir kavimle arasında bir anlaşma olursa süre bitinceye ya da karşı taraf anlaşmayı bozuncaya kadar anlaşma düğümünü ne sıksın ne de çözsün.” (Ebu Davud)
“Kim anlaşma yaptığı (bir kavme) zulmeder ya da hakkını az verir yahut güç yetiremediği bir şey yükler yahut gönül rızası olmadan bir şey alırsa kıyamet gününde karşısında beni bulur.” (Ebu Davud)
GANİMET
Daha önceki ümmetlere ganimet helal değildi. Elde edilen ganimetler savaş sonrası bir yere toplanır ve yakılırdı. Allah Teâlâ’nın bu ümmete bir lütfu da ganimetin helal kılınmasıdır. Hatta kazançların en helali, mücahidlerin elde ettikleri ganimetlerdir. Çünkü bu kazanç can ortaya konularak, çeşit çeşit tehlikelere mâruz kalınarak elde edilmektedir. Allah rızası için cihada çıkan mücahidlere ganimetin helal kılınması, onlara Allah Teâlâ’nın dünyadaki ikramıdır. Ahiretteki ikramı ise cennet ve cemalullahı temaşadır.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Peygamberlerden bir peygamber harbe çıkacağı zaman şöyle dedi: “Nikâhla bir kadına sahip olup da onunla gerdeğe girmeyi istediği halde henüz gerdeğe girememiş kişi ardımdan gelmesin. Ev yapıp da henüz tavanını bitirememiş kişi de ardımdan gelmesin. Yahut koyun veya diğer hayvanlar satın alıp da onların doğurmalarını beklemekte olan adam da arkamdan gelmesin.” Sonra ikindi namazına yakın bir zamanda o yere yaklaştı. Güneşe şöyle dedi: “Sen memursun, ben de memurum. Allah’ım onu bizim üzerimizde tut.” Allah oranın fethini müyesser kılıncaya kadar güneş batmadı. (O peygamber) Aldığı ganimetleri topladı. Ateş geldi ancak toplanan ganimeti yakmadı.
Peygamber şöyle dedi: “İçinizde bir hain vardır. Her kabileden bir adam gelip bana biat etsin.” Böylece ona biat etmeye başladılar. Bir adamın eli onun eline yapıştı. Peygamber: “İçinizde bir hain var.” dedi. Bunun üzerine sığır başı kadar bir altın getirdiler. Onu ortada duran (ganimet) malının içine koydu. Ateş gelip onu yedi (eritti). İşte bizden önce hiç kimseye ganimetler helal değildi. Sonra Allah bizim güçsüzlüğümüzü ve aczimizi görünce ganimeti bize helal kıldı.” (Buhari, Müslim)
Ganimetlerin helal kılındığını şu ayet-i kerime beyan ediyor: “Artık elde ettiğiniz ganimetten helal ve temiz olarak yiyin ve Allah’tan korkun. Şüphesiz ki Allah bağışlayan, merhamet edendir.” (Enfal, 69)