HADİS İKLİMİ- O, aleyhisselam Ümmetine Çok Düşkündü

HADİS İKLİMİ- O, aleyhisselam Ümmetine Çok Düşkündü

Ebu Hureyre’nin naklettiğine göre, Rasulullah aleyhisselam şöyle buyurmuştur: “Benimle ümmetimin durumu (geceleyin) ateş yakan kimsenin haline benzer. Böcekler ve kelebekler o ateşe düşmeye başlar. İşte ben de sizler ateşe girerken kuşaklarınızdan tutup engellemeye çalışıyorum.” (Müslim)

Allah Resulü, ümmetine olan eşsiz sevgi ve merhametinin neticesinde, dünya ve ahiret saadeti için onlara tavsiyelerde bulunurdu. Kimi zaman konunun öneminden dolayı heyecanlanır, gözleri kızarır, sesi yükselir, sanki düşman tehlikesine karşı bir orduyu uyarıyormuşçasına celallenirdi.

Ebu Hureyre’nin anlattığına göre, Hz. Peygamber aleyhisselam bir gün mezarlığa gitmişti. Orada yatanlara, “Selam size ey mü’minler diyarının sakinleri! Biz de inşallah size katılacağız.” diyerek selam verdikten sonra sözlerine şöyle devam etti: “Kardeşlerimizi (dünyada) görmüş olmayı çok arzu ederdim.” Sahabiler; “Biz senin kardeşlerin değil miyiz ya Rasulullah!” dediler. “Siz benim sahabilerimsiniz.” karşılığını verdi ve devam etti: “Kardeşlerim ise henüz gelmeyenlerdir.” buyurdu. Sahabiler; “Senin ümmetinden olup da henüz dünyaya gelmemiş olanları nasıl tanıyacaksın ya Rasulullah?” diye sordular. Buna karşılık Peygamber Efendimiz;

“Ne dersiniz; bir adamın simsiyah bir at sürüsü içinde alınlarında ve ayaklarında beyazlık bulunan atları olsa, kendi atlarını tanımaz mı?” diye sordu. Sahabiler; “Evet (tanır), ya Rasulullah” dediler. Resul-i Ekrem aleyhisselam, “İşte onlar da (kıyamet günü) abdestten dolayı alınları ve ayakları nurlu olarak gelirler. Ben havuza onlardan önce varacağım… “ buyurdu. (Müslim)

O, Rahmet Peygamberi idi ve imha etmek için değil ihya etmek için vardı. Hayat veren tebliğini canlara dokundurmaktı gayesi. Artık canlar ona yakın, o canlara daha yakın olacaktı.

O’nun duası da mü’minler için bir rahmetti. Ve ümmetini duasının bereketinden mahrum bırakmamak için elinden geleni yapardı. Âlemlere rahmet olan Allah Resulü, ümmeti için rahmet kaynağı olan duasını onlardan esirgemiyor ve hem dünya hem de ahiret için yaptığı dualarında onlara yer veriyordu.

O, ümmetiyle ilgilenirken sosyal mevkisine asla bakmazdı. Bir kabile reisi ya da bir köle. Mü’minleri kendi canından ayrı tutmayan Hz. Peygamber aleyhisselam, kurban keserken de ümmetini unutmamış ve boynuzlu bir koçu kurban ettikten sonra şöyle buyurmuştu: “Bu, benden ve ümmetimden kurban kesemeyenler adınadır.” (Ahmed bin Hanbel)

İnananların küçük büyük bütün sıkıntılarını paylaşabilecekleri bir peygamber vardı aralarında. O, sosyal mevkisine, hür-köle, zengin fakir oluşuna bakmaksızın herkesle ilgilenmiş ve davet edenin davetine icabet etmişti. Özellikle fakirlere, yetim ve kimsesizlere değer vermiş, hatta kimi zaman İslam’ın ilk talebeleri olan fakir Suffe Ehli’nin ihtiyaçlarının kendi çocuklarınınkinden önde tutmuştu. Ashabı arasında göremediklerini merak ederek sormuş, onların sorunlarını dinleyerek çözmeye çalışmıştı.

Hz. Peygamber aleyhisselam ümmetini sıkıntıya sokacak hareketlerden hep kaçındı. Dini hayatta bile onları usandırmayacak kadar hassastı. Nitekim bir defasında şöyle buyurmuştu: “Bazen uzun (bir kıraat ile) kıldırmak niyetiyle namaza dururum da bir çocuğun ağlamasını işitir ve annesine sıkıntı vermek istemediğim için namazımı kısa tutarım.”(Buhari) Yatsı namazını daha geç kılmalarını istediği halde sırf ümmetine zor geleceğini düşündüğü için bunu emretmemişti.

Rasulullah, ümmetinin bütün işlerinde sıkıntılarını paylaşmış, onları hafifletmeye çalışmıştı. Bu, nebevi duruşun bir gereğiydi. Kolaylaştırıcı olarak gönderildiğini söylerken kastettiği bu olsa gerekti. O, aynı şehri paylaştığı sahabileri için değil, kendinden sonra gelecek ümmetiyle ilgili de kaygı taşırdı. Zaman ve mekân sınırı tanımayan uyarıları ümmeti için hep yol gösterici oldu ve olmaya da devam edecek.

Ya Rabbi! Bizi O’nun yolundan ayırma…

Amin.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.