Gönül Yarası

Kendisini konu mankeni gibi hissediyordu bu evde, sadece karşıdakinin verdiği kıyafeti, fikri, sözü en güzel şekilde sunma özgürlüğü vardı. Ne kadar iyi inanmış ve gerçekçi bir şekilde taşırsa üzerinde ki bu maskeleri o kadar az sert bakışa maruz kalıyordu. O anne-babasının yarım kalmışlıklarını tamamlamak için gelmişti dünyaya, ailesinin toplumdaki düşük statülerini, silik karakterlerini, onaylanılmamışlıklarını telafi idi onun en önemli vazifesi.
Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız
bakıp başkasının başkayla kurduğu bağlantıya
aşka dair diyoruz ilk anı bu olmalı
ilkönce damarlarımızda duyduğumuz çağıltısını
uzak iklimlerin
kokusu gitmediğimiz şehirlerin önceden
bir baş dönmesiyle kabarıyor hafızamızda
sonra ayrılıklar düşüne dalıyoruz:
Bize ait olan ne kadar uzakta!
Ve yine yaşanmamış gibi yaşanan günlerden bir gün babası ‘Kar yağarken kirlenen bir şeydi benim yüzüm.’ mısraından çıkmış gibi duran 3 yaşında bir çocukla geldi eve. ‘Şimdi ensar olma zamanı’ dedi, ‘Bize güvenip kapımıza kadar gelmişler dedi’, ‘kendimiz için istediğimizi onlar için de istemeliyiz’ diye ekledi. ‘Artık belli olmayan şartlarda belli olmayan zamana kadar kardeş kardeş yaşayacaksınız’ dedi.
Genç kız sustu; ‘Biz kan bağına rağmen aile olamamışken bu çocukla daha mı iyi aile olacağız?’ diyemedi, ‘Daha benim bir yerim yokken başka biriyle nasıl olmayan yerimi paylaşacağım?’ diyemedi, ‘Bizim dilimiz aynıyken konuşamıyorduk, bu çocukla nasıl anlaşacağız?’ diyemedi.
‘Biz 200 yıldır devlet-millet bütünlüğüne erişememiş bir ülkeyiz.’ dedi yaşlı amca. Her yeni gelen nesne muamelesi yapar bize, düşünemeyen, anlayamayan, sadece onların onayladıkları fikirleri taşıması ve yaşaması gereken bir nesne. Kimisi fes giydirir bize, kimisi takke… Sen bunları giymek istiyor musun ya da sen ne düşünüyorsun diye soran olmaz. Çünkü biz hiç özne olamadık devlet-millet ilişkisinde, sadece temsildi görevimiz; kimi zaman devletimizin ne kadar modern olduğunu ispatladık kıyafetlerimizle, kimi zaman ecdadımızın ne kadar şanlı olduğunu gösterdik yedi düvele, şimdi muhafazakârlığımızı ispat etmeye çalışıyoruz küresel güçlere. Şu an bakın hem dindar hem modern hem milliyetçi hem de neşeli olunabiliyor dedirtmek en büyük mükâfatı aldırıyor sahibine.
Şimdi sanki rüştümüzü tamamlamış öznelermişiz, kendi ayaklarımız-kalbimiz-beynimiz üzerinde duran şahsiyetlermişiz gibi bir de emanet bıraktılar ellerimize. Suriyeliler. (Çünkü aslında biz kardeşmişiz.)
Kimimiz kendi canımızın derdini bıraktık, yaralarımızı, gözyaşlarımızı, aşağılanmışlıklarımızı onlara yardım ederek kapattık. (Çünkü babanın hatası yeni kardeşi bağlamazdı) Kimimiz de değersizlik hissimizi, yılların otorite acısını onları aşağılayarak azalttık.
Evet, efendiler şimdi bizden doğru cevap bekliyorsunuz, ama bu millete hiç çalıştığı yerlerden soru sorulmadı ki, unutuyorsunuz.6 yaşındaki çocuğa bile küçük adam diyen Peygambere rağmen hiç reşit gibi davranılmayan bir halktan şimdi sağduyu bekliyorsunuz. İdeolojilerin, partilerin ötesinde bakmayı öğrenmemişiz ki, kollarımızı sınırsız açalım. Siz bizi hep kışkırttınız, bizim nefretimizle var oldunuz, meydanlarda ne kadar öfkeli slogan varsa siz o kadar iktidar oldunuz. Ama şimdi bizden görevimizi muhabbetle ve şikayetlenmeden yapmamızı bekliyorsunuz.
Getirdiğin yeni kardeşe iyi davranınca ablayı-abiyi tebrik eden, kötü davrandığında cezalandıran anne-baba sahi ne zaman aynaya bakmayı düşünüyorsun? Evladına hangi güzel davranışı Allah için yapmayı öğrettin ki şimdi Allah rızası için diyorsun?
Ve ey kirli siyaset ne zaman bizi bize bırakmayı planlıyorsun? Biz propagandalardan, algı operasyonlarından, alkışlardan uzakta kendimizi bulalım. Biz kimiz, kim değiliz, anlayalım. Zaten biz ‘Bir evim yarısı senin, işte tezgâhım ikimizin’ diyen sahabeyi yıldız yapmışız kendimize, siz çekiştirdiğiniz kolumuzu bırakırsanız, fıtratımızdaki kullanmaya fırsat bırakılmayan feraset ve basiretimizle Resul’ün yıldızlarım dediği sahabesini takip edebiliriz.
Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız
Ve devam ediyor başkalarının hınçlarıyla
Düşmanı gösteriyorlar, ona saldırıyoruz
Siz gidin artık
Düşman dağıldı dedikleri bir anda anlaşılıyor
Baştan beri bütün yenik düşenlerle aynı kışlaktaymışız
İncecik yas dumanı herkese ulaşıyor
Sevinç günlerine hürya doluştuğumuzda
Tek başınayız.
İsmet Özel
Topraklarımıza aldığımız ama gönlümüze almadığımız, aşağı ırk muamelesi yaptığımız her bir Suriyeli ucu atiye uzanan zehirli bir sarmaşık, zira her yara iyileşir, unutulur ama gönül yarası asla.
Yıllar önce Diyarbakır cezaevinde PKK’nın tohumları atıldı, bu tohum Avrupa başkentlerinde acil durumlarda devreye sokulmak üzere özenle sterilize edildi, zamanı gelince de değerlendirildi. 80 darbesini yapanlar kadar darbenin memurları, gardiyanları, hapishane müdürleri de bu durumdan sorumluydu, emir kuluyuz diye Allah’ın kullarına her şey reva görülemezdi. Çünkü merhamet tüm kanunların üstünde bir hükümdü.
Şimdi Türkiye’nin dört bir yanı Diyarbakır cezaevi olmasın Suriyelilere… Bu savaş onların savaşı değil, bizim savaşımız da değil, asıl savaş içimizde onlara karşı muamelemizde. Çocuklarımıza yeni bir düşman daha bırakmamak için, yeryüzündeki tüm topraklar Allah’ın, kimse Allah’ın arzını sahiplenip diğerlerini daha az ev sahibi göremez. Bunun için ve en önemlisi Allah rızası için içimizde ki bu savaşı sahiplenip kazanma zamanı şimdi. Küçük kız yeni kardeşini benimseyince ve biz de Suriyelileri kabullenince belki döner talihimiz artık; evlerde çocuklar, karanlık odalarda da insan konuşulur.
‘Ya Rasulullah bana verdiğin bu tavsiye vahiy midir, yoksa kişisel görüşün mü?’ diye sorabilen sahabenin özgür iradesine saygı duyan Peygamber saygısını pek görmedik, onun yolunda gidiyorum diyenlerden, ama bu bizim de onlar gibi olmamız gerektiği anlamına gelmiyor. ‘Ben de kuru et yiyen bir kadının oğluyum.’ diyen Peygambere inat titreyelim istediler onları görünce, ama bu bizim de ya titreyenlerden ya da titretenlerden olmamızı gerektirmiyor, ezmeden ve ezilmeden de Müslüman kalabiliriz. Ama ancak önce Müslüman olduktan sonra ensar olabiliriz.