Ey Yapay Zekâ! Bana İnsanı Anlat

Yirminci yüzyılda yaygınlaşan İslam’dan kurtulma düşüncesinin yirmi birinci yüzyılda imkânsızlığı anlaşılmıştır. Tüm baskı ve aşağılamalara rağmen İslami değerlere duyulan özlem artmış, Müslüman kimliği ile öne çıkanlar toplumda idealize edilmiş konumlara yerleşmeye başlamıştır. Gelişmiş ülke olarak görülen topraklarda Müslüman nüfusun artışı önlenememiştir. Bununla beraber İslam önceden topyekûn saldırıya uğrarken artık kural kural gündeme gelmeye başlamıştır.
Sürekli belli konular üzerinden “bu da mı günah?” cümlesi ile karşılaşır hale gelmiştir. İşin el ilginç yanı ise zaten hayatlarını İslam’a göre şekillendirme düşüncesinde olmayanlar İslam adına konuşmaya başlamış, İslami kuralları belirleme çabası içine girmişlerdir. Bu tarz kişi ve toplulukların gayretinin İslam’ı yıkmaktan başka bir şey olmadığı açıktır. Ne yazık ki hayatını şekillendirirken İslam’ın ne söylediğine önem veren insanlarımız ise bu alçakça kurulan tezgâhı fark etmekte zorlanmaktadır. Bu fitneci ekip kirli niyetlerini yaldızlı ve mukaddes söylemlerle süsleyerek insanların zihnini bulandırmaktadır. Aynı zamanda ilim sahibi hocaların ilmî açıklamaları aynı değeri görmemektedir.
‘Bu da mı günah?’ diyerek ortaya atılan her virüs ‘evet, adam haklı böyle günah olmaz.’ düşüncesi ile hastalıklı bir insan tipi oluşturmaktadır. “Haber sunucusu kılıklı fitnecilerin ilim sahibi hocaları alt etmesi ve dinin kurallarını istedikleri gibi inandırmaları neden bu kadar kolay olmakta?” sorusunu kendime sorduğumda hemen aklıma hastalarımla olan diyaloglarım geliyor. Hastama ayrıntılı bir şekilde tedavisini anlattığımda ‘ama komşum şöyle şöyle dedi.’ gibi bir cevap almak az karşılaştığım bir şey değil. Böyle bir durumla karşılaştığında sinirlenmemek elde değil. Büyük ihtimalle ilim sahibi hocalar da aynı duyguyu hissediyorlardır. Başta yadırgadığım bu duruma zamanla kendi çözümlerimi geliştirdim ve artık hastalarım için komşularından daha çok şey bilen bir doktor olabiliyorum(tabi tüm komşular buna dâhil değil). Bunu başarırken kullandığım yöntem hastamla konuşurken basit bir dil kullanmaktan geçiyor.
Güncel, siyasi, popüler bir olaya hastalığı benzeterek anlattığım zaman artık komşu engelini aşıp tedavime başlayabiliyorum. Bu sebeple ‘günah nedir?’ sorusuna cevap verirken dini kuralları ve kelimeleri kullanmak yerine güncel konular üzerinden anlatmaya çalışıyorum. Dili de basitleştirmek isterdim ama o konuda biraz başarısız kalıyorum. Aynı zamanda ilmi bir dil kullanmadığım için kavramı anlatmam da bir o kadar yetersiz olacak. Tek amacım farklı bir üslupla anlatıp günah dendiğinde ne denmek istediğini biraz olsun anlayıp hokkabaz haber sunucularına yem olunmamasıdır.
Konuyu işlemeden önce “Yapay zekâ teknolojisi nedir ve hangi yöntemlerle hayatımıza girmesi beklenmektedir?” biraz bundan bahsedeceğiz.
Mevcut teknolojik aletlerimizin belli bir işleyişi vardır. Sadece belli konularda belli emirler ile çalışırlar. Yani aletin hiçbir karar mekanizması yoktur. Tamamen kullanıcısının yönlendirmesine bağlıdır. Yapay zekâ teknolojisi ile aletlerin değişen durumları yorumlayıp kendince yeni emirler üretmesi ve ona göre çalışması beklenmektedir. Tabi aletin bu yorumu yapabilmesi için karşılaşabileceği tüm durumlar ve bu durumları yorumlama denklemlerinin önceden yazılımına eklenmiş olması gerekir. Yani aleti programlayan kişinin düşünüp de yazdığı kadar farklı senaryoyu uygulayan bir alet ortaya çıkacaktır. Bu durum yapay zekânın, üreticisinden farklı bir karar verebilmesine engeldir. Bu sebeple üreticinin kendinden farklı kişilerden veri alan bir sistem üretebilmesi gerekir. Bu sisteme ne kadar farklı kullanıcı kendi senaryosunu ekleyebilirse bu alet o kadar özgün kararlar verebilmeye başlar. Yapay zekâ teknolojisi işte bu seviyede hayatımıza girmiş bulunmakta.
Bu yazıyı okuyan herkes bir şekilde YouTube internet sitesine girip video seyretmiştir. İlk siteyi açtığınızda önünüze hemen tavsiye videolar gelir. Bunları belirlerken sizin hakkınızdaki tek veri Türkiye’den girmiş olmanızdır. Hemen Türkiye’den girenlerin en çok izlediği videolar size sunulur. İlk videonuzu izledikten sonra artık tavsiye ekranınız değişmeye başlar. Sistem her video izlediğinizde önceden o videoyu izleyen insanlarla sizi eşleştirerek nelerden hoşlandığınızı, nelere ilgi duyduğunuzu çözmeye çalışır. Sonuç olarak da sürekli ilgi duyacağınız videoları sunarak sizi tavlar ve artık ondan vazgeçemez hale gelirsiniz. Bunu yaparken sizinle ilgilenen biri yoktur. Sistem kendi yapay zekâsı ile sizi çözmüş ve kısa sürede sizi kendine âşık edecek kurları yapmıştır.
Bir video sitesinin yapay zekâsı bu seviyedeyse arama motoru olan Google’ın bizi hayatın genelinde nasıl tavladığını anlamak hiç de zor olmamaktadır. Mesela dindar bir siteye girip de müstehcen bir reklamla karşılaştığınızda hemen site sahiplerini eleştirmeye başlamamanızı tavsiye ederim. Sitedeki reklamlar genelde Google’a bağlıdır ve size özeldir. Yani Google önceki internet hareketlerinizi ölçüp tartıp sadece sizin için o reklamları ekranınıza getirmiştir. O siteye giren herkes için kişiselleşmiş bir reklam zinciri oluşturur. Ya da telefonunuzun konumu açık bir şekilde dolaşıyorsanız girdiğiniz çıktığınız mekânları da hesaplar ve size ona göre muamele gösterir. İşte bunlar yapay zekânın hayatımıza girmiş halleridir.
Yapay zekâ dendiğinde çoğunluğun aklına gelen bunlar değildir. İnsan gibi yaşayan robotlar akla gelir. Şimdi insanî hareketlere sahip robotlar da yavaş yavaş piyasaya çıkmaktalar. Bu robotlar ile insan hakkında devasa veriye sahip arama motorları ya da çok kullanılan sitelerdeki işleyişin birleştirilmesi gerekir. Tabi bu sitelerin bu bilgileri başka bir sisteme aktarmaları çok büyük suçtur. Suç olmakla birlikte imkânsız değildir.
Son günlerde Facebook’un milyonlarca kullanıcısının bilgisini kaptırdığını anımsayınca imkânsız olmadığı ortadadır. Bu konu yazımızı uzatacağı için hızlı bir geçiş yapıyorum ve yıllar sonra bu sistemlerin insan benzeri robotlara aktarıldığını varsayarak devam ediyorum. Bu robotlara ne kadarlık bir veri girişi yapılırsa robotun hareketi o kadar sınırlanacak belki de robotumuz monotonlaştıkça yüksek fiyatlara daha fazla veri satın almaya başlayacağız. Tabi bu teknoloji bu seviyede kalırsa devam edecek bir senaryo. Karşılaştığı olaylardan kendine veri üreten ve bunlarla yeni denklemler kurabilen robotlar üretilince bu robotların her biri kendi tecrübeleri ile farklı bir kişiliğe bürünmeye başlayacaktır. Bu teknolojide de robotumuza veri girişi yapabilecek ek donanımlar satın almak zorunda kalmamız muhtemeldir. Mesela benim robotumun koku alan kısmı geliştirildiği için bahar ayının geldiğini önceki bahardaki çiçek kokularından çözüp ona göre hareketlerini değiştirecek. Bir başkasının robotu kamera olarak gelişmiş olacak ve yeşil renk tonunun fazlalığı ile bahara adapte olacaktır. Sonuç olarak her birimizin tamamen kendine özgü bir robotunun olması ihtimal dâhilindedir.
Bilimin çok ilginç bir yanı da hedeflediğiniz sonuca giderken fark etmeden çok daha büyük bir keşif yapmış olursunuz. Mesela müşterilerinin hareketlerini çözmeye çalışan internet sitelerinin çalışmaları sonucu insan gibi düşünen sistemler çıkmıştır. İnsan gibi yaşayan robotlar üretmek isterken insanın aslında ne olduğuyla ilgili sayısız keşif yapılacağı da şimdiden gözükmektedir. İşte uzun uzun bu teknolojiyi anlatmamdaki sebep de budur. Bir insanı diğer insanlardan ayıran onun ne yaşadığının tamamıdır. Önce ailesiyle başlar demek isterdim ama diyemiyorum. Yüzyıllar öncesinde atasının birinin yaşadığı ilginç bir olayın dahi bugünkü düşüncesinde payı vardır. Genetik, insanı şekillendirdiği gibi insan da genetiğini şekillendirir. Büyük büyük dedenin nasıl bir hayat yaşadığı, nelerle beslendiği kişinin bugünkü basit bir kararında dahi etkilidir. Aynen yapılacak yapay zekâda senin Facebook’ta arkadaşının bir resmine tıkladığın beğen butonunun dahi etkili olduğu gibidir.
Doğmadan önce bir hayli veri girişi yapılan insan ailede devasa bir veri ile devam eder. Sonra okul hayatı, iş hayatı birçok şey sıralanabilir. Bunlar genel ifadelerdir. Peki, tam bir kararı verirken o anda çevreden gelen bir kokunun sizi çocukluğunuzda aynı kokuyu hissettiğiniz bir ana götürüp o anki duygu durumunu yaşatarak kararınızı değiştirebileceğini biliyor muydunuz? Uzun yıllardır film karelerinde görmeyeceğiniz kadar hızlı geçen bir resim koyup o ürünün satışının artırıldığını bilmeyen kalmamıştır. Buna benzer bizzat yaşamımızda var olmayıp da bizi etkileyen o kadar çok girdi ile karar mekanizmamız oluşuyor ki çoğunu hala bilmiyoruz.
Bu kadar küçük girdi çıktılarla hayatımız yönleniyorsa küçük büyük demeyelim günahlara dikkat edelim deyip de konuyu kapatmayacağım. Bunu demek için fazla uzun bir anlatım yapmış olurum. Uzun bir ön hazırlıktan sonra esas bahsetmek istediğimiz noktaya geçebiliriz.
Dinler ve ‘izm’ler birbirinden çok farklı şeylerdir. ‘İzm’ler elindeki tüm insanları ideal insan olarak tasarlayıp kendi toplum sistemi ile hepsinin mutlu bir şekilde yaşayacağını iddia eder. İçlerinden biri ahlaksız bir şey yaparsa bunu istisnai bir durum olarak görür ve o kişiyi aforoz ederek temiz toplumunu devam ettirmeye çalışır. İçlerinden çoğunluk bu ahlaksızlığı yapmaya başlayınca da inkâr ve görmemezlikten gelme yolunu tercih eder. İslam ise her insanı faklı bir birey olarak görür. Amacı da bu bireyleri eğiterek ahlaken erdemli bireylerin çoğunlukta olduğu bir toplum kurmaktır. Bu sebeple mensup olan bireylerinin hiçbirini ideal insan olarak görmez (peygamberler dışında). Hepsinin birçok zafiyet noktasının olduğunun farkındadır. Hatta en eğitilmiş insanının dahi her an bu zafiyetlerden birine düşebileceğini öngörür. Bu sebeple bu zafiyetler ve bu zafiyetlere götürebilecek tüm yolları kapatmak için kurallar koyar. Hatta bu zafiyeti gösteren kişinin tekrar erdemli toplumun bir parçası olmasının da yolunu çizer.
‘İzm’ler insanı yapay zekânın en alt seviyesinde görmektedir. İnsanın sadece verilen görevleri yapıp, yasaklardan hiçbirine bulaşmadığı gibi bir alt düşünceye sahiptir. Bu sebeple din dışı fikri akımlarda kaba yasak kriterleri dışında bir kural görmek zordur. Oysaki İslam insanın her türlü özelliğinin farkındadır. Yüzeysel olarak basit görülen hareketlerin altında milyonlarca verinin işlendiğini bilir. Bunların belli kısmının insanı yanlış harekete doğru yavaş yavaş sürüklerken fark edilmeme ihtimalini ölçebilir. İnsanın bazen bir hareketi sırf yanlış olduğunu bildiği için yapabileceğini ve yakalanmama duygusunu tatmin için hiç istemeyeceği bir işe kalkışabileceğinin farkındadır. Bazen işlerin kötü gitmesinden zevk alacağını ve acı çekmekten haz duyabileceği anların olduğunu da bilir. Bunlar gibi insanı yanlış bir harekete sürükleyecek binlerce denkleme sahip insan zihnini zerresine kadar bilmektedir. Bu sebeple insanı diğer insanlardan hatta daha çok kendinden korumak için ayrıntılı sayısız kurala sahiptir. İşte bu kurallardan yasak olanları tarif etmek için kullanılan terim günahtır. İslam kişi için bir ahlak hedefi koymuştur ve o hedefe gidecek yolda engel olan ne varsa yasaktır.
3 bilinmeyenli (paraya, karşı cinse ve makama nasıl ulaşılacağı) denklem çözer gibi İslami kuralları değerlendiremeyiz. İslam yüce bir ahlakın sayısız bilinmeyenli denkleminin çözümünü içeren bir öğüttür. Sevap-günah konusu artı-eksi puan toplama seviyesinde düşünülemez. Her bir sevap-günah konusunun hayatımızın her anına etki yapacak bir potansiyeli vardır. ‘Şu günahı işlesem birkaç eksi puan alırım.’ şeklinde değerlendirilemez. ‘Şunu yaptım ama bak şunu da yapmadım. Demek ki böyle günah olmaz.’ şeklinde bir değerlendirme de saçmalıktan ibarettir. Her günah hesaplayamayacağımız kadar farklı etki bırakmaktadır. Sonunda geldiğimiz noktaya nasıl geldiğimizi bile anlamadan cehennemin dibinde kendimizi bulmak istemiyorsak her günaha bu gözle bakmamız gerekir.
Arif’in Manchester’a attığı golü ararken buraya nasıl geldim diye bir internet sözü vardır. ‘Bu da mı günah olur canım!’ diye aklından geçen her şeyde bu ironi aklına gelsin ve o basit şeylerin seni nerelere götürebileceğini hatırla…