Doğaya Âşık Olan Apartman Bebesi

İlk kamp maceramı bundan yaklaşık bir buçuk sene önce Konya’nın Beyşehir ilçesinde yaşamıştım. Kurucuova köyünü biraz geçtikten sonra, sol tarafta kalan alana kurmuştuk çadırlarımızı… Belki size komik gelebilir ama “APARTMAN BEBESİ” olarak büyümüştüm. Koşup oynayacağım, doğa ile iç içe olabileceğim bir köyüm dahi olmamıştı! Kampa gitmeden önce örümcekten bile korkardım. Şimdiden kampın benim için ne kadar eğlenceli geçeceğini tahmin etmiş olmalısınız.
Kamp başlamıştı. Ben ise kısa süre içerisinde farklı bir ruh hali ve düşünce dünyasına bürünmüştüm. Çünkü ormanda hiçbir şey şehir hayatıyla aynı olmuyordu. Öncelikle beni çevreleyen dört duvar bir anda hayatımdan çıkmıştı. Özgürdüm! Tabi özgürlüğün getirdiği bazı sorumluluklarda vardı. Artık gece nöbeti tutmaya başlamış, yırtıcı hayvanlara karşı etkili(!) silahımız torpiller ile uyuyan kardeşlerimizi koruma görevini üstlenmiştik. Bir de gece baskınları oluyordu.
Kampın bütün eğlencesi baskınlardı. Başarılı bir baskının yapılabilmesi için gecenin bir yarısı ormanın içerisinde fenersiz gezmek hatta yakalanmamak için yerde sürünmek bile gerekebiliyordu. Eğer gece nöbetinde korunması gereken bir malzeme kamp alanından çalınırsa, sonraki gün o nöbetçilere mahkeme kurulur ve ucu açık ceza teklifleri sunulurdu! Ceza deyip geçmeyin, bir seferinde kamp alanını koruyamadığı için sıvı yağ ile yıkanan arkadaşları hatırlıyorum. Böylesine bir cezanın, hiç bir kavga ve kırgınlığa sebep olmadan uygulandığı ortamdaki muhabbeti siz hayal edin.
Ormanın o tertemiz havası altında günde sadece dört saat uyuyorduk. Lakin bu uyku beton duvarlar içerisindeki sekiz saate denk geliyordu.
Hayatında sadece oyunlarda odun kesen bir nesli ormana çıkarmak ise bambaşka sahnelere şahit olmamızı sağlıyordu. Öyle ki bir arkadaşın, “Odun kesmek oyunda daha kolaydı” dediğini duyar gibiyim. Şu da bir gerçek ki bin bir türlü zahmet ile kesilen koskoca kütüğü, kamp alanına götürmenin verdiği haz kelimelerle anlatılamaz!
Bunca efor ve koşuşturmanın sonunda dağdan gelen sıcacık suyumuzla (!) banyo yapmak unutamadığım anlardan birisidir! Eee tabi senelerce evlerimizde sıcak su ile yıkanınca soğuk suya haliyle bir anda alışamıyorsunuz.
Aklıma gelmişken söyleyeyim. Eğer nasip olurda bir kampa giderseniz, gecenin karanlığında gökyüzünü izlemeyi sakın unutmayın! Nasıl bir manzara ile karşılaşacağınız kesinlikle tahminlerinizin üzerinde olacaktır.
Tüm bu olaylar yaşanırken kamp için belirlenen süre siz farkına bile varmadan bitiyor ve şehir hayatına dönmek için yola çıkıyorsunuz. Benden naçizane bir tavsiye, kampın her anını dolu dolu yaşayın! Keşke şunu da yapsaydım diyeceğiniz hiç bir şey bırakmayın! Çünkü pişman olduğunuzda iş işten geçmiş oluyor.
Günler süren koşuşturma sonunda bitmişti! Eve varmıştık ama bir sorun vardı! Ormana alışmaya çalışan “APARTMAN BEBESİ” bu seferde ev hayatına ayak uydurmaya çalışıyordu. Artık istediğim gibi torpil atamıyor, üşüyünce kamp ateşiyle ısınamıyordum. Duvarlar üzerime üzerime geliyordu sanki!
İşte o an anlamıştım! Şehir hayatı, ruhumuzu betonlaştırırken, doğa ile iç içe olmak ise özümüze dönmemizi sağlıyordu. Bu sene üçüncü kampını yapmış birisi olarak söylüyorum! En kısa zaman da rotanızı doğaya çevirin ve bir kaç gün bile olsa rutin hayatınızdan uzaklaşın! Ne demek istediğimi anlayacaksınız…