Bir Acemi Babadan Eğitim İrdelemesi

Bir Acemi Babadan Eğitim İrdelemesi

Önceden saptanmış esaslara göre insanların davranışlarında belli gelişmeler sağlamaya yarayan planlı etkiler dizesine eğitim diyoruz. Akademik anlamda böyle olsa da pratik anlamda değişkenleri olan bir kavram elbette. Her anlayışın kendince eklemeler-çıkarmalar yapabileceği genişliği yeryüzünce olan bir kavram.

Mahiyetiyle temelde bir kişinin tüm yönelim ve düşünce stratejilerini, anlayış ve yaşayış biçimini, hayat ve ölüm diyalektiğine yaklaşımını ve bu minvalde kendince üretip geliştirdiği hayat felsefesini en başından en sonuna şekillendirip değiştirme eylemi. Potansiyelin uç noktasının tamamen silinip yerine sonsuz ihtimaller dairesinin yerleştiği, iyilik ve kötülüğün esasta temel kavga arenası olan yer. Eğitimsizlik ise bu planlı yolculukta yer bulamamış insanlar için kullanılsa da, esasta boşluksuz kâinatın boş kavramıdır. Zira her nesne kendince bir eğitimci olarak doğada yer bulabilir ve kişilerin aklının işleyişini değiştirebilir yahut en azından yontabilir. Zira aklın olduğu her yerde progresyon da vardır. Dolayısıyla kim ve ne tarafından etki-tepkiye uğradığını bilmediğimiz istisnasız her akıl elbet bir şey tarafından aktiflenmiş ve kanalize edilmiştir. Lakin bu eğitilmişlik elbette medinevî bir eğitilmişlik olmayacaktır. Hayvanlar dahi ehlîleştirilebilirken insan nasıl oluyor da cinayetin başköşesinde, elinde milyonların kanıyla oturabiliyor. İşte eğitimin nesnelere yahut boşluğa terk edildiği beyinlerde bu eğilimler şiddet ve kan üzre olurken(ki temelinde kavmî yahut dinî nefret yatıyor) fıtrî eğilimler kendini insan etinin derinliklerine gömüyor. Dolayısıyla medinevî eğitimin temel dayanağı da varlığı ve insanı destekleme, ontolojik reaksiyonları doğru kelamî argümanlarla def etme üzerinedir. Bunun için ise yegâne gereklilik akıl ve bilgidir.

Peki, akıl ve bilgi nerede durmaktadır? Bilgiye ulaşmakta ve onu kullanıp benliğimizin bir parçası yapmakta araç edindiğimiz akıl(ki özgürlüğü ve bazal düzeyde etkilenme potansiyeli ile salt doğruya kendi kendine gölge etme sorunları konumuz olmadığı için değinmiyoruz) elbette gelişmeli ve değişmeli ve böylece ilerleyişin ve değişimin reel dünyadaki izdüşümünü de meydana getirmeli.

Fıtratın tecelli edeceği bir alan bulma çabası da diyelim bu kavrama. Zira benliğimize yerleşmiş bazı hasletler uygun ortam ve zamanı elde edinceye dek gün yüzüne avdet edemez ve varlığını yahut yokluğunu hissettiremez.

Peki, bin yıllık klişe ile başlayalım. Klişe elbet ama onu bu denli ünlü ve vazgeçilmez bir klişe yapan şey de hakikatinde sakladığı sırlar elbette. Henüz taze bir baba olarak gerçekliğini daha şimdiden ispatlamış bir klişe: Eğitim ailede başlar. Moden pedagojik yaklaşımlar dahi [ki teknoloji ile bırak sineği, insanı bile tıpatıp yaratmaktan bir kaç adım uzağız(22/73) safsatasıyla burun büyütenler dünyasının nöroteknolojisi henüz buna yetmiyor demekki!] ebeveyn eğitim ve öncülüğünün yeri doldurulamaz önemini vurgulayıp, seküler kültürün bireyselleştirme adı altında belli bir noktadan sonra yük olarak gösterdiği evlatların eğitim yükünün bir ömür devam ettiğini kendi insanlarına aşılamakla uğraşadursun  (aşağılık kompleksinin bir yansıması olarak değil lakin dinimizin bize tembihlediği hakikatlerin cihanşümüllüğünün ve zamanlar ötesi gerçekliğinin tefekkürü olarak) Efendimiz aleyhisselam aile içi sevgi-saygı ve eğitimin önemini özelde ve genelde asırlar önce vurgulamış,  çocuklarını öpmeyen bir adamı kalbinden merhamet çekilip alınmış bir bahtsız olarak nitelemiş(Buhârî, Edeb 18; Müslim, Fezâil 164), hayırlı kız evlat yetiştireni kendine ahirette dost eylemiş(Müslim, Birr 149) (elbette tevhid üzre bir ölüm ve sair gereklilikleri yabana atan bir anlam taşımıyor), hayırlı evladı ölümden sonra dahi amel defterini dolduran sadaka-i cariye’den ilan etmiş(Müslim, Vasiyye, 14; Tirmizî, Ahkâm, 36), himayesindeki Enes r anhi ömr-ü hayatında bir kez dahi azarlamamış(Müslim, Fedâil, 52), babanın evlada duasını temiz ağızdan yapılmış ve makbullüğünde şüphe bulunmayan dualardan saymış(Ebû Dâvûd, Vitr 29; Tirmizî, Birr 7) ve en temelde her aileyi kendi içinde koca bir toplum saymış ve bu işin doğumdan ölüme nesiller boyu süren bir kavga olduğu bilincini ashabı vasıtasıyla tüm ümmete zerk etmiştir.  

Peki, Medinevî eğitime evinde maruz kalmış bir kişinin temel hasletleri nelerdir? Esasta fıtrîdir. Ahlak kelimesi, kökünde yaratmak kelimesinden gelir. Yaratılışa uygun gelen anlamı taşır. Dolayısıyla ahlaklı kişi, yaratılışına yani fıtratına muhalefet etmeyen demektir. Demek ki iman dahi ahlakın gerekliliklerindendir. “Her doğan fıtrat üzere doğar. Sonra anne babası onu Yahudi yahut Hristiyan veya Mecusi yapar…” [Buhari, Tefsir, (Rum) 2; Müslim, Kader, 22] dikkat edilirse Müslüman doğar demiyor, lakin fıtrat üzre doğar diyor. Zira fıtrî olan şey tevhiddir. Öyleyse medinevîlik en başta muvahhidliktir. Dolayısıyla tâ en baştan en sona toplumsal etik kurallarını dizmeye gerek yoktur. Zira fıtrîlik kavramı ile tamamını kapsamış olduk.

Peki, bir eğitim yuvasının elementleri nelerdir? Evvela sevgi-saygı çerçevesinde inşa edilmiş bir iletişim! Zira çocuğunun kanalına giremeyen ebeveynin, aklı uçsuz bucaksız dehlizlerde yüzen, hayal gücü Kaf dağlarının eteklerinde gezen bu genç dimağları etkilemesi hayal dahi edilemez. Bu eğitimin tek muhatabı çocuklar değil, ebeveylerin kendisidir de aynı zamanda. Gelişim ve değişime esasta deneysel ve deneyimsel yönüyle eşlik ederlerken[sorumluluk sahibi ve üniversite mezunu gençlerimizin “ben saha adamıyım ya, okumayı çok sevmiyorum” saçmalığına prim vermediğini ve zaten okumayı hayatlarının birincil hedefi haline getirdiğini varsayıp, aksini ihtimaller dairesinin sınırına bile yaklaştırmadığımızdan öğretimi ebeveynin birincil elementi saymadık] çocuklar daha mateistik düzlemde bu halkaya dâhil olurlar.

Taklit ile başlayan yolculuk tahkik ile devam eder ve nihayeti olmayan bu yolculuk kötülükle yumruklaşarak kıyamete dek devam eder. Şûra suresinde tekraren belirtilmiş olan “onlara kardeşleri …. gönderdik” sırrı ile kendi toplumlarının birer parçası olarak, o toplumu her yönüyle tanıyan ve esasta o toplumun bir parçası olarak, eksik ve fazlasını, coğrafya ve tarihini, gelişmişlik ve gelişmemişliği bilen, doğruya gitme takati, hakikati bulma irfanı ve ilme ulaşma iştiyakı ile toplumun gerçek anlamda öncülüğüne layık lakin asla talepkâr olmayan, Furkan’a haiz, muallim ve cihâdkâr toplumun fertlerinin üretim noktası işte bu yuvalardır. Fıtrat eğilimlerinin desteklendiği ve basiret-feraset’in haram lokmadan uzak topraklarda neşvü nema bulduğu bu Mü’min ailelerin elbette biricik evlatlarını teknolojinin kucağına atması, sabah-akşam başından savma  uğruna aplikasyonların kölesi etmesi, televizyon karşısında aşırı eğitimli(!) çizgi filmlerin cüretkar(!) ve süper modern eğitim teknikleriyle donattığı programların bağımlısı etmesi düşünülemez[ki ebeveynlerin kendisi de “dillendirirken dahi utanç veren” telefon bağımlılığı gibi bir hastalığın pençesine düşmemiştir ki zira ömründe gerçek anlamda 2 sayfa kitap okumamış bir insan dahi akıl nimeti sayesinde vakit gibi bir hazinenin kıymetini bir dergi yazısından anlamaya ihtiyaç olmayacak derecede eğitimli(!) sayılacağından ayrıntısına girmeye gerek yoktur] ki ekran bağımlılığının beyin üzerindeki olumsuz etkilerinin şimdilerde gün yüzüne çıktığı kadarıyla görmekteyiz ki kendini ifade etmekten aciz, cümle kurarken dahi zorlanan, ifade kısıtlılığından usanmış ve hırçınlaşmış ve dahi bütün bilgi birikimini o anki internet araştırmalarına borçlu ve daima karşıdakini(!) cahil ve aptal ilan etme eğilimi gösteren, klavye sevdalısı lakin yüz yüze bir fikri savunmaktan aciz kalmış, maalesef zeka gelişiminde ilerleme kaydedememiş bir kitle yetişmekte ve kontrolü ele almaya başlamaktadır.

Haliyle nesil kaygısı güden(ki evliliğin elementlerinden sayılacağı gibi bir Müslümanın biricik sevdası ve biricik kaygısı nesildir) her ferdin bu eğitim aşamalarının önemini kavramaya ihtiyacı vardır. Meşhur birçok âlime atfedilen ve hissesi tartışılmaz “-çocuğum oldu nasıl eğiteyim? -çok geç kalmışsın!” kıssası ile yola çıkıp nesil eğitimine kendi eğitiminden başlayan bir gençliğin inşasını şimdiden dert etmeliyiz. En başta değindiğimiz üzere okumayı ve tefekkürü merkezde tutup ilim iştiyakı ile dolmuş bir gençliğin potansiyelinin sınırı yoktur.

Eğitim ile hem Medine’yi hem Ebu cehil’i, hem cenneti hem cehennemi, hem ilmi hem cehli, hem tevhidi hem şirki yüceltebilir, yükseltebiliriz. Lakin tercihsizlik çoğunlukla zulmün meyline olacaktır. Akıntıya karşı kürek çekmeyi göze almalı ve mücadeleyi ömür sonrasında bile sürdürebilmeliyiz.

İşte biz bu vehamet içinde dahi bataklıkta gül yetiştirme çabasıyla geceyi gündüze katma(elbette Kur’an eğitimine ters düşercesine uyku düzeninin önemini itibarsızlaştırmaya çalışmıyoruz. Deyim olması hasebiyle kullandık) sevdalısı olmalı ve her daim bu yuva inşalarının öncüsü hatta delisi olmalıyız.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.