SÖZ MEYDANI- Önce İnsan

SÖZ MEYDANI- Önce İnsan

İnsan kainatın merkezi. Evrendeki noktalardan biri ama bütün evren o nokta için seferber. Yaratıcımız bütün evreni insanın hizmetine verdiğini buyuruyor. Her şey ama her şey onun emrinde. Akıl nimetinin sahibi tek varlık olarak insan bu aklıyla dünya nimetlerini devşirebilmektedir. Bundandır ki insan mesul, mükellef kılınmıştır. O aklıyla tüm nimetleri devşirirken o aklıyla mükellef kılındığı alanlarda sorumluluğunu yerine getirmelidir.

Nedir o mesuliyetler? İlk önce kendine karşı. İnsan kendini tanımalı, bilmeli. Bu soruyu, düşünen herkes sormuştur; insan nedir diye? Şairi, düşünürü, sanatkarı sormuş ve cevabını kendine göre vermeye çalışmış, vermiştir. “İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su / Bir hayata çattık ki hayata kurmuş pusu” diyen şair, nehirle insan arasında bir bağ kurmuş ve hayatı tanımlamış. Başka bir şair “Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm” diyerek iki insanı ortaya koyuyor. Beden ve ruh.

İnsan ne demektir? Arapça “ins” kelimesinden türetilmiştir. “Beşer, insan topluluğu” anlamına gelen ins, daha ziyade insan türünü ifade etmekte olup bu türün erkek veya dişi her ferdine insân denmektedir.

Felsefe de insanı kendi bakış açısına göre tanımlamaya çalışmış. Platon: “İnsan, toplumsal hayvandır.” Aristo: “İnsan, düşünen hayvandır.” Septikler: “İnsan, şüpheci hayvandır. Stoikler: “İnsan, her şeye alışan hayvandır.” Arapçada hayvan; yaşama, canlı olma anlamı içerdiğinden her canlıya hayvan denilmiştir felsefede. Hayvan kelimesi canlı anlamında kullanılınca anlam ifade ediyor. Batılı filozoflar da bu çerçevede felsefi anlayış ve akımlarına göre insanı tanımlamışlar. Aristo’nun tanımı İslami anlayışa uygundur. Çünkü insana akıl verilmiştir. Aklından dolayı insandır ve düşünme melekesi ile diğer varlıklardan ayrılmıştır.

İnsana görünen haliyle bakan bilim ise insanı, biyolojik bir varlık olarak niteleyip yaşayabilmek için yeme, içme, boşaltım gibi birtakım zaruri ihtiyaçlarından bahsetmiştir. Yine bilim, insan biyolojik bir varlık olmasının yanında duygu sahibi bir varlıktır diyerek insanın görünmeyen yanına da dikkat çekmiştir.

Kur’an-ı Kerim’e göre insan; Allah’ın bizzat kendi özelliklerini vererek yarattığı, maddî ve manevî organ ve cihazlarını düzgün ve dengeli bir şekilde düzenleyerek en güzel sureti verdiği en değerli ve en şerefli mahlûkudur.

Yani Yaratıcı insanı tıpkı evrende olduğu gibi mükemmel yaratmıştır. Allah kainatı yaratırken denge sistemi içerisinde yaratmıştır. İnsanı da o evrenin merkezine koyarak ona evrenin dengesini koruma ve kollama görevini vermiştir. Akıl nimetiyle evreni çekip çevirecektir.

“Ahsen-i Takvim” yani yaratılanların, evrenin en güzel ve en mükemmel varlığı anlamında insanı yücelten, değerini artıran ve iç açan bir ifadedir. Öyleyse bunun takibini yapmak, hakkını vermek, gereğini yerine getirmek de insana düşer.

Bu kadar nimetin ayaklarına serildiği insandan istenen ise “kul olmaktır”. Kulluğun gereğini yerine getirmektir. Kur’an’da sürekli, insanın aklına, düşünme melekesine dikkat çekilerek bu farklılık ortaya konulmaktadır.

En güzel sistemi kurdum ve senin emrine verdim diyen Rab, bu sistemi koru emrini de vermiştir. Bu mükemmel sistemde korunacak ilk varlık insanın kendisi olmalıdır. Sistemin merkezinde bu korumayı yapamazsa birbirine hassas dengelerle bağlı nizam alt üst olur ve kademeli olarak her şey bozulur. Bu sebeple insanı korumak ve yaratılış amacına uygun “kul olma” özelliğinden uzaklaşmamak esastır. Şeyh Edebali’ye atfedilen “insanı koru ki devlet yaşasın” sözü insanın bu özelliğine dikkat çeker. Biz bu cümleyi “insanı koru ki hayvanlar yaşasın, insanı koru ki evren yaşasın, insanı koru ki evren, düzen, Sünnetullah devam etsin…” diye uzatabiliriz. Dicle’de kaybolan koyunu düşünen, dünyanın herhangi bir yerinde zulme uğrayan, mağdur olan insanı düşünmeye mesul olan insan…

Kim iklim değişikliğinden, kutuplarda buzulların erimesinden, hava ve çevre kirliliğinden, suların azalmasından, nesli tükenen varlıklardan, dünyanın yaşanamazlığından bahsediyorsa bilsin ki bütün bunlar insanı korumamanın sonucudur. İnsanın yaratılış amacına uygun yani FITRAT üzere yaşaması birçok şeyi çözecektir. Bozulanı düzeltecek, dengeler tekrar kurulacaktır.

Bozulma önce insandan başladı. Bozulan insan da her şeyi bozdu, dengeleri altüst etti. Her türlü felaketin sebebi insandır. Allah’ımız yaratıcıdır. İnsanın var olan iradesiyle istenen olumsuzlukları da Yaratıcı yaratır, kader ve kaza gereği.

Hiç bilinmeyen ve tahmin edilmeyen hastalıklar da insanın FITRAT dışı yaşama arzusu değil mi?

Kalın sağlıcakla…

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.