Ah, Nerede O Eski Ramazanlar?

Ah, Nerede O Eski Ramazanlar?

İnsan, dünyaya gelmesiyle birtakım korkuları da beraberinde getirir ve birtakım korkular da insanın zihninde zaman içerisinde oluşur. Hayatın birçok döneminde insanın en büyük korkularından birisini de değişim oluşturur. İnsan değişimden korkar mı? Pek tabi korkabilir. Çünkü değişim beraberinde bir belirsizliği de getirir. Korkulan şey de aslında bu belirsizlik halidir. Örneğin insanların çoğu karanlıktan korkar. Sebebi basittir: Karanlık, belirsizlik demektir. Kişi karşısında ne olduğunu göremez ve bilemezse korkmaya başlar. İnsanlar da bundan dolayı geleneklerine ve adetlerine bağlı olmayı, geçmişlerinin güzel olan yollarını çoğu zaman devam ettirmeyi tercih eder, değişim halinde bunun topluma olan yansıması ve zaman içerisinde ortaya çıkacak sonuçları belirsizdir.

Gelenekler ve adetler aynı zamanda bireylerin kimliğini oluşturur, belli bir kültürün simgesi haline gelir. Bir toplum, başka toplumları gelenekleri ve adetleri sayesinde tanır. Herhangi bir toplumda gelenekler ve adetler farklılaştığı zaman bireyler de farklılaşır, değişime uğrar ve bazen neredeyse tanınmaz, ayırt edilemez hale gelirler. Bunun sonuçları da o topluma çoğu zaman olumsuz şekilde yansır.

Osmanlı Devleti’nin üzerinden bir asra yakın zaman geçti. O günden bugüne birtakım adetler zaman içerisinde ya kayboldu ya da değişime uğradı ve günümüzde birçok sebepten dolayı çok daha hızlı kayboluyor ya da değişiyor. Belki de bu durumdan en çok etkilenenlerden birisi de Ramazan âdetleridir. Osmanlı, devlet yapısı itibariyle ve İslam Dini’ne olan hürmeti gereği Ramazan ayına fazlaca önem vermiş ve birtakım güzel âdetler uzun bir zaman diliminde oluşturulmuştur. Bunlar adeta devletin ayrılmaz unsuru olmuş ve nihayet kültürü haline gelebilmiştir. O dönemlerde Ramazan âdetlerinden bir kısmı şunlardı: Ramazan için hazırlıkların ve alışverişlerin yapılması, evlerin içinin ve dışının iyice temizlenmesi, camilerin mahyalarla süslenmesi. Son dönemlerinde de Ramazan için tembihnameler sokakta okunurdu. Bu tembihnamelerle halka Ramazan ayı boyunca dini ve ahlaki sorumluluklarını yerine getirmesi için hatırlatmalar yapılır ve Ramazan’a özel bazı farklı uygulamaları insanlar için açıklanırdı. Bu ayda günler adeta tersine döner ve gündüzleri çoğu zaman dışarı çıkılmazken geceleri dışarıya akın edilirdi. İnsanlar yine bu ayın faziletine dayanarak birbirlerine daha çok yardım ederdi. Örneğin varlıklı bireyler bakkal, manav gibi yerlere gidip zimem defterlerindeki yani veresiye defterlerindeki tanımadıkları kişilere ait borçları öderlerdi, zekâtlar da genellikle bu ayda verilirdi. İftardan sonra eğlenceler düzenlenir; karagöz, ortaoyunu gibi faaliyetler düzenlenirdi. Osmanlı Devleti buna benzer birçok âdeti yine Ramazan’la beraberinde getirdi.

Günümüzde bu adetlerin ve faaliyetlerin birçoğu modernleşme, değişim ve özellikle bugünlerde gündemde olan virüs gibi sebeplerle çokça azalmış, insanlar adeta birbirlerine yabancılaşmış durumda. Ancak bir zamanlar Osmanlı’nın hüküm sürdüğü bu topraklarda hala bu âdetlerin ve faaliyetlerin bir kısmı devam etmekte. Örneğin Kudüs’te hala Ramazan’dan önce yoğun hazırlıklar yapılır, sokaklar süslenir ve ışıklandırılır. Ramazan hilali gece boyu gözetlenir ve hilal görüldüğü zaman törensel bir havayla ilan edilir. Ailenin büyükleri evden çıkar ve insanları iftar için evlerine davet eder. Yine bu ayda insanlar birbirlerine hediyeler verirler. Sahur vakitlerinde bazıları sokaklara çıkar ve Ramazan için ilahiler söylerler. Buna benzer birçok adet yine bazı İslam ülkelerinde hala devam eder.

Bu âdetlerin devam ettirilmesi, yeniden diriltilmesi toplumun geleceği için büyük bir önem arz ediyor. Çünkü daha önce belirtildiği gibi insanlar doğumundan itibaren çevresinden çokça etkilenir, yakınlarından gördüklerini benimser ve içinde bulunduğu toplumun yaşam tarzına sahip çıkmaya başlar. Artık o benimsediği ve sahip çıktığı şeyler zaman içerisinde bireyin kimliğini oluşturur. Toplumun güzel olan adetleri de kişilerin hafızalarında güzel, tatlı bir yer edinir. Birey büyüdükçe bunları hatırlar ve geçmişlerini hayırla yâd eder, onların yollarını devam ettirmeye özen gösterir. Gelecek nesillere de bu kültürü ulaştırmak için elinden gelen çabayı sarf etmekten asla geri durmaz. Zira kültürünü kaybetmek bu bireyler için artık kimliklerini kaybetmek anlamına gelecektir.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.