SEVDASIZ OLMAZ

SEVDASIZ OLMAZ

“Sevgi, dünyamızın ikinci güneşidir.”

Sevebiliyorsanız dağı, dereyi, esen yeli, yağan karı, yağmur yüklü bulutları, kurdu kuşu, çiçeği böceği, bitmez tükenmez hazlar verir tabiat ulvi hazlar. Ne güzelliği tükenir, ne sesi soluğu. Sonu gelmez harikalar, uçsuz bucaksız güzel sanatlar galerisindesiniz artık. Renk, ses ve şekil cümbüşüyle mestü hayransınızdır. Her ne zaman ruhunuz sıkılsa, kendinizi yalnız hissetseniz bir dost arar gibi tabiatı arar, onunla kucaklaşır, kaynaşırsınız. Sevemiyorsanız, ilgisiz, bilgisizseniz, dağ sadece dağ, dere sadece deredir. Ötesi yoktur. Ne halinizi bilen, ne hatırınızı soran vardır. Şuursuz, manasız kaskatı bir dünyada avare dolaşıp durursunuz. Metafizik ve duygusal boyut devre dışı bırakıldıysa nereye gitseniz âlem kör, sağır ve dilsizdir. Yalnızlık kaderinizdir.

Şu tespit ne kadar güzeldir: “Sevdiği eşi ve işi bulan kişi dünya cennetine girmiş demektir.” Böyle bir insanın evi cennetten bir şubedir. Sevgi ve yüksek heyecanlar, meydana getirme sevk-i tabiîsiyle yerleşmiş ve bitmez tükenmez saadetler doğurmuştur. Gidilen iş değil, düğün bayramdır sanki. Günler, haftalar, aylar bu minval üzere su gibi akar gider. Sevemiyorsanız eşinizi, işinizi, ayaklarınız geri geri gider. İş sıkıcı, ev boğucu hale gelir. Çünkü insan, “Ekmek ile doyar, emek ile büyür, sevgi ile yaşar.” Sevgisizlik, kaskatı kesilmek demektir, ölmek demektir. “Var olmak, istemek ve sevmek demektir.”

Sevgi nedir? Nasıl doğar, gelişir, nasıl solar ve ölür? Bu hususta bilgimiz pek net değil, ama “Cenabı Hak dünyamıza su ile gönlümüze sevgi ile hayat veriyor.”

 Belki de hayata sevgi açısından bakılarak bir dünya kurulmalıydı. Eğitim kuruluşları, ders müfredatları, medya buna göre tanzim edilmeliydi. İnsanlar yaşadıkça hayat geliştikçe, sevgi daha da yoğun hale gelmeliydi. Sevgi yoğunlaştıkça insanlar, kaynaşmalı, âlem güzelleşmeliydi. Evler, köyler, şehirler sevgi barınağı haline gelmeliydi. Sular aşk nameleri sunmalı, bulutlar nurlar ve güller serpe serpe geçmeliydi üstümüzden. Dostluk ılık bir atmosfer gibi erkekleri, kadınları, yaşlıları gençleri, çocukları çiçekleri sarmalıydı. Özler sevilmeli, yüzler gülmeliydi.

İnsan insanı sevemiyorsa, “Dost dost diye nicesine” sarılamıyorsa, “şehirler kalabalıklaştıkça insanlar yalnızlaşıyorsa” oturup hesabımızı kitabımızı yeniden yapmalıyız. Eğitim öğretim kurumları, medya yeniden tanzim edilerek, sevgi ve dostluğun fideliği, besleyici damarı haline getirilmelidir. Fıtrat ve ilim esas alınarak kafa ve gönül gıdalarını, kimyası değiştirilmelidir. Bu hususta azimli ve kararlı davranılmalı, hatır gönül dinlenmemelidir.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.