HADİS İKLİMİ / Sen Af Yolunu Tut

HADİS İKLİMİ / Sen Af Yolunu Tut

Aişe radıyallahu anha şöyle dedi: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Allah yolunda savaşma hali dışında, ne bir kadına ne bir hizmetçiye, kısacası hiçbir kimseye eliyle vurmadı. Kendisine fenalık yapan kimseden intikam almaya kalkmadı. Yalnız Allah’ın yasak ettiği şeyler çiğnenince, o yasağı çiğneyenden Allah adına intikam alırdı.” (Müslim, Ebû Dâvûd, İbni Mâce)

Peygamber Efendimiz, insana büyük değer verirdi. Bir kimsenin şerefini zedeleyecek, onurunu kıracak söz söylemez, kimseyi eliyle cezalandırmazdı.

Hz. Aişe annemiz, O’nun kadın ve hizmetçiyi dövmediğini özellikle belirtmektedir. Çünkü o devirde kadına ve hizmetçiye kimse insan gözüyle bakmazdı. Öyle olduğu içindir ki Mekkeli müşrikler, İslâmiyet’i kabul eden kölelerine her türlü fenalığı yaparlar, hatta canları isteyince onları vurup öldürürler, buna rağmen kendilerinden hiç kimse hesap sormazdı.

Resul-i Ekrem Efendimiz bu insanlık dışı uygulamayı hiç tasvip etmedi. İnsanın eşine ve hizmetçisine nasıl davranması gerektiğini güzel davranışıyla ortaya koydu. Eşlerini ve hizmetçilerini hiç dövmedi; onlara eliyle hiç vurmadı. Eşini döven kimselerin iyi insanlar olmadığını söyledi.

Rasulullah Efendimiz şahsına yapılan haksızlıkların intikamını almadı. Kendine bağırıp çağıran, hırkasını şiddetle çekecek kadar kabalık yapan kimselere ne kırıcı bir söz söyledi ne de onların yaptığına karşılık verdi. Ama bir kimse Allah’ın koyduğu yasaklardan birini çiğnemişse, kim olduğuna bakmadan ve onu affetme yoluna gitmeden derhal cezalandırdı.

Şahsına yapılan fenalıkların intikamını almadı. Ancak Allah’ın koyduğu yasağı çiğneyen hiç kimseyi affetmedi. Zira peygamber de olsa, böyle birini affetme yetkisi yoktu. İlâhî yasağı çiğneyen kimselere dinin verdiği ceza ne ise gözünü kırpmadan onu uyguladı.

“Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve kendini bilmezlere aldırma.” (A’râf, 199)

Rasulullah aleyhisselam, insanlarla olan ilişkilerinde onların kusurunu bağışlamayı âdet edinmiştir. İşte bu sebeple Allah Teâlâ sevgili Peygamberinden insanların kusurlarına ve hatalarına bakmamasını, onları hoş görmesini, onlara zorluk çıkarmamasını isterdi.

İnsanlara aklın ve dinin uygun gördüğü ve kimsenin yadırgamayacağı davranışları emredeceği zaman, uygun bir üslup kullanmıştır. O takdirde insanlar kendilerinden beklenen şeyleri isteyerek ve severek yapacaklardır.

Kendini bilmez, dolayısıyla Rabbini tanımaz kimselerin bayağı sözlerine, çirkin davranışlarına karşılık vermemiş, onlara aldırmamıştır.

Peygamber Efendimiz’e karşı kaba saba davranışlarıyla tanınan bedevî Uyeyne İbni Hısn bir gün yeğeni Hürr İbni Kays’ın yanına gitmişti. Hürr, Hz. Ömer’in değer verdiği ve görüşlerini aldığı bir âlimdi. Uyeyne ona: Yeğenim! Halifenin yanında yüksek değerin var. İznini alsan da kendisini ziyaret etsem, dedi. O da: Peki, amca, diyerek Hz. Ömer’den izin aldı. Uyeyne huzura girdiğinde Halife’ye hitaben: Ey Ömer; bize ne bol dünyalık verirsin ne de aramızda adaletle hükmedersin, deyince Hz. Ömer pek öfkelendi ve adamın üzerine yürüdü.

Hürr İbni Kays hemen araya girerek: Ey Mü’minlerin Emîri! Allah Teâlâ, Peygamberine “Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve kendini bilmezlere aldırma.” buyuruyor. Uyeyne de o cahillerdendir, diyerek yukarıdaki ayeti kerimeyi okudu.

Râvilerin naklettiğine göre o heybetli halife, olduğu yere çakılmış gibi dikildi ve bir adım ileri gitmedi.

Faziletlerin en üstünü, gelmeyene gitmek, esirgeyene vermek, haksızlık edeni bağışlamak olduğuna göre, cahillere uymamak ve onların seviyesine inmemek en iyi davranıştır.

İnsan, şahsına karşı işlenen hataları affetmek istemez. Zira her şeyden önce nefis buna karşı çıkar ve suçluyu bağışlamayı bir gurur meselesi yapar. İşte bundan dolayı suç bağışlamak dinimizde büyük bir fazilet sayılmıştır.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.