SONSUZLUK YOLCULUĞU-Muhammed BOZDAĞ

Kıymetli okuyucularımız! İlkadım kitaplığımızda bu ay Dr. Muhammed BOZDAĞ’ın kaleme aldığı Sonsuzluk Yolculuğu isimli kitabı tanıyacağız.
Kitabımızı elimize aldığımızda sonsuzluk kavramını düşünüyoruz. Sonsuzluk, Allah Teâlâ’ nın özelliklerinden birisi. Peki, bunu yolculukla nasıl bir araya getireceğiz? Kitabı okumaya devam ettiğimizde cennetin sonsuzluğunu hatırlıyoruz ve bizlerin de cennet için çalışan yolcular olduğunu hatırlıyoruz.
Eserimizde gerekli yerlerde ayet, hadis ve İslam büyüklerinin-özellikle de Mevlana’dan- sözlerinden faydalanılması eserimiz için olumlu taraflarından birisidir.
Özetle kitapta, dünyaya gelmeden önceki halimiz, dünyadaki yaşantımızın nasıl olması gerektiği ve dünyadan sonraki duraklarımız farklı bir şekilde anlatılıyor.
Yazarımız eserini yedi bölümden oluşturmuş. İlk bölümde bizleri evrenin yaratılışına götürüyor ve hayretler içinde bırakıyor. Çünkü evrenin yaratılışıyla ilgili teknik bilgileri okudukça Allah Teala’nın yüceliğini tekrar tefekkür ediyoruz ve Ziya Paşanın meşhur beytini düşünüyoruz: “İdraki meali bu küçük akla gerekmez, /Zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez.” Mesela bizler vücudumuzu sadece deriyle kaplı olarak görür de üzerinde düşünmeyiz ya! Yazarımız vücudumuzla ilgili şu bilgiyi veriyor: “Vücudumuz kuantum dalgalarından örülen taneciklerden, onlardan örülü atomlardan, onlardan örülü moleküllerden ve onlardan örülü hücrelerden yapılmıştır.” Hani vücudumuzun en küçük yapı parçası hücreydi? Değilmiş. Aslında hiçbir şey göründüğü gibi değilmiş. Her görünenin ardında bizlerin göremediği nice âlemler gizliymiş. Ki Şeyh Galip boşuna dememiş: “Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen./ Merdum-i dide-i ekvan olan âdemsin sen” diye. Bu bölüm sessiz bir ortamda ve fizik bilgisi olan birine sorularak okunursa çok faydalı olacaktır.
Yazarımız evrenin yaratılışını anlattıktan sonra bizleri Elest Yurduna taşıyor. Bizleri Allah Teala’ya verdiğimiz sözle baş başa bırakıyor. Orada ruhların hangi halde olduklarını, Rabbimizi sözümüzü nasıl verdiğimizi, söz vermeyenlerin dünyaya nasıl gönderildikleri hakkında bilgilr veriyor. Bu bölüm ve öncesinde de Hz. Âdem atamız ve Hz. Havva annemizin yaratılışları, meleklerin secdesi ve iblisin hasidliği bir sinema filmi gibi gözlerimizin önüne seriliyor.
Yazarımız üçüncü bölümde bizleri dünyaya indiriyor. Bu indirilmenin sonucunda da; Yaratıcıyı tanıdığımız ve yüceliğine yaraşır bir temizliğe büründüğümüz ölçüde yükseleceğimizi; sonunda da dünyada kötülük biriktirenleri cehennemin, iyilik biriktirenlerin de cennet ikliminin beklediği belirtiyor. Aslında bu bölümde en çok evrenin tefekkür edilmesi gerektiği belirtiliyor. Çünkü günlük meşgalelerin insanları Allah Teâlâ’nın ayetlerinden uzaklaştırdığı ve etrafındaki harikulade güzellikleri bile göremediği hatırlatılıyor.
Eserimizin diğer bölümlerinde de bizleri berzah âlemine taşıyor; oradan bizlere kıyamet alametlerini ve kıyametin kopuşunu seyrettiriyor ki burada tüylerimiz diken diken oluyor. Ümitsizliğe düştüğümüz anda yazarımız tekrar bizleri ümitlendiriyor ve bizlere asıl görevimizi hatırlatıyor: Bizler sonsuzluğa talip insanlarız. Her ne şartta olursa olsun iyilik mücadelemiz devam etmelidir.(Emri bil maruf, nehyi anil münker)
Hele son bölümdeki cenneti okudukça artık iyice umutlarımız artıyor ve artık “Benim sonsuzluk yurdum burası olmalı. Ben buraya layığım. Onun için de ne yapılması gerekiyorsa yapmalıyım.” diyoruz.
Aslında kitapla ilgili daha yazacaklarımız daha çoktu. Fakat yerimiz bu kadar olduğu için yazıyı burada bitiriyoruz ve sizlere de “Ey Sonsuzluk Yolcuları!” haydin gayrete, haydin okumaya diyerek Allah Teâlâ’ya emanet ediyoruz. Vesselam…
İLKADIM KİTAPLIĞI-M. Selçuk ÖZDOĞAN(mso_50@hotmail.com)