Ziraat Mühendisi Okan YILMAZ ile “ORGANİK  (EKOLOJİK)  TARIM” Üzerine Söyleşi

Ziraat Mühendisi Okan YILMAZ ile “ORGANİK  (EKOLOJİK)  TARIM” Üzerine Söyleşi

İLKADIM: Avrupa’da ve Türkiye’de hızla yaygınlaşmaya başlayan organik tarımı bizlere tanımlayabilir misiniz?

OKAN YILMAZ: Üretiminde kimyasal ilaç ve gübrelerin kullanılmadığı, çevreye ve insan sağlığına saygılı, üretimden tüketime kadar her aşaması kontrollü, nihai ürünü sertifikalı olan bir tarımsal üretim şeklidir.

FAO (Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü) ve Avrupa Birliği tarafından konvansiyonel (yoğun) tarıma alternatif olarak kabul gören bu üretim şekli “Ekolojik, Bio-Dinamik, Organik” olarak da  adlandırılmaktadır.

 

İLKADIM: Dünyada hemen hemen bir çok ülkede organik tarıma doğru hızlı bir geçiş söz konusu, bunun nedenlerini izah edermisiniz?

 OKAN YILMAZ: Nüfusun hızla artması nedeniyle beslenme ve açlık problemlerinin görülmeye başlanması insanları tarımsal üretimde daha fazla ürün elde etmeye yöneltmiştir. Dünya’da tarımda kullanılan ilaç ve gübre her geçen sene miktar olarak artmıştır. Böylece toprak, su ve hava kirlenmeye başladı. Üretilen ürünlerin tad, koku, renk, doku ve aroma gibi özellikleri bozulduğu gibi gıdalarda da biriken (ilaç kalıntıları) insan sağlığını tehdit etmeye başladı. Bu kalıntıları yıkayarak çıkaramayız. Meyvelerin soyularak yenmesi bile her zaman yeterli olmamaktadır.

Son yıllarda uluslar arası araştırmalar göstermiştir ki, kanser oranlarındaki artış % 25’lere çıkmış durumdadır. Maalesef şu çarpıcı bilgiyi vermek zorundayım. Bizim en özel gıdamız olan anne sütünde bile % 10-46 arasında kimyasal ilaç kalıntısına rastlanmıştır.

Azotlu gübrelerin (Amonyum nitrat, amonyum sülfat, Üre v.s. ) çok kullanıldığı çevrede kirlilik yaratan sularda ve sebzelerde biriken nitrat ve nitrit bileşiklerinin kandaki hemoglobinle birleşerek methahemoglobin oluşturduğu ve bunun da oksijenin dokulara taşınmasını engellediği anlaşılmıştır. Sonuçta bebeklerde sık sık görüldüğü için “Mavi Bebek” adı verilen ve ani morarmalarla kendini gösteren bu durum vücutta nitrit birikmesinden ileri gelmektedir. Yani resmen zehirlenme olmaktadır.

Bir örnek verecek olursak, Niğde ve Nevşehir yöresinde patates ile beslenen buzağılarda yaşanan körlüklere, patates yetiştiriciliğinde kullanılan fazla azotun neden olduğu, patateslerdeki azot kalıntısının limitlerin çok üzerinde olduğu yapılan araştırmalar sonucunda ortaya çıkmıştır.

İnsanı öldürücü kimyasal doz (LD), kullanılan her ilaca göre değişiklik göstermektedir. Yediğimiz yiyeceklerle azar azar vücudumuza aldığımız ilaç kalıntıları vücudumuzda birikmeye başlıyor. Hepsini atamadığı için, bir gün son ısırdığımız bir meyve ya da sebze ile son öldürücü doz tamamlanıyor ve sonuç ölümle bitebiliyor.

Genleri değiştirilmiş bitkilerin (GDO) sağlığımıza ve çevreye verebilecekleri zarar henüz tam olarak bilinmiyor ya da tespit edilebilmiş değildir. Bunu zaman gösterecek ama ve biz tüketiciler de bu arada daha dikkatli ve bilinçli olmak durumundayız. Unutmayalım ki tabiilikten uzaklaştıkça riskler artmaktadır.

İşte pek çok ülkede olduğu gibi ülkemizde de temiz çevre anlayışı artmıştır. Konvansiyonel (Organik tarım metodu dışındaki tüm geleneksel metotlardır ) tarımda maliyetlerin artması, insan sağlığı ile ilgili endişeler, hormonlu ve genleriyle oynanmış ürünlerin lezzetsiz olması, ayrıca kullanımı ile ilgili sağlığımızı kötü etkileyecek sonuçların ortaya çıkması ve çıkma riskinin fazlalığı ekolojik tarıma geçişin nedenleri olarak sıralayabiliriz.

 

İLKADIM: Dünyada organik tarımın çıkışı ve yaygınlaşması hakkında sizlerden bilgi alabilir miyiz?

OKAN YILMAZ: Tarımdaki değişim, teknolojinin ve sanayinin gelişimi ile hız kazanmıştır. Değişimde verim artışı en önemli hedef olmuştur. Sentetik kimyasal tarım ilaçları ve mineral (halk arasında kimyevi gübre) gübrelerin kullanımı artmıştır. Konvansiyonel tarımın olumsuz etkileri de gözlendikçe, her ülkede ekolojik tarıma olan ilgi artmıştır. 1900’lü yılların başında Almanya, İngiltere, Danimarka ve İsviçre Avrupa’ da organik tarımın temellerini atan ülkeler olmuştur. Dünya’da 2008 yılı itibari ile 154 ülkede 35 milyon hektar alan üzerinde organik tarım yapılmaktadır. Organik tarım yapılan alan bakımından en geniş alana sahip ülkeler Avustralya 7.7 milyon hektar, Arjantin 3.2 milyon hektar, İtalya 1 milyon hektarlık bir alanla başı çekmektedirler.          

 

İLKADIM: Türkiye’deki organik tarımla ilgili gelişmeler ne zaman başlamış ve hangi aşamadadır?

OKAN YILMAZ: Türkiye’de organik tarım faaliyetleri 1986 yılında Avrupa’daki gelişmelerinde etkisi ile dış satıma yönelik olarak başlamıştır. Türkiye’deki organik tarım hareketlerinin sistemli bir şekilde yürütülebilmesi için 1992 yılında ETO ( Ekolojik Tarım Organizasyonu ) derneği kurulmuştur. Dernek toplantı, eğitim ve yayım çalışmaları ile sürece katkıda bulunmuştur.

Organik tarım bazılarının zannettiği gibi ilkel tarım değildir. Organik tarımda kullanılması istenmeyen kimyasal gübreler ve ilaçların yerine alternatifler getirilmiş alternatifleri olmayanlara çok ciddi sınırlandırmalar getirilmiştir. İlkel tarım bilgisizce ve rastgele yapılan tarımdır. Bu yüzden organik tarım yapacak kimselerin teknik elemanlar tarafından bilinçlendirilmesi hedeflenmiş ve bu meyanda kurallar konmuştur.

Önceleri üretilen ekolojik ürünlerin hemen hemen tamamı ihraç edilmekteydi. Buna karşın, iç piyasa son yıllarda gelişme göstermeye başlamış olup, satışlar organik ürün dükkânları ve marketlerdeki özel reyonlarda gerçekleştirilmektedir. Herhangi bir kimyasal kalıntı taşımayan, sağlıklı ve çevre dostu ürünleri bizlerinde tüketebilmesini sağlamak çok önem taşımaktadır. Ülkemizde başlangıçta 8 tarımsal ürün organik olarak üretilirken, günümüzde 145’e ulaşmıştır. 2009 yılında yaklaşık 501.641 hektar alanda 983.715 ton organik ürün üretildiği tespit edilmiştir.

 

İLKADIM: Ülkemizdeki organik tarımla yetiştirilen ürünlerin ihracattaki payı nedir?

OKAN YILMAZ Ülkemizde yapılan organik tarımsal ürün ihracatı hızlı bir gelişme göstermektedir. 1998 yılında toplam organik tarımsal ürün ihracat değeri yaklaşık 19 milyon ABD doları iken, bu rakam 2009 yılında 27.504.928 $ ( 7.565.604 kg ) olarak gerçekleşmiştir.(Yeni Zelanda’nın yıllık organik tarımsal ürün ihracatı yaklaşık 60 milyon ABD dolarıdır)

İhracatımızın yapıldığı ülke sayısı 2008 yılı itibariyle 32 olup, AB ülkeleri, Kuzey Avrupa ülkeleri, ABD, Kanada ve Japonya en önemli ihraç pazarlarımızı oluşturmaktadır.

 

İLKADIM: Ekolojik ürünlerde fiyat pahalımıdır? Fiyata neler etki eder?

OKAN YILMAZ Ekolojik ürünler kimyasal ilaç kalıntısından uzak olması, üretiminde uygulanan yöntemlerin ve kullanılan girdilerin çevre kirliliği yaratmamasından dolayı önem taşımaktadır. Ayrıca bu ürünlerin kontrol edilerek sertifikalandırılması üreticilerin haklarını korurken, tüketicilerin de aldatılmasını engellemektedir. Ekolojik ürünlerin Türkiye’de iç piyasada pahalı denebilecek fiyatlarla satıldığı birçok tüketici tarafından belirtilmektedir. Ülkemizde ekolojik ürünlerin satışı bu ürünlere has mağazalarda olmakla birlikte büyük oranda marketlerde yapılmaktadır. Ekolojik ürünlerin fiyatını arttıran en önemli etken sürümün az olmasıdır. Bu şartlarda maliyetler yüksek olmaktadır. Ekolojik ürün satışlarının artmasıyla önce üretimde daha sonra maliyetlerde ciddi boyutlarda azalma gösterecek ve konvansiyonel ürünlerle olan fiyat farkı azalacaktır. Ekolojik ürünlerin fiyatlarının uygun olması için iç pazarın hızla geliştirilmesi, tüketicilerin sağlıklı ürün ve çevrenin önemi konusunda bilinçlendirilmesi büyük önem taşımaktadır.

 

İLKADIM: Çiftçilerimiz açısından organik ürünlerin ülkemizde pazarlanması nasıl gerçekleşmektedir?

OKAN YILMAZ: Ülkemizde organik tarım üretimi çoğunlukla sözleşmeli üretim şeklindedir. Dış satımda ana pazar % 61’lik payla Almanya’dır. ABD % 15 ile ikinci sırada yer almaktadır. Diğer ülkeler ise İngiltere, Danimarka, Fransa, İsveç, Hollanda ve İsviçre’dir. Organik ürünlerin ihraç fiyatı konvansiyonel ürünlere nazaran daha yüksektir. Bu durum üretici açısından önemli bir avantaj olarak görülmektedir.

Organik yaş meyve-sebze sektörü açısından ülkemiz önemli bir potansiyele sahiptir. Bu potansiyelin değerlendirilebilmesi için dış pazar ve ihracatın yanında, iç piyasanın da göz ardı edilmemesi gerekmektedir.

Organik ürününün iç piyasada yeterince tüketilememesinin sebeplerini şöyle sıralayabiliriz. Gelir düzeyinin düşüklüğü, eksik veya yanlış bilgi, pahalı ürün fiyatları, tüketici bilincinin yetersiz olmasıdır.

 

İLKADIM: Organik tarım tekniğinden bahsederken üretimin kontrollü olup ürünün sertifikalı olması     

 gerektiğini ifade etmiştiniz. Organik tarımda kontrol ve sertifikalandırma işlemleri nasıl olmaktadır?

OKAN YILMAZ: Organik üretimin özelliği, her aşamasının kontrollü, kayıt altında olması ve ürünün sertifikalandırılmasıdır. Üretim süreci ve sertifikalandırma işlemi Türkiye’de Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından onaylanmış ve kontrol yetkisi almış kontrol sertifikasyon kuruluşları tarafından yapılmaktadır. Ülkemizde halen yasada belirtilen koşulları yerine getirerek yetki belgesi almış 17 adet kontrol kuruluşu faaliyet göstermektedir. İsimleri ise şöyledir.

-Bcs öko -Garantıe -Imo-control  -Ecocert  -Etko -C.u -Ekotar -Icea ıstıtulo perla -Ceres -Orser  -Turkgap  -Nissert     -Imc -Anka -Kalitest -Egetar   -Bio.

Bu kuruluşlar bir yandan organik üretimin kaidelere uygun üretilmesini sağlamakta, diğer yandan da gerekli kimyasal mikrobiyolojik ve her türlü analizi yapıp sertifikalandırıp etiketlemekle yükümlüdürler.

Yönetmeliğe göre tanımı yapılan kontrol ve sertifikasyon kuruluşları bağımsız olmalı, üretim ve pazarlama faaliyetlerinde bulunmamalı, ticaret yapmamalı ve danışmanlık hizmeti vermemelidirler.

Bu firmaların yürüttükleri tüm faaliyetler Tarım ve Köyişleri Bakanlığı adına olup, Bakanlığa karşı da sorumludurlar.

 

İLKADIM: Türkiye’de organik tarım sisteminin işleyişi nasıldır?

OKAN YILMAZ: 1. İthalatçı firmanın organik ürün talebi üzerine, ihracatçı firma organik ürün üretmeyi kabul eden üreticiyi ithalatçı firmanın kabul ettiği veya analaşmalı olduğu kontrol kuruluşuna teklif eder.

2. Kontrol kuruluşunun elemanları, ihracatçı tarafından önerilen üreticileri ziyaret eder, ve aşağıdaki sorulara cevap arar .

Tarımsal işletmede hangi ürünleri yetiştirdiği, arazinin kaç parselden ibaret olduğu, toplam arazi büyüklüğü ve organik tarım yapılacak arazi büyüklüğü, işletmede hayvancılık faaliyeti yürütülüyor mu, varsa hayvanların cinsleri ve sayısı, organik tarımı yapılacak üründe daha önce uygulanan kültürel işlemler, son 3 yıldır yetiştirdiği ürünlerde kullandığı gübreler ve uygulama zamanı, hasat miktarı, hasat zamanı ve hasattan sonra uyguladığı işlemler, ürünün bulunduğu tarla/bahçede başka bir bitkinin bulunup bulunmadığı?

3. Üreticilerin tarla/ bahçesinden toprak, yaprak ve meyve numuneleri alınarak kimyasal madde-gübre-ilaç analizine tabii tutulur. Üreticinin arazisi ziyaret edilerek organik tarım yapılacak parselleri çizilir, komşu bahçede yapılan bir ilaçlamanın bulaşma tehlikesinin olup olmadığı belirlenir.

4.  Olumlu netice alınan parseller ve ürünler için üreticiler ile ihracatçılar arasında sözleşme yapılır.

5. Üretici tarla/bahçesinde hiçbir kimyasal gübre, ilaç, hormon kullanmayacağını ve ihracatçının görevlendireceği ziraat mühendislerinin tavsiyelerine uyacağını taahhüt eder.

6. İhracatçı, üreticiye her türlü teknik yardımı sağlayacağını, ürünün tamamını alacağını ve ürüne ek prim vereceğini taahhüt eder.

7. İthalatçı ve ihracatçı firmalar tarafından ortak kabul görmüş kontrol kuruluşunun elemanları, üreticiyi ilaçlama, gübreleme, hasat ve kurutma gibi hassas dönemlerde ihracatçıyı ise işleme ve depolama gibi işlemler sırasında habersiz olarak ziyaret eder.

8.Kontrol kuruluşunun uzmanlarının talimatları doğrultusunda üretilen ürünlerin organik ürün standartlarına uygun olması halinde ilk ve ikinci yıllara ait “geçiş döneminde organik”, üçüncü yıla ait mahsul “tam organik” olarak nitelendirilir ve sertifikalandırılarak satışa sunulur.

 

İLKADIM: Organik ürünleri satın almada neden tercih etmeliyiz?

OKAN YILMAZ: a) Öncelikle kendi sağlığımız, çocuk ve bebeklerimiz için önemlidir. Yapılan araştırmalar çocukların yetişkinlere göre kimyasalların kötü etkilerine en az 4 kat daha fazla açık olduklarını göstermektedir.

b) Organik olarak yetiştirilen ürünler yapay renk koku ve tatlandırıcı içermedikleri için albenileri azdır fakat 

   doğal lezzetleri bugün birçok kişi için vazgeçilmezdir ve maalesef hatıralarımızı süsleyen o lezzetleri bize 

   hatırlatmaktadır. Bugün yurtdışındaki birçok meşhur lokantanın tercihi organik ürünlerdir.

c) Tabiatın korunması için önemlidir.

d) Organik ürün çiftçiliği küçük aile işletmeleri ile kooperatifleri koruduğundan ülke ekonomisine katkısı    

    fazladır.

 

İLKADIM: Organik tarımın şu anda çiftçilerimizin uyguladığı tarım tekniğine göre avantajları konusunda bilgi verebilir misiniz?

OKAN YILMAZ – Sertifikalı ekolojik bitkisel ve hayvansal ürünler sentetik ilaç, gübre, antibiyotik ve hormon kullanılmadan  üretilmiştir. Üretimde genetik mühendislik ürünlerine yer verilmez.

– Her türlü kalıntı düzeyi “0” yada çok düşüktür.

– Mineral maddeler, fenolik (organik bileşik) maddeler gibi bazı içerik maddelerce zengindir.

– Dioksin ve deli dana hastalığından korunmayı sağlar.

– Üretici geliri ortalama %10-30 artmaktadır.

– Üreticinin tüm ürününün alınması garanti edilmektedir.

– Organik ürünler ihracatı ile ülkemiz tarım ürünleri ihracatı için ilave bir kapasite olacaktır.

– Organik gübre kullanıldığı için çevreye de zarar verilmeyecektir.

– Kimyasal ilaç kullanılmadığı için (yerine preparatlar, mineral yağlar, balmumu vb.kullanılmaktadır.) insan

  sağlığı olumsuz etkilenmeyecektir.

– Sulama damla sulama şeklinde yapıldığından daha az su sarfiyatı olacaktır.

– Toprak işlemede pulluk yerine, traktöre takılarak çekilen tırmık, kültivatör, diskaro ( toprağı devirmeden   

  işleyen tarım aletleri ) gibi aletlerle yapıldığı için toprak yapısı bozulmayacak, yararlı mikroorganizmalar  

  korunmuş olacaktır.

-Konvansiyonel tarımda kullanılan kimyasal böcek ilacı yerine biyoteknik yöntemler (sarı yapışkan

  tuzaklar,kaparlar,tuzak bitkiler,zararlı böceklere karşı predatörlerin ) kullanılarak  zararlılar ortadan  

  kaldırılabilir.

– Bölgeye ve iklime uygun dayanıklı çeşit ve ırklar seçildiğinde verim artacak, hastalıklardan da korunulmuş

   olacaktır.

– Gıda güvenliği ve güvencesi sağlamaktadır.

– Ekonomik canlılık sağlamaktadır.

– Kırsal nüfusun şehre göçüşünü engellemektedir.

 

BİR “SİLAH” OLARAK GIDA!

Obaman’ın beyin takımından olan eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissenger’in “Petrolü kontrol edersen ulusları, yiyeceği kontrol edersen insanları kontrol edersin. Yiyecek bir silahtır ve bizim müzakere çantamızdaki araçlardan biridir!” cümlesiyle özetlediği 1974 tarihli raporu ABD için yeni yol haritası olmuştur.

Vazgeçilemez gibi gözükse de tüm insanlık birçok şeyden vazgeçebilir. Ancak gıda için aynı durum geçerli değil. Başta insan olmak üzere tüm canlıların vazgeçemeyeceği hava, su ve gıda hayati öneme sahiptir.

Monsanto, DuPont (Pionerr), Dow AgroSciences ve Syngenta gibi küresel şirketler; tohum, zirai ilaç, gübre, hormon, yem, hayvansal ilaç, gıda katkı maddeleri, temel gıda üretimi, insani ilaç, finans, petrol, tarım makineleri, tıp endüstrisi gibi birçok alanda faaliyet göstermekteler. Dünya tarımı büyük oranda bu firmaların kontrolü altına girmiş durumdadır.

Her yıl bir trilyon doları aşan parayı savaşa hazırlık ve askeri silahlanma için harcayan dünya devletleri ne yazık ki, açlık, fakirlik ve salgın hastalıkla mücadele için yeterli kaynak ayırmamaktadırlar.

Bilim adamları önümüzdeki yıllarda nüfus artışının yaratacağı baskılar, iklim şartlarındaki değişmeler ve kötüleşen çevre şartları nedeniyle insanlığın küresel gıda krizini kolayca aşamayacağı kanaatindedirler.

Düne kadar silah teknolojilerine, nano-teknolojiye veya bilgisayar çiplerine yatırım yapan firmalar bugün Ar-Ge çalışmalarını tarım ürünlerine yöneltmeye başlamıştır. Dünyanın önde gelen çok uluslu şirketleri Afrika, Latin Amerika ve Güneydoğu Asya ülkelerinde milyonlarca hektarlık tarım arazisi kiralayarak tarıma yatırım yapmaktadırlar. Hatta Çin, Hindistan ve Körfez Ülkeleri de Pakistan, Sudan, Vietnam, Kamboçya ve Myanmar gibi ülkelerde tarım arazileri kiralayarak kendi halklarının  gıda güvenliğine dönük adımlar atmaktadırlar.

FAO başkanı bu eğilimin yeni bir “tarımsal sömürgecilik” süreci doğurmasından endişe ettiğini açıkladı.

Dev ölçülerde toprak alımlarının tek sebebi gıda üretimi değil kuşkusuz. Biyoyakıt temini de bu sürecin ikinci bir sebebi. Hammadde imparatoru Jim Rogers ve fon yöneticisi George Soros’un dahi bu alana kayması, işin ne oranda küresel bir boyut kazandığının ispatı adeta.

Grain isimli kuruluşun raporuna göre ise ülkelerin şirketler aracılığıyla az gelişmiş ülkelerde elde ettikleri toprakların inanılmaz boyutlara ulaşması “küresel bir toprak tekeli”nin oluşmasına doğru endişe verici şekilde ilerliyor.

S O N U Ç olarak; gıda-tarım sektörü geleceğimizi hem siyaseten hem de ekonomik anlamda yönlendirecek stratejik sektör olarak önümüze çıkmıştır. Organik tarım ise insan sağlığını önceleyen bir üretim tekniği olmakla beraber dünyanın şu anki açlık ve yokluk portresi içerisinde gereken ilgiyi görememektedir. GDO’lu ürünler ve teknolojisinin ileriye dönük birçok sakıncasının çıkma ihtimali fikrine katılmakla beraber, yenilikler ve yeni teknolojilerin önünün kapanmaması adına menfilikleri tesbit edilene kadar ihtiyatlı yaklaşımlarla istifade edilebileceğini düşünüyorum. Tüm bunlardaki ölçü ülkelerin coğrafi bitkisel flora, gen zenginliğinin korunması, milli tohum ve çeşitlerin muhafazasını sağlayacak kurallar içerisinde yürütülmesidir. Bu üç önemli konu kapsamında ülkemiz birçok avantaja sahiptir. Bize düşen çağın önümüze sunduğu bu büyük fırsatı iyi değerlendirip insanlığı önceleyen bir bakış açısı ile avantaja dönüştürmektir.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.