SOSYOLOJİK SİYER-Haya da Hayat Var

İslâmî-insani kavramların hangisini ele alırsak alalım pratik olarak hayatımızda yer almasında en önemli etken Rasulullah aleyhisselam efendimizin ve sahabe kiramın uygulamalarıdır. Bu kavram itikadi, ameli, ahlâki hangi alanda olursa olsun hakikati kavrama da “yaşayanlardan” istifade ederiz.
İmanın samimiyetini ve kararlılığını öğrenmek için sadece söze değil öze yani yaşantıya bakmak gerekir. “Sağ elime güneşi, sol elime ayı verseler davamdan vazgeçmem” sözü dilin sözü değil hayatın pratik sözüdür. Yine “anam babam sana feda olsun ya Rasulullah” cümlesi de kelamın ve kalemin teorisinden çok, bedenin ve ruhun pratik eylemidir sahabe indinde.
Bir kavramın ansiklopedik karşılığının bilinmesinde elbette bir sakınca yoktur, fakat işimize en çok yarayacak kısmı hayatımızda işlevinin olmasıdır. Helal ve haram kavramı bu bağlamda örnek olarak değerlendirilebilir.
Biz bu yazımızda önemli bir kavramı peygamberimiz aleyhisselam, Yusuf aleyhisselam ve Hz. Osman’ın radıyallahu anh örneklikleriyle ele almaya gayret edeceğiz. Rabbim hayatımıza geçirmeyi lütfetsin.
Hayâ
Kısacık bir kelime ama büyük bir anlam yüklüyor hayatımıza. Sadece “utanma duygusu” da diyemeyiz, bu “imanın şubesi” diye bildirilen kavrama.
Hayâ, sırf hayırdır ve hayra vesiledir. Buna karşılık hayâsızlık ve çirkin söz de şer ve şerre kılavuzdur. Peygamberimiz aleyhisselam “Hayâ ile sükût iman ağacının iki dalı, çirkin söz ile beyan da münafıklığın iki budağıdır.” buyurarak bu gerçeği ifade etmiştir.
İslam âleminin önemli âlimlerinden İmam Maverdî hayâyı üç kısma ayırır: “1- Allah’tan utanmak, 2- İnsanlardan utanmak, 3- Kendi nefsinden utanmak.” Maverdî, Allah’tan utanmayı şöyle tanımlar: “O’nun emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından sakınmaktır.”
Rasûlullah aleyhisselam, bir gün ashaba, “Allah’tan gerektiği gibi hayâ ediniz” demişti. Onlar, “Yâ Rasulullah, Allah’a hamd olsun, hayâ ediyoruz” cevabını vermeleri üzerine, “Gerçek hayâ o değildir. Fakat gerçek anlamda Hakk’tan hayâ eden başını (baştaki duyu organlarını) ve (başın içindeki düşüncelerini) korusun, karnını ve karnının ihtiva ettiğini (yeme ve içmesini) kontrol etsin, ölümü ve musibetleri hatırlasın, âhireti isteyen dünya hayatının süsünü terk etsin, böyle yapanlar Allah’tan hakkıyla hayâ etmiş olurlar” buyurmuştur.
Rivâyete göre Alkame b. Ulase, “Ya Rasulullah, bana nasihat et” deyince Hz. Peygamber aleyhisselam “Kavminin etkileyici kişilerinden utandığın gibi Allah’tan da utan” buyurmuştur. Allah, bütün yarattıklarını sürekli görüp gözetlemektedir. Kur’ân’da “Allah’ın gördüğünü bilmiyor mu?” (el-Alak, 96/16) buyrulmuş, Rasulullah aleyhisselam da ünlü Cibril hadisinde, ihsanı, Allah’ı görüyormuşçasına ibadet etmek olarak tanımlamış ve eklemiştir: “Sen O’nu görmüyorsan bile O seni görüyordur.” Şüphesiz Allah’ın kendisini gördüğünün bilincinde olan bir kimse O’ndan utanır, O’nun emir ve yasaklarına karşı gelemez.
Kuşeyrî, “And olsun kadın onu arzu etmişti, eğer Rabbi’nin doğruyu gösteren delilini görmeseydi, Yusuf da onu arzu etmişti” (Yusuf, 12/24) âyetinin tefsirinde şöyle bir kıssa anlatıldığını nakleder: “Zeliha evinin bir köşesinde bulunan putun üzerini örtmüş (sonra hadi demiş), fakat Yusuf aleyhisselam sormuştu; “Şu yaptığın işin manası nedir?” Zeliha, “Puttan utanıyorum” deyince Yusuf, “Senin puttan utandığından ziyade ben Hak Teâlâ’dan utanmaktayım” demişti.
Allah’a karşı olan hayâsı, Yusuf aleyhisselam ‘ı fuhuş ve kötülükten korumuştur. Gerçekten de hayâ, özellikle Allah’tan utanma duygusu, dinin kuvvetinden ve imanın sağlamlığından ileri gelmektedir. O nedenle Allah Resulü, “Hayâ’nın azlığı küfürdür” ve “Hayâ imandandır” (Buharî, İman, 16; Müslim İman, 57-59) buyurmuştur. Bir başka hadisinde de Rasulullah aleyhisselam şöyle buyurarak, iman ile hayânın ilişkisini ortaya koymuştur: “Hayâ, imanın nizamıdır. Bir şeyin nizamı bozulunca parçaları darmadağın olur, her dinin bir ahlâkı vardır, İslâm’ın ahlâkı da hayâ’dır.” (İbn Mâce, Zühd, 17)
Maverdî, hayânın ikinci kısmı olarak ifade ettiği insanlardan utanmayı da şöyle tanımlar: “Kişinin insanlardan utanması ise, insanlara ezâ ve açıktan açığa kötülük etmemesidir.” Nitekim Rasûlullah aleyhisselam “Allah’tan sakınan, insanlardan da sakınır” buyurmuştur.
Hayânın üçüncü kısmı da insanın kendisinden utanmasıdır. Kendisine saygı duyan insan, zatına yakışmayanı yapmaktan imtina eder ve özgüven ile hayatını sürdürür.
Hayâyı Yaşatan Nesilden Kesitler
Hz. Osman
“Hz. Âişe’nin rivayetine göre, bir gün Hz. Rasulullah aleyhisselam, üzerine bir örtü çekmiş olduğu hâlde istirahat ediyordu. O sırada Hz. Ebû Bekir kapıya geldi, içeri girmek için izin istedi. Rasulullah aleyhisselam tavrında bir değişiklik yapmadan içeri girmesine izin verdi. Sonra soracağını sorup gitti. Daha sonra Hz. Ömer geldi, ona da aynı şekilde hâlini değiştirmeden izin verdi. Ondan sonra Hz. Osman, huzura girmek için izin istedi. Bu defa Rasulullah aleyhisselam hemen doğruldu, toparlandı.
Bunun üzerine Hz. Âişe: “Ey Allah’ın Resulü!” dedi, “Ebû Bekir ve Ömer için toparlanmadığınız hâlde, neden Osman gelince hâlinizi değiştirdiniz, elbisenizi düzelttiniz?”
Allah Resulü şöyle cevap verdi: “Çünkü Osman çok hayâlı birisidir. Kendisinden meleklerin bile hayâ ettiği bir kimseden ben hayâ etmeyeyim mi?” (Müslim, Fezâilü’s-Sahâbe: 26-27)
Hz. Osman başta olmak üzere, hayatı hayâ olan Efendimizi örnek alan sahabe efendilerimizi kendimize rehber edinip yaşamımızı arındırabiliriz.
Rabbim hayâlı hayat yaşamayı nasip etsin.
Selam ve dua ile…