İYİLİKTE YARDIMLAŞMA

‘İyilik ve takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Çünkü Allah’ın cezası çok şiddetlidir.’ ﴾maide 2﴿
2020 yılı hem insanlık hem de ülkemiz için önemli olaylarla başlayıp devam eden bir yıl oldu. Özellikle ülkemizde zelzele, toplu ölümler, virüs, sel gibi musibetlerle imtihan edildiğimiz bir süreçten geçiyoruz. Virüs münasebetiyle hepimiz evlerimize kapanıp tabiri caizse kendi kabuğumuza çekildik. Ama bu sürede hepimizin düşünmeye fırsatı oldu. Ne yaptık da Allah bizi böyle imtihan ediyor,böyle toplumsal bir mahrumiyetler dizisiyle karşı karşıya bırakılıyoruz? diye kendimize sorma fırsatımız oldu. En azından soranlardan olma gayretinde bulunduk. Sonra bu soruları tüm insanlığın kendisine sorma temnnisinde de bulunduk; Ki hatalarımızı bulalım, sorgulayabilelim ve düzeltebilelim. Tabi ki kendimizi günahtan müstağni görmeksizin genele baktığımızda başımıza gelen musibetleri biz çoktan hakettik. Kuran ve sünnetullah ışığında, insanlık tarihinin seyrini inceledeğimizde helak olan kavimlerin günahlarını irtikab ettiğimizi, rabbimizin bizi uyardığı her türlü işi yaptığımızı görürüz. Bu sayımızdaki konumuz, iyilikte yardımlaşma olduğu için doğrusu ben bu ayet bağlamında günümüzü değerlendirme imkanına sahip oldum. Yazının başında zikrettiğimiz ayeti kerimede buyurulduğu gibi yoksa bizim günahlarımızdan biri, iyilikte yardımlaşma yerine günah ve düşmanlık üzere yardımlaşma mı? Yoksa biz bu yüzden mi bu cezaları insanlık olarak hakettik.
Mekke zalimlerinden As bin Vail Yemen’den ticaret için gelen bir adamın malını alır fakat parasını binbir dalavereyle vermez. O adam da çıkar Ebu Kubeys tepesine ve uğradığı haksızlığı ilan eder. Bunun üzerine Rasülullah efendimizin amcası Zübeyr bin Abdülmuttalip Mekke’nin ileri gelenlerini toplayarak bu durumu müzakere ederler ve bir teşkilat oluştururlar. Bu teşkilat her kim olursa olsun iyi veya kötü, Mekkeli ya da değil, fakir ya da zengin mazlumun hakkını zalimden almak için bir ahid üzerine kurulmuştur. Hılfulfudul yani erdemliler birliği adı verilen bu birliğin ilk icraatı da o tüccarın hakkını As bin Vail’den almak olmuştur. Pek çok hadiseye el koyarak mazlumların hakkını almışlar problemi açıklığa kavuşturmuşlardır. Peygamber efendimiz (sav) de bu teşkilatın içinde aktif olarak yer almıştır. Cahiliye dönemindeki pek çok şeyi reddettiği halde bu topluluktan övgüyle söz etmiş , ve böyle bir oluşuma çağrılsa gene gideceğini ifade etmiştir. Ancak böyle bir teşkilatı Medine döneminde oluşturma cihetine gitmemiştir. Çünkü sahabe Kuran’ın her bir emrini yaşamak için bir yarış halinde idiler. Bir haksızlık yaşandığında toplumsal bir tepki zaten oluşuyor kimse hakkını aramak için tepelere çıkmıyordu. Kuran toplumsal bir ahlaka dönüşmüştü. Günümüz dünyasında ise Hılfulfudullara o kadar ihtiyaç var ki. Müslümanlar bile birbirlerine o kadar acımasız ve merhametsiz. Kendi kendi ırkından, kendi milletinden, kendi cemaatinden, kendi tarikatinden değilse bir başka Müslümanı kardeşi olarak görmüyor. Haksızlığı kendinden görmediğine , torpili kayırmayı kendinden gördüğüne yapıyor. Hani iyilik ve takva üzerine yardımlaşacaktık; düşmanlık ve günah üzere değil. Müslüman gönüller tek dünyalı bir hale geldi. Hesap vereceğini huzura varacağını unutmuş. Müslüman ülkeler ve yöneticilerin hali ise içler acısı. Gözünü kan ve hırs bürümüş küresel güçlerin hegemonyasına girmiş vaziyette. Kendi lehlerine olanın bile göremez ,ortak bir paydada birleşemez olmuşlar.
‘Allah’a ve Resûl’üne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.’(enfal 46)
Başımıza gelen musibetlerin sebebi olarak hangi günahımızı sayalım ki? Maide 2. Ayet ışığında bunca hatamızı bulduk. Kuran’ı baştan sona bu gözle okusak daha neler buluruz acep?
Birileri bu musibetlerden kurtulmanın tek yolunun somut bilimsel araştırmalarda olduğunu zannediyor. Tabi ki o da yollardan biri ama tek yol o değil. Bunun esas ve ana çaresi Allah‘ın rahmetini celbetmek. İyilik ve takvada yardımlaşmak. Günahlarımızı araştırıp hatalarımızı bulmak. Filancalar şu günahları işlediler falancalar şöyle zulmettiler diyerek işin içinden sıyrılmadan, kendimizi arşa yükselen günah dairesinin bir parçası olarak görüp istiğfar yolunu tutmak. Şimdiye kadar hiç farkında olmadığımız nimetlerin hamdini eda etmek için paylaşmak. Kuran’ın çizdiği huzur yolunu takip etmek. O yolu takip edenlerin sayısını artırmak için çalışmak ve çalışmak. Aksi halde yaşamak zorunda olduğumuz şu dünya yaşanmaz bir hale gelecek. Gelin! iyilik ve takva için yardımlaşarak başlayalım.