KUR’AN İKLİMİ-Hakkını Vermek

“Akrabaya, yoksula ve yolda kalmışa hakkını ver. Bununla beraber malını saçıp savurma.” (İsra, 26)
Her şeyin sahibi, mutlak kadir olan Rabbimiz bize rahmeti ile yönelip yaptıklarımızda ölçülü olmamızı emreder. Ölümden sonraki âlemde adı mîzân olan bir terazinin olduğundan ve ölçüsünün Hak olduğundan bahseder. Her türlü ayrımcılığa karşı olan yüce dinimiz renk, mal ve mülk ayrımı yapmadan Kur’an’da; “Ey insanlar sizi bir erkek ve bir kadından yarattık…” ayeti ile insanlığın özünde kardeş çocukları olduğunu vurgular. “Allah sizin dış görünüşünüze ve mallarınıza bakmaz. Ama o sizin kalplerinize ve işlerinize bakar.” (Müslim) hadis-i şerifi ile de üstünlüğün gönül işinde olduğunu, Allah’a samimi ve sadık bir yaşantıda olduğunu ortaya koyar.
Yüce Rabbimiz, ayetleri ile rahmet elçisi Efendimiz de mübarek hadisleri ile bizleri defalarca uyarsa da içimizden bazıları dünyaya gelirken sosyal statüsü, zenginlik, fakirlik, güzellik ya da çirkinliği gibi birçok konuda seçim yapamadığı için kendini dezavantajlı saymaktadır. Bu kişilerin gönüllerine su serpecek ve onları mutlu edecek tek şey her halde ahirette kendilerine sosyal statü, güzellik, çirkinlik, mutluluk ya da bedbahtlık durumlarını seçme hak ve imkânının sağlanmış olmasıdır. Tabir yerinde ise bu seçim ön ödemeli rezervasyon gibidir. Bu dünyada ödeme yapılır, satın alınan programa ahirette dâhil olunur.
Ahiret terazisi olan mizan çok hassastır. Nebe suresinin 26. ayetinde de ilan edildiği gibi ahirette yaptıklarımızın “tam karşılığı” verilecektir. Günlük ticaretimizin hesabında da muhasebecilerimiz mizanı gelirlerimiz ve giderlerimiz ile farkların işlendiği özet kontrol aracı olarak kullanılırlar. Rabbimizin güzel isimlerinden bir tanesi Hak iken bir tanesi de hesap görücü, hesaba çeken anlamında Hasîb ismi şerifidir. Yaptıklarımızı Hak ölçüsü ile her gün yatmadan önce ahiret mizanında muhasebeleştirdiğimizde karşımıza Fetih suresinin 29. ayetinde övülen mü’minler çıkar:
“Muhammed Allah’ın elçisidir. O’nun yanında bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükûa varırken secde ederken görürsün. Allah’tan lütuf ve rıza isterler. Yüzlerinde secdelerin izinden nişanları vardır. Bu, onların Tevrat’taki vasıflarıdır. İncil’deki vasıfları da şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ziraatçıların da hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. Allah inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük bir mükâfat vaat etmiştir.”
Bu güzel insanlardan olabilmemiz için elbette ki önce kendi nefsimizden başlayıp her hak sahibine hakkını vermeye çalışmalıyız. Vücudumuzun hakkını; onu aç, açık, kirli, hastalıklı vs. bırakmayarak; alkol-uyuşturucu, sigara gibi zararlı ve haram yiyecek ve içeceklerden koruyarak; düşüncelerimizi berraklaştırıp bize stres yapan dedikodu, yalan ve iftiralardan uzaklaşıp selim bir kalbe, sağlıklı ve berrak bir düşünceye sahip olmalıyız. Can emanetini sahibine emanete ihanet etmeden teslim etmeliyiz.
Anne, baba, eş ve çocuklarımız ile dinimiz, vatanımız ve bütün diğer kutsallarımız bize emanettir. Canımızı siper ederek bunları koruyacak ve gerektiğinde bunun gerçek bedeli canımızı vermekse bu hakkı da yerine getireceğiz. Allah yolunda O’nun izni ve emri ile ölenler her zaman diridirler.
Hak sadece alış verişte oluşmaz. Kıskançlık, küs durmak, nefret etmek, birbirine sırt çevirmek; havayı, suyu, çevreyi kirletmek de haksızlıktır. Hem sadece bize değil hayvanlara da haksızlıktır. Boynuzlu koyundan boynuzsuz olanın hakkını alacağı günde Cenab-ı Hak mazlumun hakkını zalimden alacaktır.
Kullar yedikleri ekmekte, içtikleri suda, aldıkları havada birbirlerine bağlıdırlar. Allah’ın bağışladıklarından başka masum da yoktur. Allah kullarını güçleri ve kabiliyetleri ölçüsünde sorumlu tutar. Bu anlamda nasıl ki hepimiz farklı özelliklerde isek sorumluluklarımız da farklıdır. Bu nedenle şeytanın bizi Allah’ın rahmetiyle aldatmasına fırsat vermeden elimizden gelen gayreti gösterdikten sonra;
“De ki: Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Doğrusu Allah günahların hepsini bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, merhametlidir.” (Zümer, 53) ayetinin şemsiyesi altına sığınmalıyız.