Ezan Okunduğunda Evde miyiz, Camide mi?

2008 yılında yine Terör Devleti israilin Gazze üzerine bomba yağdırdı bir dönemde Türkiye’de israili tel’in mitingleri düzenleniyordu. İstanbul’da yapılan bir mitingi televizyondan izlerken oradaki “Amerikan Müslüman Teşkilatları Başkanı” olarak takdim edilen konuşmacının söyledikleri çok dikkatimi çekmişti. Bu konuşmacı israilli bir yetkilinin şöyle dediğini aktarıyordu: “Şu andaki Müslümanlardan hiç çekinmeyin, korkmayın, biz bunları her platformda ezer geçeriz, ne zaman Müslümanlar cuma namazında olduğu gibi sabah namazlarında da camileri doldururlarsa o zaman onlardan korkun.”
Bu konuşmadan sonra camii cemaati daha çok dikkatimi çekti.Özellikle sabah namazları çalışan çalışmayan herkes için camiye gidilmesi en müsait olan vakittir.Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in cemaatle ilgili özellikle de sabah namazıyla ilgili tavsiyeleri bilindiği halde bu hafife almayı anlamak mümkün değil.
Nevşehir’imiz belki namaz kılmada, camiye gitme de Türkiye ortalamasının üstünde bir şehir ama Allah aşkına camilerimize bir bakalım, sabah namazında hatta diğer vakitlerde kaç cemaat var. Koskocaman binaların arasındaki en merkezi camilerde-bırakın her daireden bir iki cemaatin olmasını- apartman adedince bile cemaat yok. Bu mahallelerin yüzde yüzü Müslüman, sanki cami mahalleye, mahalle de camiye küsmüş.Bu halden de ne “Sabah ve yatsı namazlarına camiye gelmeyenlerin evlerini yıkasım gelir” diyen Peygamberin makamında namaz kıldıran Hoca Efendi, ne de o Peygamberin ümmeti olan cemaat başta olmak üzere hiç kimse rahatsız değil.
Cemaatle namaz kılmak, namazı bir eylem haline getirmektir.Cemaatle namaz kılmak, bir tebliğdir. Cemaatle namaz kılmak, ümmet olma bilincine ermektir. Cemaatle namaz kılmak mahallemizin, köyümüzün, kasabamızın İslam beldesi olduğunu ilan etmektir.Sokaklarda, caddelerde İslami simgelerin yok olduğu, emri bil marufun yapılamadığı günümüzde vakarlı bir emr-i maruftur; camiye gitmek, cemaatle namaz kılmak.
Namaz kılanların büyük çoğunluğu namazlarını evlerinde kılıp camilere gitmemektedir. Bunu, kimileri tembellikten veya cemaat şuuru olmadığından yaparken, kimileri takvasından, kimileri çok iyi mücahid olduğundan, hatta kimileri de dini dizayn etmekten dolayı camiye vakit bulamadığından yapıyor. Kimileri İslam devleti kurma planları yapmaktan, kimileri facebook’tan, twitter’dan tebliğ yaptığı için camiye gitmek gibi basit, sıradan, hacı emmilerin yaptığı şeye vakti bulamıyor. Hepsi peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’den daha şuurlu ve daha önemli işler yapıyorlar ya…
Bir de -imam olmayan- müftülük personeli var ya onların camiden cemaatten uzak durmasını anlamak mümkün değil.
Rabbimiz diyanet gibi, camiler gibi ülkenin hemen hemen her mahallesine, köyüne, kasabasına, yaylalarına, bütün kılcal damarlarına kadar uzanan bir teşkilatı bizlere nasip etmiş. Bu büyük bir nimet, çok büyük bir fırsattır. Böyle bir teşkilat başka hiçbir cemaate, tarikata nasip olmamıştır.
Her köyde, her mahallede diyanet var, diyanetin temsilcileri var. Bu mahallelerde din adına,İslam adına olumlu olumsuz her halden şüphesiz en çok bu teşkilat sorumludur. Allah bizi bu alanda istihdam ettiyse en çok buna şükretmeliyiz. Bu millet yol yapana yol yaptığı için, sağlıkçıya sağlığı için maaş ve değer veriyorsa bize de dinini, imanını, ahlâkını canlı tutmamız için değer veriyor.
Camileri canlandıralım, bu konuda plan proje geliştirelim, bu necip milletin evlatlarını televizyon ve internet gibi, hatta terör gibi düşmanın silahlarına teslim etmeyelim.Bütün ümmetin -cemaatlerin, tarikatların, Müslümanım diyen herkesin- ortak buluşma yeri olan camilerde birleşelim, birleşmeye çalışalım, aksi halde bu vurdumduymazlığın ve tembelliğin bedeli çok ağır olabilir.(Bunları kendimi diyanetinbir ferdi olarak gördüğümden -özeleştiri-mahiyetinde yazdım. Hiç kimseyi suçlamak için değil.)
Konumuzun Önemini Anlatan Ayet-iKerime ve Hadis-i Şeriflerden Bazıları
“Namazı kılın, zekâtı verin, rükû edenlerle beraber sizde rükû edin(namazıcemaatle kılın).”(Bakara, 43)
Peygamberimizaleyhisselamnamazları cemaatle kılmaya teşvik etmiş ve sevabını şöyle bildirmiştir:“Kişinin cemaat ile kıldığı namaz, evinde veya çarşıda kıldığı namazdan 27 derece daha faziletlidir. Bu fazilet şu şekilde gerçekleşir: Biriniz güzelce abdest alır sırf namaz kılmak için camiye gelirse camiye varıncaya kadar attığı her adım için bir sevap verilir ve bir günahı silinir. Camiye girdiği zaman namaz için beklediği sürece namaz kılıyormuş gibi sevap kazanır. Melekler bu kimseye dua ederler. Kimseye eziyet etmediği ve abdesti bozulmadığı sürece; ‘Allah’ım! Bu kulunu bağışla, ona merhamet et ve tövbesini kabul et’ diye dua ederler.” (Ebu Dâvûd, Salât, 49, I, 378)
“Kişinin bir başka kişi ile birlikte kıldığı namaz, tek başına kıldığı namazdan, iki kişi ile birlikte kıldığı namaz bir kişi ile birlikte kıldığı namazdan daha sevaptır. Cemaat ne kadar çok olursa bu namaz Allah’a o nispette sevimlidir.”(Ebu Dâvûd, Salât, 47)
Camiye gitme imkânı bulamayan iki veya daha fazla Müslüman, beş vakit namazı, evde, iş yerinde, temiz olan her mekânda cemaat olarak kılabilir. Evde de olsa cemaatle kılınan namazlar, tek başına kılınan namazlardan daha sevaptır. Evlerimizde cemaat olmaya, namazı aile cemaatiyle kılmaya, camilerde cemaate yetişemeyenler kendi aralarında cemaat olup kılmaya azami gayret göstermeli, tek başına namaz kılmak en son seçenek olmalıdır.
Yatsı ile sabah namazını cemaatle kılmak, münafıklara çok ağır gelir. Eğer bundaki ecri bilselerdi, sürünerek de olsa, cemaate gelirlerdi. Namaza gelmeyenlerin evlerini yakmak istedim. (Buhari)
Yatsı namazını cemaatle kılan gecenin yarısını, sabah namazını cemaatle kılan ise gecenin tamamını ibadetle geçirmiş olur.(Müslim)
Hastalar, çocuklar ve kadınlar olmasaydı, sabah namazı için, mazeretsiz cemaate gelmeyenlerin evlerini yakardım.(İ.Ahmed, İbni Mace)
Cemaatle namaz kılmak için bekleyen, hep namazda gibi sevap kazanır.(Buhari)
Evi mescide uzak olanın-her adımına sevap verileceği için- sevabı daha fazladır.(Buhari)
İmam, namazı tamamlayıp cemaate yüzünü döndürünceye kadar onunla bulunan, gece ibadet etmiş gibi sevaba kavuşurlar. (Tirmizi)
Yatsıyı cemaatle kılan Kadir gecesinden hisse almış olur.(Taberani)
Cemaatle Namazın Fıkhî Yönü
İslam âlimleri beş vakit namazı camilerde cemaatle kılmanın hükmü konusunda ihtilâf etmekle birlikte camilerin cemaatsiz bırakılmasının asla caiz olmadığı, namazların cemaatle kılınmasının daha sevap olduğu, mazeretsiz cemaatin terk edilmesinin doğru olmadığı konusunda ittifak etmişlerdir. (Kurtubî, I, 348)İslam âlimleri bir Müslümanın cemaatle namaza katılmamasına mazeret olabilecek hususları şöyle açıklanmıştır;
Hastalık: Özellikle grip, nezle ve benzeri bulaşıcı hastalığa yakalananlar cemaate gelmezler. Hasta bakıcılar ile engelliler ve ileri derecede yaşlılar da cemaate katılmayabilirler.
Kokulu bir şey yiyip içmek: Peygamberimiz aleyhisselam; “Soğan veya sarımsak yiyen kimse bizden (veya mescidimizden) uzak dursun ve evinde otursun.” (Müslim, Mesâcid, 73; Buhârî, Ezân, 160) buyurmuştur.
Korku: Mescide gittiği takdirde malına, canına veya namusuna bir zarar gelmesinden korkan kimse cemaate gitmeyebilir.
Olumsuz hava şartları: İnsanı sıkıntıya sokacak derecede yağmur, çamur, şiddetli soğuk, kar, ayaz, şiddetli sıcak, zifiri karanlık ve geceleyin şiddetli rüzgâr gibi hava şartları, vakit namazlarına olduğu gibi cuma namazına katılmamak için de birer mazerettir.
Yoğun meşguliyet: İşinin başından ayrılamayacak derecede yoğun bir işte çalışan ve görev yapan kimseler cemaate katılmayabilirler.