Düşünülmesi Gereken Düşünceler

Tarihi olayları yorumlarken herkesin aklına bazı sorular geliyordur. En genel soru da “Bunu nasıl düşünemediler?” sorusudur. Çok basit hatalar ile çok kötü sonuçlar elde etmişler gibi hissederiz. Aynı durumu günümüzde yaşadığımız anlar da olur. İçinde olmadığımız, herhangi bir emek vermediğimiz işleri dışardan yorumlarken de aynı soruları sorarız. Bizim yaptığımız işleri dışardan yorumlayanlar da aynı tenkiti bizim için kullanır. Peki, neden düşünülemez? Bu sorunun cevabını aramak için düşüncenin nasıl oluştuğunu, düşünceyi etkileyen nedenleri yorumlayacağız.
Düşüncenin oluşumunu etkileyen ilk faktörümüz duygularımızdır. Öfkeli veya aşırı sevinçli olduğumuz anlarda karar vermememiz gerektiğini hepimiz biliriz. Böyle anlarda verdiğimiz kararlar yoğun yaşadığımız duygunun doğrultusunda olacaktır. Korktuğumuz, heyecanlandığımız anlarda da düşüncelerimiz karmaşıklaşır ve bir sonuca yönlendiremeyiz. Hayal kırıklığı yaşadığımızda ya da beklemediğimiz bir iyilik gördüğümüzde de son olarak hissettiğimiz duyguyu geneller ve tüm düşüncemizi son yaşadığımız olayın kontrolünden çıkaramayız.
Duygu durumumuzu sabit bir hale getirdikten sonra mantıklı düşünme evresine geçebiliriz. Bu evrede ikinci faktörümüz karşımıza çıkar. Düşündüğümüz konu ile ilgili önceden edindiğimiz bilgiler ne kadar doğrudur? Genelde güvendiğimiz bir lider hatalı karar verdiğinde kendisini eleştirmeyiz. Liderin danışmanları tarafından yanlış bilgilendirildiğini söyleriz. Çünkü doğru sonuca çıkan düşünce için doğru bilgilerle düşünülmesi gerekmektedir.
Düşünceye başlamadan önce bir bilgi havuzu oluşturulur. Bu havuzdaki tüm bilgilerin doğru olduğunu kabul etsek dahi yeterli olduğunu iddia edemeyiz. Burada üçüncü faktör olan bilgilerin yeterliliği devreye girer. Bir konu üzerinde düşünürken elinizdeki bilgilerin hepsi müspet yönde ise düşünceniz de de o yönde şekil alır. Aynı konunun menfi yönde bilgilerine sahip olmadan doğru düşünceye ulaşamazsınız. İstişare ile bilgi havuzları birleştirilerek düşünülen konu hakkındaki bilgiler artırılabilir ve doğru düşünce için bir aşama daha atlanmış olur.
Düşünce şekillenmeye başladıkça sonuç da yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlar. Çıkan sonuca göre yapılması gerekenler de ortaya çıkar. Düşünce sahibi bu noktada sonucu kaldırıp kaldıramayacağını hesaplar. Bu da dördüncü faktördür. Çıkan sonuca göre yapması gereken harekete gücü yetmeyeceğini, karşısına alacağı kişi ya da kurumlarla baş edemeyeceğini, sevdiği birileri ile karşı karşıya kalacağını, temel inandığı değerlerden kuşku duyacağını fark ederse sonucu değiştirmeye ya da sonuçsuzluğa meyledebilir. Bu faktörün içine menfaatlerine ters çıkacak sonucu fark edip manipüle etmeyi de ekleyebiliriz.
Amaç bir konuda doğru düşünceye ulaşmak olduğunda bizi saptıracak faktörler bunlardır. Bir de ön yargı dediğimiz faktör vardır ki bu başlı başına düşünceyi saptırır. Düşünmeye başlanmadan önce bir sonuca varılmış o sonucun ortaya çıkmasını sağlayacak bilgi havuzu oluşturulmaya çalışılmaktadır. Sonucun lehindeki veriler doğru yanlış ayırt edilmeksizin havuza doldurulur. Sonucun aleyhindeki bilgiler görmezden gelinerek havuzdan dışarda tutulur. Burada amaç doğruyu bulmak değil kendini ya da toplumu belli bir sonuca ikna etmektir.
Ön yargı çok ciddi bir düşünce hatası faktörüdür ama daha da büyük bir düşünce hatası vardır. Bu düşünce hatası ise bilgi havuzu yanılsamasıdır. Ulaşılan düşüncenin kaynağını sorduğumuzda bize bir bilgi havuzu sunulur. Sunulan havuz eksik parçalarla doludur. Parçalarını tamamlayıp da net bir görüntüye ulaştığınızda ulaşılan düşünce ile alakasız bir görüntü çıkar. Tekrar tekrar denersiniz ama bir türlü aynı zemine oturtamazsınız. Sonra aynı düşünceye ulaşan başka bilgi havuzlarını araştırmak aklınıza gelir. Bir de bakarsınız ki mevcut düşünce ile birebir örtüşen başka bir bilgi havuzu vardır. Düşünceyi üreten aslında bu bilgi havuzundan beslenmiş ama bu havuzdaki bilgi kaynakları toplum tarafından kabul edilmediği için farklı bir havuz oluşturma ihtiyacı duymuştur.
Bilgi havuzu yanılsaması dediğimiz bu durumun ilk sebebi düşünceyi üreten kişinin mevcut toplumla aynı kültüre saygı duymamasıdır. Aynı zamanda bir arayış içinde de değildir. Toplumun kabul etmediği hatta düşman kültür olarak gördüğü kültüre olan saygı ve sevgisi kendi toplumuna olandan daha fazladır. Bu sebeple o toplumun hayat tarzına ulaşma arzusunu kendi toplumuna taşımak istemektedir. O toplumun kendi havuzunda ürettiği doğruları evrensel doğrular olarak görüp kendi toplumunun bilgi havuzunda da aynısını üretmeye çalışmaktadır. Sonuç olarak önce düşüncesi üretilmiş ön yargılı havuz oluşturma işlemi gerçekleşmekte ve düşünce hatalarının en büyüğü ortaya çıkmaktadır.
Bilinçaltından kaynaklı bu bilgi havuzu yanılsaması çok ciddi sonuçlar doğurmakla beraber masum bir hatadır. Bir de bunun bilinçli yapılan hali vardır. Toplumu yönlendirme gücü elinde olanlar kendi menfaati için kurdukları havuzda bir düşünce üretirler. Sonra da bu düşünceyi toplumun menfaati havuzunda üretilmiş gibi topluma sunarlar. Ne yazık ki ortalıkta en fazla alıcı bulan düşünceler bunlardır.
Bu kadar engele rağmen saf düşünceye ulaşmak oldukça zordur. Hayatımız boyunca yanılacağımız ve tekrar arayışlara gireceğimiz bir gerçektir. Duygularımıza yenik düşebiliriz tekrar döndüğümüzde düzeltiriz. Yanlış bilgilerle düşünmüş olabiliriz. Havuzu hep açık tutarsak sürekli doğrusuyla değiştirerek doğruya yaklaşırız. Yetersiz bilgileri çok çalışarak ve istişare ederek yeterli hale getirebiliriz. Ön yargılarımızı kırmazsak olduğumuz yerden bir adım öteye gidemeyiz.
Her düşünceye saygı duyamayız ve her düşünceyi tartışamayız. Bir düşünceye vaktimizi ayıracaksak önce doğduğunu iddia ettiği kaynaktan doğup doğmadığına bakalım. Bilgi havuzu yanılsaması yaşıyorsak Donkişot misali şövalyelikten başka bir hayat bizi beklemez.