Dostun Oğlu Dost

Dostun Oğlu Dost

Ömrünün 20 seneye yakın bir zamanını Rasulullah’ın aleyhisselam çok yakınında geçiren ve onun ahlakıyla ahlaklanan kahraman bir sahabe de Üsame bin Zeyd’dir r.anh.

Babası Peygamberimiz’in azatlı kölesi ve vefakâr hizmetçisi Zeyd b. Harise, annesi ise Rasulullah’ın mübarek evlatlarının mürebbiyesi Ümmü Eymen’dir r.anha. Bu itibarla Hz. Üsame r.anh, Rasulullah’ın aleyhisselam hususi şefkat, himaye ve terbiyesine mazhar olmuş çocukluğunu Peygamber’in aleyhisselam dizi dibinde geçirmişti. Üsame’nin babası herkesin yapamayacağı bir tercihi yaparak Âlemlerin Efendisi’ni seçmişti. Ve oğlu babasından aldığı sancağı bırakmayarak ve dostun oğlu dost hitabını lakap olarak alacaktı.

Üsame, Rasulullah’ın aleyhisselam birçok iltifatına mazhar olmuştu. Bir lakabı da “Hubbi” idi ki Efendimiz aleyhisselam onu çok sevdiği için ona bu lakap vermişti.

Doğrudan doğruya kutsi İslam beşiğinde dünyaya gelmiş olan Hz. Üsame’nin r.anh temiz ruhu küfür, şirk, cehalet ve fesat pislikleriyle kararmamıştı. Bu durum Üsame’nin Rasulullah’ın yüksek ahlakını benimseyip yaşaması ve daha sonraki nesillere aktarması için güzel bir zemin olmuştu.

Müminlerin emiri Hz. Ömer r.anh oturmuş, beytülmalden Müslümanlara maaş veriyordu. Oğlu Abdullah r.anh geldi. Ömer r.anh ona payına düşeni verdi. Sonra Üsâme b. Zeyd r.anh geldi. Hz. Ömer r.anh ona, oğlu Abdullah’a verdiğinin iki veya üç katını verdi. Çünkü Hz. Ömer r.anh, insanlara faziletlerinin üstünlüğüne ve bu uğurda yaptıkları mücadelelerin derecesine göre maaş takdir etmişti. Bundan dolayı Abdullah b. Ömer r.anhüma İslam’daki yerinin sonlarda olmasından korkmuştu. Bunun üzerine babasına sordu: “Üsame’yi benden üstün tuttun. Hâlbuki ben, Rasulullah ile Üsame’nin karşılaşmadığı çok şeylerle karşılaştım?” dedi.  Hz. Ömer r.anh cevap verdi: “Muhakkak ki Üsame, Rasulullah’a aleyhisselam senden daha sevimli idi… Ve onun babası da Rasulullah’a senin babandan daha sevimli idi…”

Çok genç yaşında, henüz yirmisini aşmadığı bir devrede Allah Rasulü aleyhisselam onu bir ordunun komutanı yaptı. Ebubekir r.anh ve Ömer r.anhüma’da bu ordunun askerlerindendi. Bu durum Müslümanlar arasında hoşnutsuzluğa yol açtı. Genç bir delikanlının, içinde ensar ve muhacirden ihtiyarların da bulunduğu bir orduya komutan olmasıydı bu hoşnutsuzluğa yol açan… Nihayet bu hoşnutsuzluk haberleri Efendimiz’e aleyhisselam ulaştı. Bunun üzerine buyurdu ki:

“Bazı insanlar Üsame b. Zeyd’in komutanlığını eleştiriyorlar. Ondan önce babasının komutan olmasını da eleştirmişlerdi. Hâlbuki babası komutanlığa layık biriydi. Aynı şekilde Üsame de komutanlığa layıktır. O, babasından sonra bana insanların en sevgilisidir. Sizin salihlerinizden biri olacağını umuyorum. Ona güzellikle davranın.”

Ordu yola çıkmadan önce Rasulullah aleyhisselam vefat etti. Fakat sahabesine hikmetli vasiyetini bırakmıştı. “ Üsame ordusu durmasın. Üsame ordusu mutlaka hedefine gitsin!” Rasulullah’ın aleyhisselam vefatından sonra halife olan Ebubekir r.anh, şartların değişmiş olmasına rağmen Peygamber’in aleyhisselam bu vasiyetini mukaddes bilerek, yerine getirme konusunda ısrar ve ihtimam gösterdi. Ve Üsame ordusu, Halife’nin ricası üzerine Medine’de kalan Hz. Ömer r.anh hariç, hedefine doğru yola çıktı.

Bizans İmparatoru Herakliyus, Rasulullah’ın aleyhisselam vefat haberiyle birlikte Üsame b. Zeyd komutasındaki İslam ordusunun engel tanımadan Şam tarafına doğru yürümekte olduğu haberini aldı. Ve hayrete düştü. Nasıl oluyor da peygamberlerinin vefatı bile onların kararlarında bir değişikliğe neden olmamıştı? Böylece İslam ordusu, Arap yarımadasını Şam sınırlarına kadar İslam’ın beşiği haline getirirken, Bizanslılar geri dönüp herhangi bir müdahalede bile bulunmadan kaçtılar. Nihayet İslam ordusu hiçbir kayıp vermeden muzaffer olarak dönünce Müslümanlar: “Üsame’nin ordusundan daha sağlam kazançlı bir ordu görülmemiştir.” dediler.

Bir gün Üsame, Rasulullah’tan aleyhisselam hayatının dersini almıştı. Öyle açık ve etkili bir ders ki… Üsame, Hz. Peygamber’in vefatından Muaviye’nin hilafetinin sonlarında ahirete göçüşüne kadar bütün hayatı boyunca bu dersi unutmadı…

Vefatından iki yıl kadar önce Peygamber aleyhisselam bir birliğin başında onu İslam’a ve Müslümanlara düşmanlık yapan bazı müşrikleri karşılamak üzere gönderdi. Bu Üsame’nin ilk komutanlığı idi. Başarı ve zaferle dönüyordu. Fakat başarı haberi Rasulullah’a aleyhisselam kendisinden önce ulaşmış ve onu çok sevindirmişti. Olayın kalan kısmını Üsame’nin kendisinden dinleyelim:

“Nebi aleyhisselama geldim. Fetih müjdesi ona gelmişti. Yüzü memnuniyetten hilal gibi parlıyordu. Beni kendisine yaklaştırdı ve ‘anlat bakalım!’ dedi. Ben de anlatmaya başladım: ‘Düşman bozguna uğramış kaçıyordu. Onlardan birine yetiştim, mızrağımla onu yere yatırdım. Adam “La ilahe illallah” dediyse de dinlemedim, onu öldürdüm.” Allah Rasulü’nün yüzü birden değişiverdi: “Yazık sana ey Üsame! La ilahe illallah diyen birini nasıl öldürdün? Yazık sana! La ilahe illallah diyen birini öldürdün ha?”

Bunu o kadar çok tekrar etti ki: “Keşke dünyaya gelmeyip de hiçbir şey yapmamış olsaydım.” dedim. Ve o gün İslam’ın ne demek olduğunu iyice anladım. Ve bir daha böyle bir hataya düşmemek üzere Allah’a yemin ettim.

İşte bundan dolayı biz, Hz. Ali taraftarları ile Hz. Muaviye taraftarları arasında meydana gelen büyük fitne sırasında Üsame’yi kesin bir tarafsızlık içinde görüyoruz.

Ve hicretin elli dördüncü senesi… Üsâme Allah’a kavuşma arzusunda, ruhu bu arzu ile tutuşmakta, ilk vatanına dönmeyi istiyor. Ve cennet kapıları, temiz ve muttaki bir kulu şeref ve memnuniyetle karşılamak üzere açılıyor…

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.