Allah’ın Kılıcı Halid bin Velid

Allah’ın Kılıcı Halid bin Velid

Allah’ın kılıcı (Seyfullah) lakabı ile tanınan kumandan sahabi. Azılı İslam düşmanı Velid bin Muğire’nin oğludur. Kureyşliler arasında süvariliği ve askerliği ile tanınırdı. Bedir ve Uhud savaşlarında, henüz Müslüman olmadığından düşman birliklerinin kumandanıydı. Hudeybiye’de de düşman tarafındaydı.

Kardeşi Velid bin Velid, Bedir’de esir edildi. Fidye karşılığında serbest bırakıldı. Mekke’ye dönünce iman ederek Medine’ye geri döndü. Oradan kardeşi Halid bin Velid’e mektuplar yazarak onu da imana davet etti. Hz Peygamber umre için Mekke’ye gelince Halid için kardeşine “Halid nerelerde? Onun gibi birinin İslamiyet’i tanımaması, bilmemesi olamaz. Keşke o bütün kahramanlıklarını Müslümanların yanında müşriklere karşı gösterseydi, ne kadar hayırlı olurdu. Kendisini sever, üstün tutardık.” buyurdu.

Halid bu sözleri duyunca İslam’a olan meyli arttı. Hz. Peygamberin yanına gitmek için toparlandı. Bunu kendisi şöyle anlatıyor; “Allah Teâlâ bana ihsan etti, kalbime İslam’ın sevgisini yerleştirdi. Hayrı ve şerri ayıracak hale getirdi. Ben Muhammed’e karşı her savaş yerinde bulundum. Ama bulunduğum her savaş yerinden ayrılırken bozuk ve yanlış hal üzere olduğumu ve Muhammed’in bir gün mutlaka bize galip geleceğini biliyordum. Bunu sezmiş olarak oradan ayrılıyordum. Rasulullah aleyhisselam Hudeybiye’ye geldiği zaman ben de düşman süvarilerinin başında bulunuyordum.

Usfan denilen yerde onlara yaklaşıp gözüktüm. Rasulullah bizden emin bir şekilde ashabına öğle namazını kıldırıyordu. Üzerlerine ani bir baskın yapmak istedik ama bir türlü mümkün olmadı. Böyle olması da hayırlı oldu. Rasulullah kalbimizden geçeni anlamış olmalı ki ikindi namazını temkinli olarak kıldırdı. Bu durum bana çok tesir etti. Bu zat herhalde Allah tarafından korunuyor, ölmedi dedim. Birbirimizden ayrıldık. Ben çeşitli düşünceler içerisinde bulunuyorken Muhammed aleyhisselam umre yapmak için Mekke’ye gelince ondan gizlendim. Kardeşim Velid de onunla beraber gelip beni bulamayınca şöyle bir mektup yazıp bırakmıştı.

Bismillahirrahmanirrahim. Allah Teâlâ’ya hamdü sena ve Rasulullah’a salatü selamdan sonra derim ki hakikaten ben, senin İslamiyet’ten yüz çevirip gitmen kadar şaşılacak görüş bilmiyorum. Hâlbuki gittiğin yolun yanlış olduğunu anlayabilecek haldesin, niye aklını kullanmıyorsun? İslamiyet gibi bir dini tanıyamamak, anlayamamak ne kadar tuhaf. Hz. Peygamber aleyhisselam seni bana sordu. Senin İslamiyet’i tanıman, gayret ve kahramanlığını Müslümanların arasında müşriklere karşı kullanman Peygamberimizin arzusudur. Ey kardeşim! Çok fırsatları kaçırdın ama daha fazla gecikme!”

Kardeşimin mektubu bana ulaşınca Müslüman olma arzusu bende çok kuvvetlendi. Gitmek için acele ediyordum. Rasulullah aleyhisselam’ın söyledikleri beni çok sevindirmişti.

Ben Rasulullah’a gitmek için toparlanırken acaba oraya giderken bana kim arkadaş olabilir diye düşünüyordum. Safvan bin Ümeyye’ye rastladım. Vaziyeti ona anlattım, o teklifimi reddetti. Daha sonra İkrime bin Ebu Cehil’e rastladım, o da aynı şekilde davetimi reddedince evime gittim. Hayvanıma binip Osman bin Talha’nın yanına gittim. Ona da Müslüman olmak için Muhammed’in yanına gideceğimi kendisinin de gelmesini söyledim. Tereddütsüz kabul etti ve ertesi günü seher vakti yola çıktık. Hadde denilen yere vardığımızda Amr bin As ile karşılaştık. O da Müslüman olmak için Medine’ye gidiyordu. Hep beraber Medine’ye vardık.

Elbisemin en güzelini giyip Rasulullah ile görüşmeye hazırlandım. O sırada kardeşim Velid geldi ve ‘Acele et, çünkü Peygamberimize sizin geldiğiniz haber verilmiş, O da çok sevinmiştir. Şimdi sizi bekliyor.’ dedi. Bende acele ile o yüce Peygamberin huzuruna vardım. Gülümsüyordu. Selam verdim, Allah’tan başka ilah olmadığına ve senin de Allah’ın Peygamberi olduğuna şehadet ediyorum dedim. ‘Sana hidayet eden, doğru yolu gösteren Allah’a hamd olsun.’ buyurdu. Sonra günahlarımın affı için Allah Teâlâ’ya dua etmesini istedim. Benim için Allah Teâlâ’ya dua etti ve ‘İslamiyet kendisinden önce işlenmiş olan günahları kesip atar.’ buyurdu. Diğer iki arkadaşım da Müslüman oldular.

Halid Müslüman olduktan sonra ilk defa Mute gazasında bulundu. İslam askeri Mute’ye hareket ederken Efendimiz aleyhisselam “Cihada çıkacak olan şu insanlara Zeyd bin Harise’yi kumandan tayin ettim. Eğer o şehit olursa yerine Cafer bin Ebi Talib geçsin. O da şehit olursa yerine Abdullah bin Revaha geçsin. Eğer o da şehit olursa aranızda münasip gördüğünüz birini tayin eder ona tabi olursunuz.” buyurdu.

Mute harbi başladı, şiddetli çarpışmalar olurken Zeyd, Cafer ve Abdullah arka arkaya şehit oldular. Sancak Sabit bin Akrem’e verildi. Ancak o Halid’e dönerek “Ya Halid senin savaş tecrüben, askeri harekete geçirmen benden fazladır. Sancağı al. Savaş devam ederken bu işlerle uğraşmamız bizim aleyhimize oluyor.” dedi. Böylece Halid sancağı aldı. Bu arada da akşam vakti yaklaşmıştı. Güneş batıncaya kadar şiddetli çarpışmalar oldu. Onun bu maharetine kâfirler bile şaştılar.

Akşam oldu. Sabahleyin tekrar saldıracaklardı. Hz. Halid gece askerin yerini değiştirmiş, ön ile arkayı ve sağ ile sol cenahı yer değiştirmişti. Kâfirler karşılarında yeni yüzler görünce şaşırdılar ve İslam ordusuna yardımcı kuvvetlerin geldiğini sandılar. Bu şaşkınlıktan istifade eden Hz. Halid hücuma geçti. Yine şiddetli çarpışmalar oldu. O gün Hz. Halid’in elinde dokuz kılıç parçalandı. Düşmanın şaşkınlık ve boşluğundan faydalanan Halid, İslam ordularını geri çekti. Hz Peygamber aleyhisselam Halid’in bu başarısını haber aldığında onu ‘Seyfullah (Allah’ın kılıcı) lakabı ile şereflendirdi.

Hz. Halid Müslüman olduğu hicri 8 senesinden vefat ettiği hicri 21 sensine kadar savaş meydanlarında sayısız kahramanlıklar gösterdi. Mekke’nin fethi, Yermük savaşı, zekât vermeyenlerle mücadele, yalancı peygamberlerle savaş…

Ve hicri 21 senesinde Humus’ta hastalandığında yanında silah arkadaşları da vardı. Vefat edeceği sırada kılıcını istedi. Kabzasını tutarak şefkatle okşadı. Sonra “Nice kılıçlar elimde parçalandı, işte bu benim ölümümü görecek son kılıcımdır. Beni en çok üzen, hayatı hep savaş meydanlarında geçip yatak yüzü görmemiş olan bu Halid’in yatakta ölmesidir. Resulullah’ın hiçbir ashabı yatağında ölmedi. Ya savaş meydanlarında ya da uzak diyarlarda din-i İslam’ı yayarak garip olarak şehit oldular.

Ah Halid! Şehit olamayan Halid! Harp benim etimi çiğneyemedi. Şehitlik mertebesi hariç ulaşamadığım makam kalmadı. Vücudumda bir karış yer yoktur ki ya kılıç yarası ya bir ok yarası ya da bir mızrak yarası olmasın. Din-i İslam’ı yaymak için savaşlarda at koşturan kimsenin ölümü böyle yatak üzerinde mi olacak? Ölümü savaş meydanlarında, atımın üzerinde, düşmana Allah için kılıç sallarken şehit olarak beklerdim. Ey yakınlarım! Cihada sarılın, bu topraklar ancak cihat etmekle korunabilir…”

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.