Rahman Suresi

Rahman Suresi

 

Allah’ın rahmeti, mağfireti, yardımı tüm müminlerin üzerine olsun. Müminlerin gönüllerini cem eden, müminler arasında kardeşliği, iyiliği ve güzelliği var eden Allah’ın şanı ne yücedir. Furkan Suresi 27-28. ayette Rabbimiz şöyle buyurur: “Dünyada iken zulüm ve kötülük yapmış olan kişi, o gün pişmanlıktan ellerini ısıracak ve “Ah, ne olurdu!” diye feryat edecek, “Keşke Peygamberin gösterdiği yolu izlemiş olsaydım!” Yazıklar olsun bana, ne olurdu filancayı kendime dost edinmeseydim!” Ahirette yaşanacak pişmanlıklar gözler önüne serilir bu ayetlerde. İlerde olacak, söylenecek bir cümleyi Rabbimiz neden bugünden bize söylüyor? Tedbirimizi alalım, bu hataya düşmeyelim, pişmanlık yaşamayalım diye.

Allah’ın rahmeti inanan kullarına iner de iner. Bu ayetler de Allah’ın kullarına rahmetidir. Kul çoğu zaman bunun farkında olmasa da… Ahirette pişman olacağımız dostluklar kurmayalım. Kişi arkadaşının dini üzeredir buyuruyor Allah’ın Resulü. Hakkı ve sabrı tavsiye etmeyen, İslami yaşantıdan uzak, inkâr üzre, tuğyan üzre yaşantısı olan bir dostun ne dünyada ne de ahirette bize hiçbir faydası olmaz/olamaz. Faydası olmadığı gibi ahirette de pişmanlığımız olur, Allah korusun.

Kardeşlerim bu ay ele alacağımız suremiz Rahman Suresi. Suremiz büyük çoğunluğun görüşüne göre Mekke’de inmiştir. Bir kısım ayetlerinin Medine’de indiğine dair rivayetler de vardır.

Mushaf’taki sıralamada elli beşinci iniş sırasına göre doksan yedinci suredir. İlk ayetinde geçen ve Allah’ın isimlerinden olan “Rahman” kelimesi suremize ad olmuştur. Rahman, kuluna nimet verendir. Kulu ne kadar yolunu şaşırsa da, ne kadar rabbini unutsa da, ne kadar yüz çevirse de af dilediği anda rabbi rahmeti gereği onu affeder. Nimetlerini verir de verir. Nimet sadece maddi değildir, manevi nimetler en kıymetli olanlardır. Kuran nimeti, Peygamber nimeti, iman nimeti, teslimiyet nimeti, kardeşlik nimeti gibi…

Suremizin konusu Kuran Yolu Tefsirinde şöyle ele alınır. İnsanın kendinde ve dış dünyada görebileceği dinî, dünyevî birçok nimete değinilerek bunların sorumluluğunu idrak etmesi ve kulluk bilinci içinde hareket etmesi gerektiği hatırlatılmakta, cinlere ve insanlara müşterek hitaplarda bulunul­makta, nispeten kısa bir cehennem tasvirini takiben oldukça ayrıntılı bir cennet tasvirine yer verilmektedir.

Rabbimizin bize ikram ettiği nimetlere karşı bizden, bizim için istediği kulluk ve şükürdür. Nimetin kaynağı Allah’tır. Kul yaptım, ettim, kazandım, başardım derse rabbimizi işlerine dâhil etmezse Allah kulunu o yapıp ettikleriyle baş başa bırakır. Yapıp ettikleri imtihanı olur-Allah korusun- Allah her işimizi, eylemlerimizi görür. Bunun bilincinde hareket etmezsek hüsrana uğrayanlardan oluruz. Nimetin şükrü misliyledir. Nimetin karşılığı ibadet ve taattir. Nimetler karşısında kul hamdlerini, acziyetini, sa’ylarını artırmalıdır.

Suremizde dikkat çeken bir özellik de edebiyatımızda tercî-i bent denen edebî sanat benzeri bir üslûpla, “Artık rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz?” anlamındaki cümleye 31 defa yer verilmiştir.(1)

31 defa aynı cümlenin tekrar edilmesi, beyinlere kazınması içindir. Kul unutur, unutabilir, unutmaya meyli vardır. Bunu bilen rabbimiz kuluna 31 defa aynı cümleyi tekrar eder. Senin dünyaya gelmen Allah’ın lütfu, keremi, ihsanıdır. Sana göz ve gönüller vermesi, seni yedirip, içirmesi, seni terbiye etmesi, terbiye ederken sana vahiy göndermesi, Rasul göndermesi O’nun sana verdiği nimetleridir. Nimetler karşısında şımardığında aklın başına gelsin diye imtihanlar göndermesi de yine sana karşı duyduğu sevgi ve merhamettendir.

Bu suremiz ile ilgili olarak bir rivayet nakledilir. Rasulullah aleyhisselam efendimiz ashabının yanına gelip onlara Rahman suresini baştan sona kadar okudu. Okurken onlar sustular. Bunun üzerine Peygamber aleyhisselam şöyle buyurdular: “Ben bu sureyi cinlere geceleyin okudum; onlar siz­den daha güzel karşılık verdiler.” (Ey cinler ve in­sanlar topluluğu), şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? ayeti kerimesini her okuduğum zaman onlar; hayır ey Rabbimiz! Senin nimetle­rinden hiçbirini yalanlamıyoruz. Hamd Sana mahsustur, diyorlardı.  “Cinlerin bir kısmını imana getiren bir sure ile karşı karşıyayız. Onların bu hitaba, soruya karşı takındıkları tavır bizlere örnek olmalıdır. Ya Rabbi! Senin hiçbir nimetini yalanlamıyoruz/yalan saymıyoruz cevabını fiili ve kavli olarak diyebilmeliyiz.

Hz. Ali, Rasulullah aleyhisselamın şöyle buyurduğunu rivayet et­miştir: “Her şeyin bir gelini vardır. Kur’an’ın gelini de Rahman suresidir.” Yapılan teşbihin güzelliğine lütfen dikkat edelim. “İyiliğin karşılığı iyilikten başka bir şey midir? Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalan sayabilirsiniz?” (Rahman, 60-61).

Bu ayetle ilgili pek çok izahlar yapılmıştır. Hatta şöyle denilmiştir: “Kur’an’da, her birinde yüz görüş bulunan, üç ayet vardır. Bunlardan birincisi, “Siz beni zikredin (hatırlayın) ki, ben de sizi zikredeyim.” (Bakara, 152) ayeti; ikincisi, “Eğer siz dönerseniz, biz de döneriz.” (isra, 8) ayeti; üçüncüsü de, Hak Teâlâ’nın bu ayetidir. Şimdi bu hususta yapılan en meşhur izahları sıralayalım. Meşhur olan izahlar şunlardır:

1) “Tevhidin mükâfatı, cennetten başka bir şey değildir. Yani, “La İlahe illallah” diyenin mükâfatı, cennete girdirilmekten başka bir şey değildir.

2) Dünyadaki iyi işlerin karşılığı, ahiretteki ihsandır.(iyi ve güzel mükâfatlar)

3) Size dünyada nimetler vererek, ahirette de Naim cennetleriyle iyilikte bulunan Zât’a verilecek karşılık, ibadet ve takvanızla O’na ihsanda bulunmanızdır. (2)

Kaynaklarımız Rahman Suresi ile ilgili bizi derinden yaralayan bir olayı nakleder. (Bu yaşanan olayla ilgili farklı kaynaklarda farklı rivayetler yer almaktadır) Olay şu şekildedir: Ur­ve bin Zübeyr rivayet eder, Mekke’de Rasulullah’tan sonra Kuran’ı ilk açıktan okuyan İbn-i Mesud’dur. Hadise şöyle ol­du: Ashabı kiram “Kureyş, bu Kur’an’ı açıktan okunurken hiç duymadı. Onlara bunu kim duyurabilecek?” dediklerinde İbn-i Mesud “Ben” dedi. Ashab “Korkarız, sana bir şey yaparlar, biz kendisini, aşiretinin savunacağı bir adam istiyoruz.” dediler. O “Hayır, ben gideceğim” dedi ve Makam-ı İb­rahim’in yanında durup besmele çekerek Rahman Suresini okumaya başla­dı. Sonra sesini yükselterek devam etti. Kureyş toplantı yerlerindeydiler, düşündüler. “Ümmü Abd’in oğlu ne diyor?” dediler. “Muhammed’in kendisi­ne indiğini iddia ettiğini okuyor.” dediler. Sonra İbn-i Mesud’u dövdüler, hat­ta yüzünü yaraladılar. Tabi ki bunun karşılığını Bedir’de aldılar. Kan revan içinde bıraktıkları Abdullah İbn-i Mesud’un da bir sahibi vardı. Müntakîm olan Allah…

Suremiz şu ayetle biter. “Azamet ve kerem sahibi rabbinin adı ne yücedir!”(Rahman, 78) Rabbimizin adını gereği gibi yüceltmek dünyadaki en yüce görevimiz ve gayemiz olmalıdır. Bu uğurda çaba göstermek tek hedefimiz olmalıdır. Büyük ve yüce olan, kerem sahibi olan Allah’ın adı zaten yücedir. Biz O’nun adını andıkça, O’na kul oldukça belki bu acizliğimizden, hiçliğimizden kurtulabiliriz. Rabbim, gereği gibi anıp, O’nun adını yüceltenlerden, O’na teslim olanlardan eylesin bizleri. Amin…

 

Kaynak:

1- Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:V/139.

2-Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 21/59.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.