Mücadelemiz İnsanca ve Müslümanca Yaşamak Uğruna

Dünya desem… Yüreği imanla kaynayan bir yiğidin ‘imtihan sahasıdır’ cevabını duyarım. İmtihanı nasıl kazanırsın diye sorduğumda yumruklarını sıkarak mücadeleyle der ve ekler ‘Burası imtihan meydanıdır da aynı zamanda.’ Ne uğrunda mücadele edeceksin diye söze başladığımda ‘insanca ve Müslümanca yaşamak uğruna’ diyerek hayatın anlamını kavratır bana.
Yaşadığımız hayatı razı olunacak hale getirmek için mücadele vazgeçilmezimiz olmalıdır. Dünyanın, hayatın, kendimizin ve çevremizin farkına ancak mücadele ederek varabiliriz. Ufuktaki aydınlığı da guruptaki hüznü de mücadelemizle anlarız. Şahsiyet, karakter, kimlik ve mizaç bütünleşmesi de ancak mücadeleyle belirir gözümüze. Sükûnet ve gürültü bile mücadelemize göre şekillenir tıpkı boyun büküşümüz ve başkaldırışımız gibi.
Yoldan çıkarıcı, bozgunluk arzulayan ve insanın rabbine karşı azgınlaşmasını isteyen her mahlûk öncelikle inanca saldırdığından mücadelemiz de inançla/itikatla başlar. Bazen avazı çıktığı kadar bağırarak bazen de fısıltılarla inancı sarsmaya veya yok etmeye çalışarak kendi mücadelesini ortaya koyar. Ve kendisine gözümüzü korkutacak kadar büyükmüş gibi bir izlenim verir. Bu hilekârlara karşı mücadelemiz Allah’a sığınmayla başlar. İnsan için imanın ne kadar büyük bir şeref ve ikram olduğunu hayatı boyunca tefekkür etmesiyle de devam eder.
Aslında mücadelenin olmadığı yerde insana ait özelliklerin bulunması da mümkün değildir. İnsan mücadele ederek dürüstlüğü, fedakârlığı, doğru sözlü olmayı kazanır. Mücadele yoksa adına ‘piyasa’ denilen yoldan çıkmayı meşrulaştıran bataklığa saplanır insan. Ardından da başlar ‘herkesi kendisi gibi görmeye.’
İnsanlık ve Müslümanlık mücadelesinin olmadığı yer; mal, makam ve menfaat sarhoşluğunda şehvet surlarıyla kuşatılmış bir yerdir. Buradakilerin zihinleri öylesine çapraz çalışır ki her biri kendi hayatını doğru göstermek için –en az- bir –izm’in peşine takılmıştır. Tabi ki bu durum adeta cehalete açılan kapı görevi görür. Böylece gönülleri ve zihinleri karanlıklara hapsolmuştur. Arada bir buradan kurtulmanın çaresini arar ama bunu da nostaljilere heba eder. Kısacası çıkmak istemez bu çukurdan ki kurtuluş yolu aramaya koyulsun.
Günümüzde bazıları da sürekli hayat mücadelesi verdiğine dem vuruyor. Onların mücadelesi çok para kazanmak, sıkıntısız/rahat hayat sürmek veya kaliteli yemeklere odaklanmıştır. Bu anlayışın insana verdiği zararı mahşerde çok iyi bir biçimde anlayacağız. Hâlbuki hayat mücadelesi derken helal rızık kazanma endişesi olsaydı, Kur’anî- Nebevî ölçülerle bezenmiş hayat olsaydı, harama yaklaşmama bilinciyle eğitilmiş nesiller olsaydı hem bugünümüz hem de yarınımız bize hayır getirirdi.