Mizah Çünkü Karakter Makyajı

Mizah Çünkü Karakter Makyajı

Nasihat Geleneği Ve Eleştiri Kültürü (!)

Tarihimizde nasihat gel/eneği ile gel/işmiş olan uyarı melekelerimiz maalesef günümüzde masal ve hikâye konusu olmanın ötesinde bir yere geçememektedir. Kültürümüzün nasihatnameler, siyasetnameler, hatıralar ile süzülerek günümüze gelebilmeyi başarmış pek nadide eserler dışında pek bir önemi kalmamış gözüküyor ne yazık ki… Nasihatnamelerin önemli bir özelliği dikey eksenli olmasıdır. Yani yaşı ileri olanlardan genç olanlara doğru bir yönde seyretmesidir. Bu durum nasihat veren şahsın bilgi, birikim ve tecrübeli olmasını da haliyle zaruri kılmaktaydı. Yine de Merhum Akif’in Safahat’ında anlattığı Dirvas ve anlatılarda yer alan Hülagu ile Kadıhan hikâyelerinde olduğu gibi istisnaları bulunsa da genç birinin kendinden daha birikimli, tecrübeli, yaşlı birisine nasihat vermesi pek mümkün değildir. Genç durumdaki insanların başlarına gelen bir olay büyükler için olsa olsa başkasına nasihat verecek bir ibret vesikası olabilirlerdi.

Ancak günümüzde ne yazık ki bu gel/enek pek çok arkadaşı gibi yetim bırakılmıştır ve “eleştiri” denilen yeni bir kavramla yeri doldurulmaya çalışılmaktadır.  Fakat el/eştiri bize ait bir geleneğe ait olmadığından pek çok modern kavram gibi toplumumuzda yerli yerine oturamamaktadır. Eleştiri kültürümüzün geliştiği söylense de henüz kültür olacak kadar bir geçmişe sahip olmadığı kanaatindeyim. Hatta bu sebeple “yapıcı eleştiri”, “boş eleştiri” gibi bir sürü sıfatla çeşitlendirilmek zorunda kalınmakta, kimse kimsenin eleştirisini beğenmemektedir.

Eleştiri Etken, Nasihat Edilgendir

Zira eleştiri, isminden de anlaşılacağı üzere “el”in yaptığı bir “eş”me faaliyetidir. Yani karşıya konan kişinin ayıpları el tarafından eşilerek ortaya çıkarılmaya çalışılmaktadır. Bu durum bizim ne geleneğimiz ile ne dini öğretilerimiz ile ne de kültürümüzle bağdaşamaz. Çünkü bizde ayıpları ortaya saçmak değil tersine örtmek esastır. Bu yönüyle el/eştirinin bizim kültürümüze katkı sağlaması değil ancak bir yıkıma sebep olması beklenebilir. Bir kişinin hedef tahtasına konarak ayıplarının sayılması bizde bırakınız iyi bir şeyi ayıbın tâ kendisidir. Geleneğimiz bize etken bir tavırla tecessüsü/ayıp aramayı yasaklayıp, edilgen biçimde nasihat edip nasihat almayı öğütlemektedir. Yani bir yanlışı ortaya koyarken kişilerin hatalarından bahsetmek yerine yanlış amelin tel’in edilmesini/ayıplamasını öğütlemektedir.

Eleştiri Mahremiyeti Ayak Altına Düşürür

Diğer taraftan birinin ayıplarını elalemin bilmesinin mümkünatı yoktur. Ancak ve ancak yakinen tanıyan kişilerin bilebileceği ayıplar ve nâkısalar/eksiklikler eller tarafından bilinemezdir. Öyleyse elalemin ayıp eşelemesinin yani eleştirmesinin doğru bir tarafı yoktur. Günümüzde herkesin özel hayatı ortaya saçıp savrulduğu için bu gibi mahremiyet kurallarının manasız kalması da diğer bir yolumuzu kaybetmişlik olarak ortaya çıkmaktadır. Nasihat edildiğinde genel geçer iyilikler telkin edilip kamuya güzelliklerden bahsedilip kötülükler men edilmeye çalışılır. Oysa eleştiride bir hedef olması ve o hedefin hatalarının ana orijinde yer alması gerekmektedir. Yani nasihatte yapıcı şeylerden bahis olunurken, eleştiride çirkinliklerin bahsi geçmektedir. Peki, insanlar günlük hayatlarını nasihatin güzelliklerini değil de eleştirinin çirkinlikleri ile yön vermeye çalışırsa kendilerini nasıl daha iyi bir insan yapacaklardır? Tekâmüllerini/gelişimlerini nasıl sağlayacaklardır?

Gençler Had Bilmez Ukalalar, Yaşlılar Kıymet Bilmez Bunaklardır

Bir diğer husus da hiç şüphe yok ki nasihat eden kişinin yaşıdır. Eleştiri hayatımızda yer aldığı andan itibaren yaş, tecrübî birikim hiçe sayılarak dikey eksenden kopmuş ve yatay eksene indirgenmiştir. Yani küçük büyük herkes herkesi değerlendirmeye kalkmakta, eleştiri yağmuruna tutmaktadır. Birisine hatalarını hatırlatmak herkesin üzerine vazife olmaktadır(!). Gelgelelim bu durumda her söylenenin dolu olmasını beklemek ancak hayal olacaktır. Ancak herkese söz hakkı tanıyan “eleştiri” kavramı bu cömertliğini herkesin sözüne kıymet vermekte göstermemektedir. Hatta bu konuda geleneğimizin büyüğe öncelik veren değerleri ile daha da acımasız bir melezlik kurarak eleştirenleri buldozer gibi ezip geçmekte ve kuşak çatışması denilen hale sebep olmaktadır. Genç nesil büyüklerin kendilerini anlamayacak bir bunaklıkta olduğunu, yaşlı nesil de gençlerin haddini bilmez bir ukalalık içinde boğulduğunu söyleyip durmaktadır. Bu durum genç nesli kendi arasında her mevzuyla ilgilenirken büyüklerin yanında ölü taklidi yapmaya zorlamaktadır. Sonuçta ise genç nesil kendisini büyüklerin tecrübelerinden soyutlamış, büyükler de gençlerin özgüvenine açık bir tehdit haline dönüşmüştür.

Modern İtibar Makyajı: Mizah

Bütün bunlara rağmen batı menşeili eleştiriyi iyice içine çekmiş olan gençler eleştiriden vazgeçmemektedirler. Ancak her şeyi ve herkesi eleştirmeyi kendilerinde bir “hak” olarak gördükleri halde söylediklerine karşı gelecek tepkileri kaldırabilecek karakter ve donanıma sahip değildirler. Zira gel/enekten kopmuş, büyüklerin tecrübelerini hiçe saymışlardır. Yani hem söyleyeceklerinden geri durmuyorlar hem de saçma da olsa söyledikleri her şey ama her şey itibar görsün istiyorlar. Ne cılız da olsa itibarlarından ne de söyleyecekleri sözden vazgeçmiyorlar.

Bu durum gençleri kimliklerinden sıyrılarak maskeyle dolanma yoluna sevk etmiş görünüyor. Donanımsızlıkları yüzünden sözlerine güvenemiyorlar. Saçmalamış olmak korkusu onları kimliksiz, anonim olma, trollük peşinde koşmaya ve her sözlerini mizah maskesine sokarak sevimlileştirmeye itmiş gözüküyor. Adına mizah, kara mizah, karikatür vs denilerek piyasaya sokulan kimliksiz sözler güldürdüğünü sandırarak aslında sürekli surette donanımsız, birikimsiz, tecrübesiz tonlarca veriyi dolaşıma sokuyorlar. Ne vebalinden korkuluyor söylenenlerin ne de sahipleniliyor ancak fevkalade biçimde toplumun sinir uçlarına dahi dokunma cüretini gösteriyor bu trol, anonim hesaplar. Ciddi bir teveccüh görürse sahiplenen çok oluyor ama bu sefer de anonim hükmünde olduğundan sahibinin neyi kastettiğini anlamak mümkün olmuyor. Denize bırakılmış boş şişe gibi avare avare herkesin elinde dolanıp duruyor.

Yaşlılar ise gençliğin seçtiği bu yöntemi sevimli bulsa da ayak uyduramıyorlar. Ancak kimliksizlik altında her şeyi söyleyebilme silahını da gençlerin elinde bırakmak istemiyorlar. Gençlerin kendi vücutlarına göre biçtikleri bu komiklik kıyafeti üstlerine oturuyor ve daha da komik bir hal alıyorlar. Nitekim kahveleri terk edip vatsapta emekli gruplarında takılan ve facebook kullanmayı beceremeyen yaşlılar sadece gülünç duruma düşüyorlar.

Ne İtibar Bıraktık Ne Gelecek Kazandık

Peki, sonuçta ne oluyor? Çöp hükmünde tonlarca veri yığını üzerinde bu çöpleri eşeleyecek bir sürü el yani batılı akbaba geziniyor. Verilerimizi eşen eller günü geldiğinde taraf ayırmaksızın el/eştiri ismiyle medya ve basınla namluları bize doğrultmaktan hiç çekinmiyorlar. Biz de kendi kendimizi elaleme rezil edecek kadar veri çöplüğü oluşturmaktan başka hiçbir şey elde edemiyoruz. Mizah adıyla süslü, komik ama seviyesiz, ahlaksız, ilkesiz her şeyi söyleme hakkını kendimizde görüyoruz.

Bize eleştiri kavramını satıp güzel bir gelecek vadeden akbabalar için çöplükler güzel bir yuva olabilir fakat biz kendimize orayı layık görerek çok hor davranıyoruz. Haliyle ortada ne nasihatin güzelliği ne eleştiriden beklenen kıymet bilme kalıyor. Birbirimizi kirletmekten başka bir şey kazanmıyoruz. Böyle bir toplumun iflahı da maalesef bu yollarla mümkün gözükmüyor. Karaktersizliğimizi komiklikle, şakayla örterek bir yere varamayız. Bize ilmin kimlikli ve karakterli itibarı ve nasihatin yol göstericiliği gerekiyor.

 

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.