Uzaylılar Tarafından Kaçırıldım. Evet Tarafından…

Mahsur Masum bir sabah uyandı ve kendisini yatağında kocaman bir acılı adana dürüm olarak buldu ve sonra ev arkadaşları Umur Samaz ve İçten Pazarlık bu koca dürümün kokusunu aldı. Dürümden istifade etmek yahut dürümden vazife çıkarmak adına dürümü değerlendirmek için acil dürüm masasını kurdular ve konuşmaya başladılar;
İçten – Dostum karnım acıktı ve biliyorsun ki iş yapmayı hiç sevmem ve birileri uyanmadan uyanmak korkusu beni yaşlandırıyor. Sence yan odadan gelen acılı adana kokusu mu?(burnu hiçbir zaman yanılmaz)
Umur – Sanırsam öyle .(her zaman bir açık kapı bırakır ve bu özelliğiyle hiçbir zaman yanılmaz)
İçten – O zaman odaya gidip benim için bakabilir misin acaba burnum yanılıyor mu?
Umur – Olur, bakarım.(Her zaman uzlaşmacıdır ve kısa konuşur kelime israf etmez ve içerisinde kendi oluşturduğu tutarlı bir ahlak yasası ile yaşar.)
Umur – Evet bu bir dürüm.
İçten – O zaman ben dalıyorum. Yetiş!
Mahsur kendisine doğru usul usul seri katil sakinliği ve bir çöp arabası sümsüklüğü ile gelen İçten’e bağırır. Çünkü bilir ki İçtenler genelde açtırlar ve genelde acılı dürüm severler.
Mahsur – Hayır İçten! Hayır, yapma ben mahsur ev arkadaşın.
Birde ne görsün bağırdığı her kelime adana dürümün sarıldığı lavaşın açık kısmından çıkan bir duman bulutu oluyor ve bu onun zaten leziz bir şekilde yatağında duran adana dürümün ziyadesiyle leziz olmasından başka bir işe yaramıyor. Aklına son bir umut parıltısı doğuyor “Umur belki bilgisayarın başından kalkar ve yetişip beni kurtarır.”
Ama bu olmuyor. İçten yavaş yavaş lavaştan içinde etin olduğu bir kısmı koparıp ağızına tüm avuç içiyle tıkıyor(sanki lavaş parçası kaçacakmışçasına). Hala bilinci yerine olan Mahsur, acılar içinde yanıyor ve Umur gözlüklerini üzerindeki kirli tişörte sile sile geliyor ve acılar içinde yanan dürüme yumuluyor.
Aniden yatağından terler içerisinde fırlayan Mahsurun ilk işi koşup aynada bir adana dürüme dönüşüp dönüşmediğine bakmak oluyor ve aynada uzun fazla yakışıklı olmayan ve berberde ancak ve ancak tıraşın tam ortasında bir cazibesi olduğunu düşündüğü suratını görünce rahatlıyor. Ve üzerini giyinmek üzere tekrar odasına yollanıyor. Üzerini giyinirken her zaman giydiği pantolonunun üzerine acaba hangi kareli gömleğini giysem diye düşünüyor ve sonunda en iyi 3. Sıkıcı gömleğini omzuna geçiriyor. Evden çıkan Mahsur 10 dk. erken çıkmanın rahatlığı ile sallana sallana otobüs durağına doğru yürüyor. Dilinde Neşet Ertaş’ın yolcu türküsü;
Bir anadan dünyaya gelen yolcu
Görünce dünyayı gönül verdin mi?
Kimi büyük kimi böcek kimi kurt
Merak edip hiç birini sordun mu?
İnsan ölür ama ruhu ölmez
Bunca mahlûkat var hiç biri gülmez
Cehennem azabı zordur çekilmez
Azap çeken hayvanları gördün mü?
İnsandan doğanlar insan olurlar
Hayvandan doğanlar hayvan olurlar
Hepisi de bu dünyaya gelirler
Ana haktır sen bu sırra erdin mi?
Vade tekmil olup ömür dolmadan
Emanetçi emanetin almadan
Ömrünün bağının gülü solmadan
Varıp bir canana ikrar verdin mi?
Aklına varıp ikrar veremediği Canan Önce gelmişti. Defalarca konuşmayı deneyip konuşmaya cesaret edemediği Canan. Nemrudun kızı canan, zalimin zulmü Canan, Sezar’ın hakkı Canan, savaşların sebebi Canan, içimizdeki İrlandalı Canan, yok denecek kadar az Canan, 0.5 ucu olup da vermeyen Canan, inceldiği yerden kopan Canan, kaybolan bantın ucu Canan, serçe parmak düşmanı sehpa Canan, vitir namazının son rekâtında imamdan feyk yiyen Canan, şoförle konuşan Canan, arkadaki boşluklara ilerlemeyen Canan, arkadan ücretini gönder(e)meyen Canan…
Son benzetmelerden anlayacağınız üzere Mahsur zamanda yolculuk yapıp deminden şimdiye gelerek farkında bile olmadan otobüse binmişti. Bir sonraki durak Hayaller sokağıydı ondan sonraki durak ise hayatlar durağıydı mahsurun okulu ikisinin arasında hayatlar durağına biraz daha yakın duraktaydı. Mahsur genelde uyku problemi yaşadığı için hep geç kalkıyor ve geç kalktığından dolayı okula gecikmemek için hayatlar durağında iniyordu bugün sabah gördüğü rüya sebebiyle erken kalktığı için Hayaller durağında inip okula daha yeşil daha güzel daha binasız daha köpeksiz ve daha kedili hayaller durağından yürümeye karar verdi ani bir hareketle “İnecek var!” diye bağırdı kaptana. Herkes ayıplayan yadırgayan aşağılayıcı bir ifade ile Mahsura baktı. Âdeta “bu kıronun burada ne işi var.” der gibi bakan otobüs ahalisine “Sanki otobüslerde düğme yokken siz başka bir şey yapıyordunuz. Ayrıca telefonumla uğraşırken sürekli telefonumu dikizlemeniz gibi birçok kaba davranışınızı kibarca savuşturan da benim.” der gibi baktı ve emin olun bu bakış edebiyat tarihinin en anlamlı bakışı olabilirdi.
Otobüsten inen Mahsurun yanından geçen faça şahinden gelen
Zamanın eli değdi bize
Çoktan değişti her şey
Aynı değiliz ikimiz de
Dizeleri kulağında birbirine çarpan iki samuray kılıcı etkisi uyandırdı(Bu arada hani hayaller sokağı yeşil temiz kediliydi faça şahinin işi ne var orda diyen okuyucularımıza bizden söylemesi onlar her zaman ve her yerdeler daima hazırlar hikâyenin ileri aşamalarında ne dediğimiz daha net anlaşılacaktır.). Aniden gözü kararan Mahsur tekrar uyandığında bulanık bir görüntünün giderek artan netliğiyle uyuşuk bedenini yavaş yavaş hissetmeye başlamıştı. Karşısına geçen palyaço gözlerine bir fener tutuyor ve daha yukarıda olan daha abartılı ve daha büyük palyaçoya “uyanıyor efendim” diyordu. Merdivenlerden aheste aheste inen palyaço söze girdi:
- Merhaba Mahsur Bey benim adım Yorgun ARGIN. Biz uzaylı bir koloniyiz ve koloni olarak ulusal gayelerimiz doğrultusunda sizi kaçırmış bulunuyoruz. Bu noktada şunu belirtmek isterim ki herhangi fiziksel bir zorluk yaşamamakla beraber sizi zihnen biraz yorucaz.
Mahsur ebleh bir vaziyette ona doğru konuşan palyaçoya bakarak neden ben der gibi baktı ve sizde artık biliyorsunuz ki kahramanımız der gibi bakma konusunda gayet yetkin bir profesyonel.
Yorgun, Mahsur Bey sizi bir süredir takip ediyoruz ve sizi seçmemizin esas sebebi hayaller sokağından geçme kotanızın dolmuş olması böylesi durumlarda yeryüzü ekiplerimize haber ederiz ve onlar faça şahin görünümlü mobilize teleport cihazları ile ilgili kişiyi uzay gemimize ışınlarlar. Tüm bu prodüksiyonun sebebi ise hayaller sokağı yürüyüşlerinizle gelmiş olduğunuz zihinsel kapasite bazı gerçekleri kaldırmaya yeterli hale gelmiş olması. Kısacası sizinle gerçekler üzerine bir sohbet yapıp dünyalı dostlarımıza görünmez bir yardımda bulunmak.
Bu uzun tiradın ardından Mahsur sonunda biraz olsun kendisine gelebilmişti ve kendisiyle ilgilenen palyaçoya “acaba lavaboyu kullanabilir miyim?” diye sordu.
“Tabi ”diye cevap verdi Yorgun. Ve yolu gösterdi, lavaboya giren Mahsur hemen cep telefonunu çıkardı ve ev arkadaşı Umur Samaz’ı aradı ilginçti telefon çalıyordu. Aklı bu uydu teknolojilerine hiç basmayan Hukuk öğrencisi Mahsur içinden “Teknoloji çok gelişti” diye geçirdi ve ardından edebiyatla arası çok iyi olan Mahsur bu saçma klişe için bir saniyeliğine kendinden utandı. Hâlbuki bilmiyordu ki uydu teknolojilerinin temelinde Kepler kanunları vardı ve dünyada bu kanunlar 300 seneyi aşkındır kullanılıyordu. Telefona cevap veren Umur Samaz her zamanki sıkıcı ses tonuyla “Efendim!” dedi.
Mahsur – Alo Umur beni kaçırdılar Amerikan başkanı dâhil herkesi devreye sokun “Uzaylılar tarafından kaçırıldım… Evet, tarafından.
Umur – Mahsur şu an işim var başkası ile eğlen.
Mahsur – Ne eğlenmesi be eğlenecek olsam seni mi ararım lan izmarit!
Cümlesini bitirmeden 3 acı dııııt sesi duyan Mahsur Kim Milyoner Olmak İster yarışmasında tarih sorusunda telefon joker hakkını John Nash ile kullanmış gibi sormuş gibi kalır. A be Mahsur bu yapılacak hata mı sıkıntılı zamanlarda hep yüzde 2 kalan telefon şarjını nasıl unutursun Umurun üstün zekâsını ve tutarlı ahlak yasasını aşıp sorunu anlatmak telefondan yüzde 5 insan ömründen ise yüzde 8 götürürdü.
Lavabodan çıkan Mahsur palyaçonun abartılı ve stabil suratını görür ve eliyle işaret ettiği koltuğa oturur. Ve üzerine birtakım cihazlar takan palyaçolar son olarak gözlerine fazlasıyla büyük bir gözlük takarlar.
Yorgun – Hazırsanız başlayalım Mahsur Bey.
Yorgun – Sanal gerçeklik hakkında ne biliyorsunuz?
Mahsur – Yeni bir teknoloji gözlükleri falan var ve ciddi fiyatlara satılıyor.
Yorgun – Hayır Mahsur Bey sanal gerçeklik meselesi antik Roma’ya hatta daha eskiye gidecek olursak Habil ve Kabil zamanında biraz daha abartacak olursak Âdem ve Havva’nın cennetten kovulmasına sebep olan teknolojidir ve bu teknolojiyi ilk kullanan ve insanın zaaflarını bilen damarlarında kan gibi dolanan şeytandır. İnsana Allah’ın iradesinin olmadığı bir alanda olduğu hissini veren ve bu iradenin yasaklarını çiğneten ardından Kabil’e kin tutturan ve sanal bir duygu düşünce dünyası oluşturan, antik Roma’da kolezyumlarda arenalarda hem gladyatörlere hem de seyircilere dışardaki hayattan kopuk aşırı ve uçarı bir yaşam alanı oluşturup orada vahşice sergilenen oyunların savaşların bir süreliğine insan vicdanından ve aklından uzaklaştırılmasını sağlayan, son zamanlarda aynısını stadyumlarda dev yatırımların yapıldığı kulüpler aracılığı ile yapılıyor. Stadyumların arena ve kolezyumlardan hiçbir farkı yok. Roma’da Afrika’dan getirilen köleler savaşırlardı şimdi ise Afrika kökenli futbolcular atalarını kılıçtan geçiren Fransızlar adına Fransız bayraklı formayı terletiyor. Ve ülkenin adını yüceltmeye çalışıyorlar. Gladyatörlerden tek farkları yaşam koşullarının biraz daha iyileştirilmiş olması ve onları izleyenler stadyum dışında hiçbir şey hissedemiyor ve düşünemiyorlar ve tüm bunların bir VR(virtual reality)gözlüğünden farksız olması sizi enterese etmiyor mu?
Yorgun konuşurken taktıkları gözlükten anlattıklarıyla ilgili görseller akıyordu. Savaşlar kanlı derbiler kronik fanatikler sokak kavgaları cinayetler.
Mahsur – Ben hiç böyle düşünmemiştim hayatımızı işgal eden teknolojilerin bu kadar eski temellere dayanması korkutucu.
Yorgun – Mahsur Bey bundan sonraki hayatınızda hayatınıza aldığınız her şeyi iyice etüt etmeden hayatınıza sokmayın. Her ortamın şeytanın size hazırlamış olduğu artırılmış gerçeklik/sanal gerçeklik alanı olup olmadığını kontrol edin. Dikkat edin şeytan sizin için daima “kurtarılmış alanlar” oluşturmaya çalışacak ve bu ömrünüzün her evresinde farklı şekilde cereyan edecek.
Yorgun – Peki bilgisayar oyunları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Mahsur – Pek sevmem aslında oyunları sadece yaz tatillerine izin verirdi babam benimde favori birkaç oyunum vardı onları da kaç zamandır oynamam.
Yorgun – Mahsur Bey ünlü bir yönetmeninizin filminde denk geldiğim güzel bir cümle var. Kendini Roma’nın en yüksek tepesinde bulunan Marcus Aurelius heykelinin üzerinde yakmadan önce kalabalığa attığı nutukta “ Fazla büyük usta kalmadı zamanımızın gerçek kötülüğü bu” ve ”dünyayı bu hale getirenler sözde akıl sağlığı yerinde olanlardır” diyen bir deli vardı. Deliler akıldan yoksundurlar ve bu onları kötü kalpliler için korkutucu bir pozisyona sokar. Dünyayı bu hale getirenler çocuklarınızın üretmesini sanatla edebiyatla bilimle uğraşmasını istemedikleri için çocuklarımızın yeteneklerini duygularını ve odaklarını sömüren binlerce oyunu piyasaya çıkardılar. Şiir yazmanın oyununu yapmazlar. Matematiğin, felsefenin, hikaye yazmanın oyununu yapmazlar. İnsanların en vahşi güdülerini terbiye etmek yerine palazlayan bu oyunlarda işlenen konular öldürme, vahşi rekabet, yok etme ve kazanmayla ilgili. Unutmayın sonuca kazanmaya odaklı beyinler ve kalpler ahlaki bir uyanışın ne öznesi ne de nesnesi olabilirler. Gençliklerinin en verimli çağlarında tüm üretkenliklerini, tüm yeteneklerini bu oyunlara ve saçma eğitim sistemlerine harcayan gençler maalesef delinin dediği gibi “büyük usta” olamıyorlar. Dönün ve son yüzyılınıza bakın sürekli azalan bir üretkenlik ve giderek dünyadan göçen bir “ustalıktan” başka bir şey göremeyeceksiniz. Bunu değiştirmek sizin elinizde gençlere gerçeğin hakikatin kendisini vermezseniz onlar sanal gerçekliklerle sizi doğduğunuza pişman ederler.
Mahsur – Bu oyunların saçma olduklarını düşünüyordum ama o kadar bu masum bir değerlendirmeymiş maalesef.
Yorgun – Peki devlet sizce nedir Mahsur Bey?
Mahsur – İşte bu sefer bildiğim yerden sordunuz devletin tanımı toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal örgütlü bir ulusun ya da uluslar topluluğunun…
Yorgunun yüzündeki ifadeden tanımla ilgilenmediğini daha derin bir cevap beklediğini anlayıp susmuştu Mahsur.
Yorgun – Bu dediğiniz devletin sözlüklerdeki anlamı. Ben ise vicdanlardakini soruyorum. Devletin vicdanlarda tek tanımı vardır Mahsur Bey o da adalettir. Dünya devletleri menfaate dayalı politikalar yürüttüğü müddetçe insanlar acı çekmeye devam edecekler. Devlet küfür ile abad olur ama zulüm ile abad olamaz.
Mahsur – Devlet adamlarımız maalesef bu hususta yetersiz.
Yorgun – Onlara suç atma Mahsur. Hepimiz biliyoruz ki liderler bulundukları toplumun ortalamalarıdır ve sen kendi üstüne düşen görevi yapmalısın ki toplum ayağa kalksın. Dünyadaki iyi insanlar üzerine düşen görevi yapsalar bu durumda olmazdınız. Suçu başkasında arama. Ne demiş âşık “Gölgeye girenin gölgesi olmaz”.
Yorgun – Son soru Mahsur bizi neden palyaço olarak görüyorsun?
Mahsur – Nasıl yani, anlamadım palyaço olarak görmeyecektim de ne olarak görecektim?
Yorgun – Mahsur Bey buda bir çeşit sanal gerçeklik ama bunu biz oluşturmuyoruz. Bu sizin beyninizin size gösterdiği bir yanılsama. Çocukken palyaçolardan korktuğunuz için bizi palyaço olarak görüyorsunuz. Bu size taktığımız gözlüğün bir yan etkisi arkadaşlarım üzerinde çalışıyorlar. Son olarak şunu belirtmek isterim ki “Çocukken korktuğunuz ne varsa büyüyünce de korkmaya devam edersiniz. Ancak büyüyünce bu korkularla baş edersiniz.” Bu bir terbiye sürecidir.