MERKEZİ ISITMA SİSTEMLERİ

MERKEZİ ISITMA SİSTEMLERİ

Kâinattaki tüm olaylar, bir düzen içerisinde akıp gider. Her şey, Yüce Yaratıcı tarafından belli ölçülere bağlanmış; Kur’ân-ı Kerîm’in deyimiyle; “Her şey belli bir ölçü üzere” yaratılmıştır.

Fizikî olayların kanunları vardır; coğrafî olayların da. Coğrafî olaylar, belli disiplinlere bağlı olarak cereyan ederler. Isınan hava yükselir. Sıcak hava ile soğuk havanın yer değiştirmesinden rüzgârlar oluşur. Bu yer değiştirmelerin çapına göre, yeryüzünde, “Hava Akım Alanları” oluşmuş; bu akım alanlarının haritaları çıkarılmıştır. İşte bu hava akım alanlarının; çaplarına ve mevsimlere dağılımlarına göre, değişik yağış türleri ortaya çıkar: Orografik, konveksiyon ve cephe yağışları gibi.

Eğer, havanın ısınması ani olursa; bir anda, ısınan hava yükseleceğinden, akabinde, gök gürültülü sağanak yağmurlar oluşacak; yükselen havanın, daha yüksek katmanlarda, daha da soğumasıyla; yağmur, doluya dönüşebilecektir. Halbuki, ısınma yavaş olursa; ısınan hava yavaş yavaş yükseleceğinden, “afet yağmurları” yerine, “rahmet yağmurları” yağacaktır..

Sosyal olaylar da; aynı, fizikî ve coğrafî olaylara benzerler. Belli kanunları vardır; o kanunlar çerçevesinde, cereyan eder dururlar.

Ani toplumsal değişmeler; sancılı, kanlı, sıkıntılı olur. Saat gibi, doğal ısı dengeleriyle, kontrollü değişimler, rahmet yağmurları gibi, yeni ürünlerin ortaya çıkmasına; ani değişimler ise; afet yağmurları gibi, oluşan toplumsal ürünlerin helakine sebep olur…

Üşüyen bir insan için, küçük bir ısı dalgası ne kadar değerlidir… Uzaktan gördüğü bir ışıltı bile içini ısıtır, ısı kaynağına doğru yaklaşmak ister. Yaklaştıkça, ısıdan duyduğu haz artar. Ta ki, ısı kaynağına yaklaşıp da, kaynağın, aynı zamanda, yakıcı da olduğunu anlayıncaya kadar. Belli bir mesafede durması gerektiğini o zaman anlar. Uzaktayken haz veren ısı; yaklaştıkça yakıcı olmaya başlamıştır!

… Mağaralarda yakılan ateşler ısıttı insanları; sonra, ocak başları; derken, soba icat edildi. Artık, ateş, evin ortasında ve evi yakmadan yanabiliyor, odayı komple ısıtabiliyordu…

Her odaya bir soba; emek, zaman enerji kaybı… İnsanlar, sonunda, kalorifer sistemlerini icat ettiler; “Merkezi Isıtma Sistemlerini” yani…

Mekânlara ve o mekânlarda yaşayan, üşüyen insanlara; yaşaması, ısınması, üremesi ve gelişmesi için gereken ısıyı bir merkezden ulaştırmak…

Kat kaloriferleri ile apartman daireleri, müstakil evler; apartman kaloriferleri ile apartmanlar; merkezi ısıtma sistemleri ile siteler, köyler; hatta şehirler ısıtılmaya başlandı; kimisi, kömürlü, kimisi fuel-oilli, kimisi jeo-termal, kimisi…

Merkezde ısınan su, yağ veya suyla elde edilen buhar, ya da, jeo-termal su; borularla şebekeye ulaşıyor, peteklerde dolaşıyor, ısısını mekânlara vermek suretiyle soğuyarak; tekrar, devirdaimle merkeze geliyor. Bu devirdaimler,  artan ısı dereceleriyle devam ediyor; ta ki, belli bir ısı seviyesine ulaşıncaya kadar.

Gerek, ani ısıtılarak, yüksek ısıyla şebekeye gönderilen ısı iletim araçları(su, buhar, yağ); gerekse, bu araçların ısısının, devir-daim sırasında belli bir dereceyi geçmesi; tehlike çanlarının çalmasına, kazan ve petek patlamalarına; şebekede, ani genleşmeyle oluşan çatlamalar, can ve mal kaybına sebep olabiliyor.

Isı kaynakları, aynı zamanda, ışık kaynağı da…

İnsanların, bedenen, ısıya ihtiyaçları olduğu gibi; rûhen de; hem ısıya, hem de ışığa ihtiyaçları var…

Allah, tüm kâinatın ısı ve ışık kaynağı; çünkü O: “en-Nûr”

Tüm peygamberler, Allah’tan aldıkları ısı ve ışıkla, ümmetlerini ısıttılar, ışıttılar…

“Oku!” emriyle başlayan Kur’ân mesajı; önce, Peygamberi ısıttı, ışıttı; Peygamber de sahabeyi… Mekke’de, Peygamberin Evi, “Ehl-i Beyt”in; Dârü’l-Erkâm ve ilk müslümanların evleri, ilk müslümanların ısınma ve ışıma merkezleri oldu.

Medine’den, Akabe’ye biat etmeye gelenler; Akabe’de ısındılar, ışık aldılar…

Medine’de; Mescid-i Nebevî ve Suffe, Sahabe-i Kirâm’ın ve Suffe Ashâbının ısınma ve ışıma merkezi oldu..

Yirmi üç yılda, tedricen, aşama aşama inen Kur’an ayetleri; Sahabeyi, tedricen, aşama aşama artan bir ısı yayılımıyla ısıttı, pişirdi. -Aynen, bisküvi fabrikalarında, belli bir ısı yayılımıyla, derece derece artan ve derece derece azalan pişirme bantlarında, bisküvilerin iç ve dışlarının aynı oranda piştiği gibi…-

Evet; Yüce Allah, Cahiliye Dönemi insanını değiştirmeyi, yirmi üç yıla yaydı. Onları, aniden ısıtma, ışıtma, pişirme yoluna gitmedi…

Güneş; yavaş yavaş doğar ve Dünya, aydınlığa yavaş yavaş kavuşur; yavaş yavaş batar ve Dünya, karanlığa yavaş yavaş gömülür. Elbette, gören gözler için bu olaylarda büyük ibretler vardır…

Peygamber’den ısı ve ışık alan sahabe, dünyanın dört bir yanına dağıldılar. Oralarda, aynen Mescid-i Nebevî’de olduğu gibi, tâbiûnu ısıtan ve ışıtan merkezler kurdular..

Tâbiûn da, aynı sistemle, etbâut-tâbiîni ısıttı, ışıttı..

Tarihin seyri içinde, Yüce Allah’tan alınan ısı ve ışık; nesillerden nesillere; mescitlerde, medreselerde, kütüphanelerde, dergâhlarda, sohbet halkalarında aktarıldı durdu.

Bu aktarma, eğer, Asr-ı Saadetteki gibi, ısındıra ısındıra oldu ise; yağan rahmet yağmurlarıyla ortalık yeşerdi, bereketlendi. Yok, eğer acele edildi ise; rahmet yağmurlarının yerini, “afet yağmurları” aldı. Artan ısı, ilk evvel, ısı merkezlerini ve en yakınlarını yok etti…

Bu durum; aynı zamanda -dışı pişip, içi hamur kalan bisküvi gibi- İslam ahlakından izler taşımayan; fakat dışarıdan son derece dindar gözüken, dini, “şova” dönüştüren, işlediği cürümleri ve ahlakî zaaflarını, dindar görüntüyle örtmesini bilen şahsiyetlerin çıkmasına da sebep oldu…

…Bir İmam- Hatip öğrencisi düşünün; okuluna adımını attığı andan itibaren, okulun ve ortamın yaydığı ısıyla ısınmaya başlıyor -Ya da başlamalı.-

Akşam; evinde, yurdunda, köyünde, okulda verilen ev ödevini yaparken, derslerine çalışırken;  çevresinde bulunan, anne-babasına, kardeşine, arkadaş grubuna İslâm ısısı ve ışığı ulaştırmağa başlıyor; bir çeşit ısı iletim vasıtası konumuna geliyor. -Aynı kaloriferlerdeki su ve yağ gibi-

Elbette ki, okulun ısısı, yurttan, evden, arkadaş çevresinden yüksek olacak.- Isı merkezlerinde, ısının pek önemi olmadığı halde; üşüyen bir insan için, basit bir ısı dalgası bile çok önemlidir- Isı merkezinde önemsiz gibi gözüken bir oluşum; o ısıya ihtiyacı olan insanlar, mekânlar için ne kadar önemlidir

Okulda çok basit gibi görünen; bir yemek duası, kamet, imam- hatiplik uygulaması; bu uygulamalardan ve bilgilerden mahrum ve bu uygulama ve bilgileri muhtaç insanlar ve cemaatler için son derece önemlidir..

Dini öğrenme, bilgiyi inanç boyutuna aktarma ve inancı eyleme dönüştürme süreci; ders müfredatlarıyla okul sürecine yayıldığından dolayı; okuldan ısı alma ve bu ısıyı, aktarma vasıtalarıyla; eve, arkadaş grubuna, sosyal ortamlara taşıma işlemi de okul sürecinde devam edeceğinden; bir bakıma, sanki farkında olmadan, dolaylı bir şekilde, öğrencinin; ev halkı, arkadaş grubu da, aynı okulda okumuş gibi, okulun seyri içerisinde, dini olgunluğa, doygunluğa, pişkinliğe ulaşabileceklerdir..

Okul sürecinde, tedricilik terk edilip; bilgilendirme aşaması, inanç boyutuna oturmadan direk uygulama aşamasına geçilirse; öğrenci, ya taklitle, radikalleşecek; sonuçta çevresini bir anda değiştirmeğe kalkacağından, hem kendisini, hem de çevresini helak edebilecek; ya da, yukarıda olduğu gibi, dışarıdan bakıldığında bilgili ve dindar gözüken, geri boyutta her türlü ahlaksızlığı işlemeğe açık bir kişiliğe dönüşebilecektir…

…Geçmişte olduğu gibi, günümüzde de; İmam-Hatipler, din eğitimi veren yüksek okullar, Kuran kursları, eğitim merkezleri, dershaneler, dost meclisleri, sohbet halkaları ve hatta dînî hassasiyeti olan basın yayın organları; Allah ve Rasûlünden -Kur’an ve sünnetten- aldıkları ısı ve ışığı; dalga dalga, kapsama ve etki alanlarına ulaştırmağa devam ediyorlar; -ya da etmeliler.-  Aynı, Kur’an ve sünnetin tedrîcilik prensibine bağlı kalarak..

Toplumun ısı ve ışık merkezlerinde, ısı ve ışık kaynağı konumunda bulunan, ısı ve ışığı, Kur’an ve sünnetten alıp tarihteki İslâm büyüklerinin bilgi ve tecrübelerinden, aktarımlarından da faydalanarak, talebelerine, okurlarına, sohbet halkalarına aktaran şahsiyetlerin dikkat etmesi gereken en önemli konu; işte bu tedricilik prensibine sıkı sıkıya bağlı kalmalarıdır…

Ani hava ısınması sonucunda; rahmet yerine dolu yağdığı, rahmetin âfete dönüştüğü gibi; yakın tarihimizde ve İslâm tarihinde, ısı ve ışık kaynağı konumundaki bazı kanaat önderlerinin; ya iyi niyet; ya da konjonktür gereği yaptıkları ani ısı değişimleri; sosyal değişimlerde aksamalara, sosyal çalkantılara; sonuçta, daha sonraki nesillerin ödeyeceği ağır bedellere, derin fikir ayrılıklarına, kuşaklar arası çatışmalara, telafisi mümkün olmayan toplumsal yaralara sebep olabilmiştir…

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.