MEFKURE- Mülkün Sahibine Yönelelim

MEFKURE- Mülkün Sahibine Yönelelim

İnsanlık serüveni acı-tatlı, mutlu-mutsuz nice hadiselerle doludur. Öyle olaylar yaşanmıştır ki, insan insanlığından utanmakta, toplumun bu denli aşağıların aşağısına yuvarlanmasına, ahlâkın tefessüh edip insanlık onurunu kaybetmesine şaşıp kalmaktadır. Öyle vahşetler irtikâp edilmiştir ki, olanlar karşısında dehşetle irkilmemek, donup kalmamak mümkün değildir. Çok uzaklara gitmeye ne hâcet. İçinde yaşadığımız 20 ve 21. asırda şahit olduğumuz hâdiseler, insanî özelliğini kaybeden fert ve toplumların, “Gerçekten insan çok nankördür.” (Hac 22/66) “Muhakkak insan çok zalim, çok cahildir.” (Ahzab 33/72) ayet-i kerimelerinde vasfedilen insan tipinin, insanlık için ne büyük bir felâket olduğunu açık seçik göstermektedir.

Özgürlükçülüğü, insan hak ve hürriyetlerini ön plana çıkaran sloganlarla tatlı rüya âlemlerinde uyutulan fert ve milletler, Balkanlarda, Kafkaslarda, Ortadoğu’da ve dünyanın birçok bölgesinde toplu katliamlar, ırz ve namusa tecavüzler, kişilerin dînî inanç ve yaşantılarına yapılan hayâsızca baskı ve saldırılar, trilyonluk gasplar, hırsızlıklar, yöneticilerin ihaneti; dünyayı kendi çıkarlarına göre şekillendirmeye çalışan güçlerin maskelerinin düşüp çirkin, utanmaz, sırıtkan yüzlerinin ortaya çıkması ile tatlı rüyalarından büyük bir dehşetle uyandılar. Gördüler ki, maddî mânevî birçok değerli varlıkları fark ettirilmeden çalınmış, ellerinden alınmış…

Yıllardır sinsi bir planla toplumun değer ölçüleri yavaş yavaş değiştirilmeye çalışılmış, mânevî değerler, ölçüler zayıflatılmış, toplum dünyevîleştirilmiş, nice ölçüsüzlükler ölçü, nice değersizlikler bir değer ve kıymet olarak sunulmuş, toplumun çoğunluğu, gerçeği ile sahtesini birbirinden ayırt edecek gerçek değer ölçülerinden mahrum bırakılmıştır. Olanlar karşısında güven duygusunu kaybeden kişiler gerçek ölçülerden de mahrum olduğundan kimlere güvenip destek olacağına da karar verememektedir. Dolayısıyla toplumun büyük bir çoğunluğu kararsız ve âtıl kalmaktadır.

Netice olarak milletin güvenilebilir kişiler etrafında toplanıp zulüm, ihanet ve soygunlara karşı mücadele etmek imkânı da zayıflamaktadır. Bu durumdan zâlimler, hainler, emperyalistler, hırsızlar, devlet ve millet malını soyanlar, ahlâk yoksunları faydalanmakta ve denaetlerine devam etmektedirler.

Elbette insanlık serüveni böyle bir kara tablodan ibaret değildir. Öyle devirler yaşanmış, öyle medeniyetler tesis edilmiştir ki o devir insanlarının yaşantılarına, kulluklarına, ahlâkî güzelliklerine melekler bile imrenmiş, gıpta etmiştir.

Toplum despotların baskı ve zulümleri altında inim inim inlerken; Allah’ı unutup putlara, tağutlara kulluk edenler, esfel-i sâfilînde yuvarlanırken, küfrün, şirkin ve nifakın karanlıklarında boğulurken, insanlık seması İslâm güneşi ile aydınlandı. Katılaşan kalpler vahiy rahmetiyle sulanıp yumuşadı. İnananlar, hidayet rehberi ahir zaman nebisinin öncülüğü ve önderliğinde kula kul olmaktan kurtulup yaratıcısına kul olmak şerefine ulaştılar. Esfel-i sâfilînden âlem-i illiyyîne yükseldiler. Kıyamet sabahına kadar inanan inanmayan herkese örnek teşkil edecek bir saâdet asrı yaşandı.

Vahiy pınarından hayat bulan, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin sohbet halkasında kemâlâtın zirvesine ulaşan gönül erleri, her sahada öncü ve önder, mükemmel şahsiyetler yetişti, mükemmel bir toplum vücut buldu. Son kitap, son nebi ile insanlık Rahmet-i ilâhîye gark oldu ve Allah Teâlâ insanlara olan nimetini tamamladı.

Zaman zaman bozulan, sapıtan toplumlar, her asırda aramızdan çıkıp, insanları Rahman’a yönelten, Kur’an’a, sünnet-i seniyyeye kılavuzlayan cihad önderleri, gönül erleri, mücedditler, âdil yöneticiler vasıtasıyla yeniden kendini buluyor, Rabbine yöneliyor, bozulan düzenlerini yeniden ihyâ ediyorlar. Bu durum Allah Teâlâ’nın ümmet-i Muhammed’e en büyük lütuflarından biridir.

Bunalan asrımız insanları da yeniden kendine gelmeye, Rabbine yönelmeye, tüm sapıklıklardan sıyrılıp sırat-ı müstakime, sünnet-i seniyyeye dönmeye gebedir ve o günler çok uzakta değildir. Yeter ki Müslümanlar olarak yeniden özümüze dönmek arzumuzu hayata geçirelim. Kul olmanın şuuruna erelim. Tekâsül gösterip İslâmî hizmetlerden uzak durmayalım.

Bilelim ve inanalım ki her türlü sapmadan, zulüm ve baskıdan kurtulmanın tek çaresi, tek yolu vardır; o da, mülkün sahibine yönelmek, Kur’an’a ve ahir zaman nebisi Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin sünnetine sarılmaktır. Tek kelime ile yaşantımızı bütünüyle İslamlaştırmaktır.

Bizler İslâm’a bütün samimiyetimizle hizmet edip yardımcı olduğumuzda, Allah Teâlâ da bize yardımcı olacak, imanımızda, kulluğumuzda sebatlı kılacaktır. Bizi bize, nefsimize bırakmayacaktır. Bilelim ki hizmet olmadan himmet olmaz. Şunu da bilelim ki Allah Teâlâ’nın bizim hizmetlerimize, ibadetlerimize hiç mi hiç ihtiyacı yoktur. Yaptıklarımız netice itibariyle kendimize dönecektir. Yaşantımıza göre, ya kazanacak ya da kaybedecek olan biziz.

İmanımızı yenileyelim. Rabbimize yönelip marifetullaha erelim. İbadetlerimizi zamanında, noksansız ve ihlâsla yapalım. Bütün muamelelerimizde dürüst olalım. Haramlardan ve şüphelilerden şiddetle sakınalım. Kalbimize sahip olalım. Unutmayalım kalbî hayatı berbat olanın ahiri de berbat olur. İslam ağacının meyvesi güzel ahlâktır. Kur’an ahlâkıdır. Muhammedî ahlâktır. Diğer bir ifade ile tasavvufî ahlâktır. Öyleyse ahlâk-ı Muhammedî ile ahlâklanalım.

Ailemize, yakın, uzak çevremize sahip çıkalım. Onlarla ilgilenelim. İslâmî hizmette öncülük yapan kişilere samimiyetle, hiçbir beklentiye girmeden, yalnız Allah rızası için yardımcı olalım. Destek olalım. Nefsimize, şeytana, bozuk niyetli, bozuk kalpli kişilerin yalan yanlış telkinlerine kapılıp yanlış davranışlarda bulunmayalım. Yıkıcı değil yapıcı, parçalayıcı değil bütünleştirici olalım. Bu özellik Müslümanın simgesidir. Alâmet-i fârikasıdır. Unutmayalım…

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.