Leh ve Aleyhine Olanı Bilmek

Mü’min kârını ve zararını bilen insandır. Kârını ve zararını bilmeyen insan sürekli zarar eder. İlahi ve nebevi öğütlerle insana faydasına ve zararına olan şeylerin bildirilmesi, onun faydalı şeylere yönelmesini zararlı şeylerden de uzaklaşmasını sağlamak içindir. İnsan için en tehlikeli ve en zararlı şey imansızlıktır. İmansızlık en büyük kayıptır. İmansıza hiçbir şey fayda vermez.
“Allah’ı bırakıp da kiminiz kiminizi ilah edinmesin.” (Âl-i İmran, 64)
“Onlar, Allah’ı bırakıp, kendilerine ne faydası ne de zararı dokunan şeylere kulluk ederler.” (Furkan, 55)
“Şüphesiz, inkâr edenlerin ne malları ne de evlatları Allah’a karşı fayda sağlar. Onlar ateşin yakıtıdırlar.” (Âl-i İmran, 10)
Dün de bugün de mal ve evlatlarla övünen inkârcılara, ne malları ne de evlatlarının fayda vermeyeceğini Rabbimiz ferman buyurmuştur. İman da vaktinde geçerlidir. Ölümün geldiği, ahiretin geldiği andaki imanın da kişilere bir yarar sağlamayacağı ilahi fermanla beyan buyrulmuştur.
“Rabbinin ayetlerinden bazısı geldiği gün, daha önce iman etmemiş veya imanından bir hayır kazanmamış olan bir kimseye imanı fayda vermez.” (Enam, 158)
Mü’min iman ettim deyivermekle bırakılmayacağını bilir ve bütün gücüyle imanın gereklerini yerine getirmeye gayret eder. Aksi halde imanından bir hayır kazanamayacağını bilir. İmanından hayır kazanmanın yolu imanın tadını almak, imanla tatmin olmakla mümkündür. Allah’a imanla tatmin olanlar ilahi ve nebevi emir ve yasaklara sıkı sıkıya bağlanır, onlara tabi olur. İnandığını söylediği halde imanın gerekleri olan ibadetlerden ve İslam ahlakından yoksun olanlar, imanının hayrını göremezler.
“Onlar ki faydasız işlerden boş sözlerden yüz çevirirler.” (Mü’minun, 3)
İman ettiğini söylediği halde farz ibadetleri yerine getirmeyenler, iman ettiğini söylediği halde gayrı ahlaki davranışlarla çevresini rahatsız edenler imanının hayrını göremezler. İman ettiğini söylediği halde öğütlere kulak asmayanlar imanının hayrını göremezler. İman ettiğini söylediği halde boş lakırdılardan, boş işlerden, ne dünyaya ne de ahirete faydası olmayan şeylerden yüz çevirmeyenler imanının faydasını göremezler.
“Ayetler ve uyarılar, inanmayan bir topluma hiçbir fayda sağlamaz.” (Yunus, 101)
Ayetler ve uyarılar inandığını söyleyen toplumlara da fayda vermiyorsa, onların imanları yara almış demektir. O nasıl inanmadır ki ilahi ve nebevi uyarılar onlara fayda vermez?
Müslümana;
Namaz kılması gerektiğini söylüyorsun. İnşallah kılarız diyor, kılmamaya devam ediyor.
Oruç tutması gerektiğini söylüyorsun. İnşallah tutarız diyor, tutmamaya devam ediyor.
Zengine zekât vermesi gerektiğini söylüyorsun. İnşallah veririz diyor, vermemeye devam ediyor.
İnsanlarla iyi geçinmesi gerektiğini söylüyorsun. İnşallah diyor, kavgaya devam ediyor.
İçki içmemesi gerektiğini söylüyorsun. Allah affetsin diyor, içkiye devam ediyor.
Kumar oynamaması gerektiğini söylüyorsun. Allah affetsin diyor, kumara devam ediyor.
Zinaya yaklaşmaması gerektiğini söylüyorsun. Allah affetsin diyor, zinaya devam ediyor.
Birbirini aldatmaması gerektiğini söylüyorsun. Allah affetsin diyor, aldatmaya devam ediyor.
Gücü yettiğince Allah’ın dinine hizmet etmesi gerektiğini söylüyorsun. Önceki yaptığı birkaç hizmetle övünüp yan gelip yatıyor.
Velhasılı kelam Müslümanım diyor ama ilahi emir ve yasaklara uymuyor. Bu Müslüman kâr ve zararını biliyor mu?
“Sen yine öğüt ver. Çünkü öğüt mü’minlere fayda verir.” (Zariyat, 55)
Mü’min her halde ümitsizliğe kapılmadan ilahi ve nebevi öğütlerle öğüt vermeye devem etmelidir. Çünkü Rabbimizin izni ile öğüdün nerede, ne zaman, nasıl bir tesir göstereceğini ancak Rabbimiz bilir.
“Kazanmakta oldukları şeyler kendilerine bir fayda vermedi.” (Hicr, 84)
Faydalanmayı sadece dünyevi çıkar ve menfaat olarak görmek ve anlamak mü’mine yaraşmaz. Dünyevi çıkar ve menfaatten faydalanmanın yolu da ilahi ve nebevi öğütlere kulak vermekten geçer.
“Kâfirlerden bir kısmını faydalandırdığımız şeylerde sakın gözün kalmasın. Onlara karşı mahzun olma ve mü’minlere kanadını indir.” (Hicr, 88)
Dünyevi çıkarlar ve menfaatler konusunda Rabbimiz Resulünü bile uyararak, kâfirlere bahşedilen nimetlere aldırış etmemesini, onların nasibinin ancak o fani nimetler olduğunu, onların ebedi nimetlerden nasiplerinin olmadığını bildirmiştir.
“Kendilerine verdiğimiz nimetlere nankörlük etsinler ve bir süre daha faydalansınlar bakalım! İleride bilecekler.” (Ankebut, 66)
Nimetlere nankörlük de ilahi azabı celbeder.
“De ki: Bir süre daha faydalanın. Çünkü varışınız ateşedir.” (İbrahim, 30)
Bilgi de tek başına insana bir fayda sağlamaz. Bilginin de İslami olması gerekir. Aksi halde fayda vermez. Hele zararlı şeyleri öğrenmek insan için felakettir. Hem kendine hem de çevresine zarar verir.
“Kendilerine zarar veren, fayda getirmeyen şeyleri öğreniyorlardı.” (Bakara, 102)
“De ki: Allah dilemedikçe ben kendime bir zarar verme ve bir fayda sağlama gücüne sahip değilim.” (Araf, 188)
Mü’min her türlü çıkar ve menfaatin kaynağı olarak Rabbini bilmelidir. Her şeyi O’ndan bilip O’ndan istemelidir. Dünyevi menfaatler peşinde koşuştururken ahiretini perişan etmemelidir.
“O gün ne mal fayda verir, ne oğullar!” (Şuara, 207)