KAPAK – Adana Gönüllülerinden Muhyittin Yıldırım İle Söyleşi

KAPAK – Adana Gönüllülerinden Muhyittin Yıldırım İle Söyleşi

“Bir Ordu Üç Beş Sivilin Sopasıyla Baş Edemiyorsa, Söyleyecek Bir Şey Kalmıyor”

İlkadım : Sizi tanıyabilir miyiz?

Muhyiddin Yıldırım : Ben Muhyiddin Yıldırım. Adana İnsani Yardım Derneği’nde görev almaktayım. Aslen Batman’lıyım. 15 senedir Adana’da bulunmaktayım. Burada reklam ve matbaa işi ile uğraşıyorum. Gazzeye yardım gemisi kalkacağını ilk duyduğumda inanamadım. Yanlış duyduğumu falan düşündüm. Çünkü oraya yardım götürmek, İsrail baskısına, zulmüne rağmen o cesareti göstermek kolay değildi. Ama Bülent Bey ikinci bir defa daha tekrarlayınca bu işin ciddi olduğu ve kararlılıkla yerine getirileceği görüşü bende hâkim oldu. Ben karayoluyla giden ilk konvoyda gidememiştim. O zamandan beri içimde bir uhde kalmıştı. Ve karar vermiştim. Bir daha öyle bir şey olursa, Allah izin verirse giderim diye. Ve gitmek kısmet oldu. Adana ekibi olarak 7 kişi gittik. Yola çıkarken heyecan doruktaydı. Çünkü bu güne kadar Gazze’yi hep televizyonda izledik. Onlar bize her zaman örnek olan, şehadetleriyle örnek olan insanlardı. Onlarla bir araya gelmeye, onlara kimsenin el atmadığı dönemde, gemiye binip o kardeşlerimize yüreklerimizi ve ikramlarımızı sunmaya gidiyorduk. Bir nebze de olsa katkımız olsun istiyorduk. Takdiri ilahi kısa sürdü yolculuk.

İlkadım : Kısa da sürse çok önemli işlere imza atıldı.

Muhyiddin Yıldırım : Ondan şüphemiz yok. O konuda insan biraz düşündüğü zaman çok hayırlı sonuçlar olduğunu anlıyor. Bana göre en güzeli ümmetin birbirine yaklaşması oldu. Sadece Türkiye’de değil dünyanın dört bir yanında ümmet sanki yeniden uyanıyor gibi bir hal oluştu. Bu yakınlık, bu dostluk, bu merhamet,  bu sevgi, bu şefkat… Tamamen Rabbimin bir rahmeti olarak görüyorum. Bu, esen bir ilahi rüzgârdır. Bu esen rüzgârı arkamıza alıp bu rüzgârı değerlendirmemiz gerekiyor Müslümanlar olarak.

İlkadım : Siz saldırıda yaralananlar arasındasınız. Saldırı anında siz namaz mı kılıyordunuz?

Muhyiddin Yıldırım : Biz gece namazı için kalkmıştık. Gece namazını kıldık. Sonra sabah namazının vakti girince sabah namazına durduk. Namazın ikinci rekâtındayken, hücum botlarının geldiği söylendi. Bizim niyetimiz Gazze’ye yardım götürmek, kardeşlerimize bir selam, bir hasbıhal götürmekti. Bu niyetle, bu gayretle gittik oraya. Ancak İsrail’in meçhul bir yapısı var. Sağı solu belli olmayan bir devlet İsrail. Aslında onlara devlet kelimesi bile yakışmıyor. Çünkü devletlerin ne yaptığı, ne yapacağı belli olur. Devlet politikası belli olur. Ama İsrail’in öyle bir durumu yok. Vahşi köpek gibi ne zaman saldıracağı belli değil. Saldırıyor, parçalıyor. Biz her şeyi bekliyorduk onlardan kısacası. Daha doğrusu ben bekliyordum saldırıyı. Ama gemideki genel kanaat bir saldırının olmayacağı yönündeydi. Bizim saldırıya karşı herhangi bir hazırlığımız yoktu. Tek hazırlığımız, sapanlarımızdı. Biliyorsunuz sapanlar Filistin direnişinin sembolüdür. Sonra, bize saldırsalar ne yaparız diye düşünmeye başladık.  Hazırlıklara başladık. Gemide silah olarak kullanabileceğimiz ne varsa değerlendirdik. Süpürge sapları, su şişeleri, sandalyeleri topladık.

İlkadım : Onların ellerinde ne vardı silah olarak?

Muhyiddin Yıldırım : onların ellerinde en son teknoloji savaş silahları vardı. Her türlü imkânlar verilmiş, baştan aşağı silahla donatılmış bir komando ekibi vardı karşımızda. Namazdan hemen sonra tedbir olması için arkadaşlarla nöbet yerleri belirledik. Uluslararası sularda sivil hareketlere askeri müdahalede bulunulmaz. Biz insani yardım götürüyoruz. Beyaz bayraklı bir gemiyiz. Hiçbir şekilde böyle bir müdahale söz konusu olamaz. Sivil bir gemiye sanki askeri bir gemiymiş gibi, sanki içinde silahlar, askeri teçhizat varmış gibi muamele edip şafak sökerken operasyon düzenliyorlar. İsteselerdi, gündüz müdahale edebilirlerdi. İsteselerdi bizim gemileri ablukaya alabilirlerdi. Operasyona gerek yoktu yani. Onların niyetleri belli ki bizleri öldürmek ve yaralamaktı. Çünkü gelişlerinden belli idi. Bizler de doğal olarak kendimizi savunma ihtiyacı hissettik. Ama bizler sadece sopalarla, sapanlarla kendimizi savunduk.

İlkadım: Sizin yaralanma sebebiniz, İsrail askerlerine kendi imkânlarınızla karşı koyuyor olmanız mı? Yoksa onlar rastgele ateş mi açtılar?

Muhyiddin Yıldırım: Benim elimde sopa vardı ama bazı arkadaşların ellerinde sadece fotoğraf makinesi vardı onlara bile ateş açtılar. Şehit olanlar oldu. Bu da gösteriyor ki herhangi bir ayrım yapılmadı. Ateş gelişigüzel açıldı. Kim denk gelirse vurdular. Ben geminin orta güvertesindeydim. Benim görevim, hücum botlarla gelenlere engel olmaktı. Benim sol tarafımda 30 cm lik bir demir vardı, geminin bir parçası. Onu kendime siper ettim. Yukarıdan ateş açarlarsa kurşunlarına hedef olmayayım diye.

İlkadım: Karşınızda ellerinde silahlar olan, savaş eğitimi almış askerler; sizin ellerinizde sadece bir sopa. Ne gibi bir heyecan hissettiniz?

Muhyiddin Yıldırım: Bizim bağrımıza saplanmış asıl hançerin, korku hançeri olduğunu düşünüyorum ben. Eğer biz kalbimizdeki korku hançerini kalbimizden atarsak, değil İsrail hiçbir güç karşımızda duramaz. Ben yola çıkarken temel amacım işte bu hançeri sökmekti. Biz bu korku hançerini ümmet olarak kalbimizden çıkarmak zorundayız. Aksi halde bu yaşadığımız sıkıntı, bu dağınıklık devam edecek. Kaç yıldır Filistin’de yaşanan bir zulüm var. Amacımız bu sivil hareketle, ümmetin uyanışına vesile olmak ve o zulme karşı insanlığı harekete geçirmekti. Allah’a hamdolsun, İsrail askerlerinden korkmadım, çekinmedim. Ama Rabbime karşı teslimiyetim vardı. O’na sığınıyordum. Ve O’na şöyle dua ediyordum: “Ya Rabbi, sen şu ana kadar, Kur’anı Kerim’de belirttiğin gibi hiçbir şekilde kullarını, elçilerini yüzüstü bırakmadın. Sen onlara vaatte bulundun ve onlara verdiğin vaadi gerçekleştirdin. Allahım sen nasıl elçilerine yardım etmişsen, yardımda bulunmuşsan bize de yardım et.” Benim Rabbime duam buydu. Dayanağım O’ydu. Ve ben adeta Rabbimi dualarımla duygularımla hissettim. O bambaşka bir duyguydu. Şu anda anlatamıyorum o duyguyu.

İlkadım: Nasıl yaralandınız?

Muhyiddin Yıldırım: Sol tarafımdaki 30 cm’lik demiri kendime sığınak yapmıştım. O arada İsrail askerlerine karşı tekbirler getiriyoruz. Onlardan korkmadığımızı, çekinmediğimizi ifade ediyoruz. Tahminime göre bir 30 dk lık bir zamandan sonra, geminin üst güvertesindeki kargaşada bayağı şehit vermişiz. Ayrıca geminin kaptan köşkünü korumak amacıyla da bir koşuşturma vardı. Çünkü geminin kaptan köşkü ele geçirilirse biz gemiyi kaybederiz. Bizim Çetin Abi (Şehid edildi) koşuşturuyordu. Milleti harekete geçirmeye çalışıyordu bu konuda. Ben o anda olaya şu boyutuyla yaklaştım; Uhud’da tepeyi terk eden nöbetçi askerler gibi, ben nöbet yerimi terk etmedim. O demiri kendime siper edindim. Ama sağ ayağım dışarıda kalmış demek ki ilk kurşunu topuktan yedim.  Ben can havliyle zıplayınca sol baldırıma korkunç bir kurşun geldi. O anda sendeledim düştüm. Özellikle sol baldırıma aldığım kurşun çok garip bir kurşundu. O anda ben can havliyle yere düştüm ama yaranın büyüklüğünün farkında değildim. Yaranın büyüklüğünün farkına İsrail’de vardım. Orada bana pansuman yaparlarken hastanede ki başhekim, doktorlar, hemşireler başıma üşüşüp garip bir şeye bakarcasına baktıklarında ben de baktım nasıl yaralanmışım diye. Orada irkildim, bakamadım yaraya. Çok derin bir yaraydı. Normalde o kurşun ayağı parçalayan bir kurşun. Allah’ın rahmeti, kurşun kemiğe de denk gelmedi, damara da denk gelmedi. Ankara’da adli tıptan geldiler, yaramı incelediler, anlam veremediler bu nasıl bir kurşunmuş diye. Sonra olay yeri incelemeden geldiler. Onlar da ilk defa böyle bir yara gördüklerini söylediler. Şu anda birçok arkadaşımızın yarası ya ölümcül ya da sakat bırakacak kurşunlar. Ama Allah’ın rahmetiyle kimse sakat kalmadı. Benim sağ ayağımdan sol ayağıma doku nakli yapıldı. Sol tarafımın dikişleri kapandı. Ama şu anda baldırımın o yaralı yeri boş kaldı. Doktorun ifadesine göre o boşluk en az bir ya da iki sene içerisinde dolarmış. Allah’a hamdolsun yürüyüş yapabiliyorum ama rahat yürüyemiyorum. Anlık tansiyon düşmeleri, baş ağrıları oluyor bazen. Bunun dışında çok fazla bir sıkıntı yok çok şükür.

İlkadım: İsrail askerleriyle birebir karşılaşmanız nasıl oldu?

Muhyiddin Yıldırım: Ben yaralandıktan 2 saat sonra falandı. İsrail askerleri gemiye tam olarak geçmemişlerdi. Çünkü korkuyorlardı. Herhangi bir saldırı olabilir diye.  Bazı noktalara bizlerden birini önce sokuyorlar sonra kendileri giriyorlardı. Elleri tetikteydi. Ben yaralı olmama rağmen yattığım yerden onların psikolojisini anlamaya çalışıyordum. Allah şahit komutanları da dâhil hepsinin gözünün içine baktım hiç biri beş saniye bile gözümün içine bakma cesareti gösteremedi. Hepsi göz ucuyla baktı. Yani bir tür suçlu psikolojisi, belki korku psikolojisi hâkim. Belki donanımlı bir ordu olabilir ama buraları (kalbi kastediyor) boştu, ben onu hissettim.

İlkadım: Silahsız insanlardan korkuyorlardı.

Muhyittin YILDIRIM: Ben esirim, ben yaralıyım, benim gözüme bakma cesareti gösteremiyorlardı. Aynı olayı hastanede yatarken oradaki polislerde de gördüm. Beş saniye bakamıyorlardı. Bir hayâdan gözümüzü kaçırmamız var o amennadır. Ama bunlarınki korku ve suçlu psikolojisi. Ben daha önce de söyledim. Eğer şu an bazı şeyler yaşıyorsak bu İsrail’in gücünden kaynaklanmıyor. Bizim tembelliğimizden, bizim gevşekliğimizden, kendi başımıza ördüğümüz korkulardan meydana geliyor.  Yoksa İsrail çok güçlü değildir. Hepsi asker olsa ne olacak ki. biz ümmet olarak kalbimizdeki korkuyu attıktan sonra değil İsrail hiçbir gücün karşımızda durma imkânı yoktur. Yani silahlı olmaya da gerek yoktur. O cesaret bile yetiyor onlara hamdolsun.

İlkadım: İsrail gözümüzde büyüteceğimiz bir devlet değil.

Muhyittin YILDIRIM: Bunlar yeryüzünün en korkak devletidir. Kendine güvenemeyen ne yapacağını bilmeyen bir ordusu vardır. Yani biz bu yaşımıza geldik ülkemizde de bir takım olaylar yaşadık. Askerin ve polisin müdahalesi sırasında eğer karşında sivil varsa yapacağın şeyler bellidir. İsrail çocuğa karşı tankı topu kullanıyor. Sivillere karşı da kullanıyor. Yaşlıya karşı da kullanıyor. Yani bu demektir ki hiç savaş mantığı, stratejisi yoktur. Her sesi çıkanı kendisine düşman belliyor. Silahlı olsun olmasın, sivil olsun olmasın, çocuk olsun olmasın fark etmez. Herkesi aynı tehlike olarak gören bir devlet devlet değildir. Bir ordu ordu değildir. Bir güç güç değildir. İsrail kontrolsüz bir güçtür. Ve hangi gücünü nerde kullanacak bilmiyor. Bilmeyen bir devlet her an yenilmeye mahkûmdur.

İlkadım: İsrail sadece savunmasız insanlara saldırabiliyor. Savunması olan devletlerle, ordularla savaşamıyor.

 Muhyittin YILDIRIM:  İsrail’de dünyanın en güçlü ordusu, en korkunç ordusu, en teknik ordusu yani her şeyin” en”i var ama bu “en”leri sivil savunmasız insanlara karşı kullanıyor. Bugüne kadar karşısında ciddi bir güç görmedi. Ama hamdolsun şunu söyleyeyim Lübnan’a girmeye çalıştı başarısız oldu; Gazze’ye girdi başarısız oldu, gemiye girdi madara oldu. Yani bir ordu üç beş sivilin sopasıyla baş edemiyorsa söyleyecek bir şey kalmıyor.

İlkadım: Tekrar sizin yaralı halinize gelelim. İsrail ordusu olası yaralanmalara karşı kendileri doktor getirmişler miydi?

Muhyittin YILDIRIM: Hayır, bir müdahale olmadı gemi ortamında. Allah’a çok şükür doktorlarımız, hemşirelerimiz vardı. Müdahaleyi onlar yaptılar. Özellikle mesela benim yarama ağır tampon yapıldı ve hamdolsun o kan kaybından kurtuldum. İsrail’in yaralılara hiçbir yardımı olmadı bilakis zorbalık yaptılar. Zorla yürütmeye çalıştılar, zorla kaldırmaya çalıştılar. Yaralılara sanki normal bir insanmış gibi muamele yapıyorlardı. Ben şahsen bayağı direndim. Ben hiçbir şekilde İsrail’deki hastaneye gitmeyeceğimi söyledim. Hatta bir ara İsrail gemileri bırakacak, isteyen gidecek diye bir haber yayıldı. Ben böyle bir şey olacaksa yaralı halimle gemiye binmeye, nefesimi tüketmeye razıyım dedim. Yaralıları peyderpey götürdüler. Ben gidemeyeceğimi söyledim. Onlar zorluyorlar sen yürürsün diyorlar. Baldırı parçalanmış yürüyemez diyorlar, askerler anlamıyor. Sandalye getirdiler. Yara baldırımda olduğu için oturamam dedim. En son brandadan bir sedye getirdiler. Ama sedyeyle götürünce de sağa sola döndürüyorlar.

İlkadım: Bunu kasıtlı mı yapıyorlardı?

Muhyittin YILDIRIM: Kasıtlı yapıyorlar ve geminin güvertesine götürdüler. Orda ben daha da korku yaşadım kendimce. Helikopterle alacaklarını belli ettiler. Beni helikoptere alırlarken yaramın olduğu yeri bilmelerine rağmen orayı sıktılar. Ben feryat figan ediyorum. Benim bu inlemelerime karşın susturmaya çalışıyorlardı. Tabi ben yaramdan fazla acı çektim o esnada. Beni helikoptere aldıktan sonra asker doktor elinde makasla rastgele kesmeye başladı. Sen ne yapıyorsun dediğimde yarana bakıyorum cevabını verdi. Allah’tan üstümde montum vardı. Yani bizi orda rencide edecek hareketlerde bulunuyorlar. İlaç vermeye çalıştı ben kabul etmedim. Çünkü bilmiyorum ne ilacı olduğunu. Bayağı ısrarcı oldular. O esnada ne verdilerse razı oldum. Bizi sivil bir hastaneye götürdüler. Orda yaramı temizlediler.

İlkadım: Tel Aviv halkıyla karşılaştınız mı?

Muhyittin YILDIRIM: Halkla bir münasebetimiz olmadı ama hastanede hemşireler olsun, doktorlar olsun olumsuz bir durumla karşılaşmadık. Doktor da hemşire de işini yaptı ancak öyle dört dörtlük bir muamele de yapmadılar. Pansuman yaptılar, bacağımdaki kurşunları aldılar. Yaraya müdahalede bulunmadılar. İkinci gün konsolosluktan Mustafa Bey geldi. O bize “sakın ifade vermeyin. Biz sizi buradan alacağız.” diye ikazlarda bulundu. Ailemizin telefonunu verdim. İsrailliler görüşmemize izin vermedi. Konsolos bey sağ olsun evi aramışlar iyi olduğumuzu söylemişler. Türk Kızılay’ını gerçekten tebrik ederim, üç defa hastaneye geldiler. Yaralıların takipçisi oldular. İlgilendiler. Moral verdiler. Sizi buradan alacağız dediler.  Gerçekten çok güzel çalışıyorlar. İki gün orda bekletmişler Türk Kızılayını. Biz hastane odasında üç kişiydik. Ben görüyorum her Türk’ün başında bir polis vardı ve hala korkuyorlardı. Arkadaşlarımın ayağını yatağa bağlamışlar. Polisin biri bana aslında seni öldürmek lazımdı diyerek kötü muamelede bulunuyordu. Ama yaşadığımız olaylara rağmen arkadaşlara “Biz yaralıyız ama Rabbimizden ümidi kesmeyelim. Namazımızı kılalım.” dedim. O yaralı halimizde namazımızı kıldık. Allaha şükürler olsun. Asla ve asla Rabbimizle irtibatı kesmedik yatağımızda bile namazımızı kıldık.

İlkadım: Belki de hayatınızın Allah ile en irtibatlı olduğunuz dönemi diyebilir miyiz?

Muhyittin YILDIRIM: Tabi diyebiliriz. Olayları yaşarken aklıma şu ayet geldi: Ahzap suresinde: “Üstünüzden ve altınızdan düşman geldiği vakit, can hançereye dayandığı vakit Allah’ın yardımı ne zaman demeye başlıyorsunuz”. Hakikaten ben bu zamanı yaşadım. Ben o anı bütün boyutuyla yaşadım. Allah hiçbir şekilde kullarını yüzüstü bırakmamış. Bir taraftan Allah’ın yardımını beklerken bir taraftan da insan korkuyor o anda. Ama ben şuna kanaat getirdim, aslında Rabbimiz Kızıldeniz’in yarılmasından daha büyüğünü veriyor onu şöyleyim. Çünkü Ümmeti Muhammed uyandı çok şükür. Korku halini yavaş yavaş üstümüzden atıyoruz. Ümmeti Muhammed’in uyanış süreci başlamıştır. Allah’ın izinizle kimse bizi uyutamayacak.

İlkadım: Sizi de sorguladılar mı?

 Muhyittin YILDIRIM:  Hastaneye polis geldi ifadeleri almak için. Arkadaşları uyardım. Sakın ifade vermeyin herhangi bir kâğıda imza atmayın dedim. Bu konuda zaten konsolosluktan bizi uyardılar. Bir şey de yapamadılar Allahın izniyle. Hepimize aynı sorular: “Neden İsrail’e geldiniz? Neden mukavemet gösterdiniz? Yolcuların canını tehlikeye attınız?” Bu tarz sorular… “Biz İsrail’e değil Gazze’ye geldik” dedik. “İsrail başka Gazze başka. İkincisi siz bize saldırdınız bizim canımızı tehlikeye attınız.” Adil bir mahkeme kurulacaksa biz de yargılanalım onlar da yargılansınlar. Ama yüzde yüz onlar suçlu olacaktır.

İlkadım: Türkiye’de tedavi gördünüz.

Muhyittin YILDIRIM: Hamdolsun Türkiye’de yaralarımıza müdahale edildi. Doktorların ifadesi ile biz tam bir paranoya olduk. Çünkü İsraillilerin her yaptıkları müdahaleyi iyilik de yapsa şüpheyle karşılıyorsun. Çünkü şimdiye kadar yaptığı iyiliğin ardından da bir hinlik çıkmıştır.  Ankara Araştırma Hastanesinde tam kontrolden geçtik. İki defa ameliyata girdim. Sağ ve sol ayağıma doku nakli yapıldı. Hamdolsun şimdi yürüyebiliyorum sakatlığım yok. Bize o hastanede çok iyi hizmet verdiler, onlara özellikle teşekkür ediyorum.

İlkadım: Geminin toplumsal ve evrensel sonuçları ne oldu, ne olacak?

Muhyittin YILDIRIM: Bu soruya kitap yazılır.

İlkadım: İnşallah kitabınızı da okuyacağız.

Muhyittin YILDIRIM: Sadece Müslümanlar değil insanların vicdanı harekete geçti. Gemide Müslüman da vardı Yahudi de vardı Hıristiyan da vardı ateist de vardı. Demek ki bir yerde vicdan buluşabiliyor. Vicdanların buluştuğu yerde haksızlığa da son verilir, zulme de son verilir. Çünkü bizi harekete geçiren vicdanımızdır. Biz yola çıkarken Gazze’ye bir şey yapabiliriz diye çıktık. 60 yıldır onlar kan içinde, zulüm içinde kimse müdahale etmiyor, kimse yardım etmiyor. Bu konuda hamdolsun özellikle Müslümanlar ve insanlık harekete geçiyor. Düşünün gemide 35’e yakın millet var. Bunlar bir araya gelip kaynaşabiliyor. Ben ümmeti Muhammed’e bunu vesile olarak görüyorum. Gördük ki ümmet sadece Müslümanları değil gayrimüslimleri de bağrına basabiliyor. Bu kuşatıcılık onları da kapsıyor. Onlar zarar görmesin diye de siper ettik kendimizi. Ümmetin sadece Müslümanlar olmadığını hissettim gemide… Ümmet kavramı değişti benim kafamda. İnsanlığın hepsi bizim dairemiz içinde.

İlkadım: Peygamberimizin ahir zaman peygamberi olarak tüm insanlığı kuşattığı gibi ümmet de tüm insanlığı kuşattı.

Muhyittin YILDIRIM: Şunu söyleyeyim İsrail bitmiştir. Basit bir gemiye bu refleksi gösteriyorlarsa bitmiştir. Beş sene on seneye kadar biter bunlar Rabbim bilir ama…

İlkadım: Size geçmiş olsun diyorum.

Muhyittin YILDIRIM: Teşekkür ederim. Allah razı olsun.

İlkadım: Rabbim acil şifalar versin. Son olarak okuyucularımıza tavsiyeleriniz nedir?

Muhyittin YILDIRIM: Son tavsiyem Mart ayında Adana’ya Gazze’den bir doktor gelmişti. Adana İnsanî Yardım Derneğinde seminerde dinledik. Aynı soru ona yöneltilmişti. Dedi ki : “Siz çocuklarınızı yetiştirin başka bir şey istemiyoruz.” Ben de buradan bütün Ümmeti Muhammed’e diyorum ki: “Biz çocuklarımızı yetiştirelim başka bir şey istemiyoruz.”

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.