Kekik Çayı

Sabahın seherinde uyanmıştım, şiddetli bir baş ağrısıyla… İki gündür devam ediyordu ağrılar. Bu üçüncü günüydü. Migrenim tutmuştu. Gecede pek uyutmamıştı zaten meret. Gözlerimi açtım, ellerimi saçlarımın arasında gezdirdim, yüzümü ovuşturdum, derin bir nefes alarak ellerimi iki yana attım. Ağrının ve hafif uykunun verdiği sersemlikle tavana boş gözlerle baktım, baktım…
Birden doğruldum; sağ elimle yorganı üzerimden hızla kaldırdım, ayaklarımı yere koydum, ellerimle iki yandan destek alarak ayağa kalktım. Biraz başım dönmüştü ayağa kalkınca. Bu yüzden tekrar oturdum istemsizce sanki çöker gibi. Ellerimle gözlerimi kapattım. Gözümdeki kararma geçince yanlardan destek alarak tekrar ayağa kalktım. Başımın ağrısı oldukça şiddetliydi. Yavaş yavaş yürüyerek kıyafet dolabımın önünde durdum. Eğildim ve iki çekmeceden alt taraftakini açtım ağrı kesici ilaç almak için. Ama o da ne heyhat! Olamaz böyle bir şey ağrı kesici ilacım bitmiş. O an ki gelen sinir ile başımın ağrısı katlanmış daha da artmıştı. Belki duş alırsam geçer ümidiyle banyoya doğru yöneldim.
Ilık bir duş aldım ve sayesinde baş ağrım biraz da olsa azalmıştı. Onun verdiği rahatlığı fırsat bilerek kahvaltı yaptım, kıyafetlerimi giyinip çantamı hazırladım. Ders başlayalı bir saat olmuştu. Hiç halim yoktu okula gitmek için lakin bugün sınav vardı. Ağrım yüzünden iyi çalışamamıştım sınava ama akmasa da damlar ümidiyle evden çıktım.
Okul ile ev arası on beş dakika mesafedeydi. Hava biraz soğuktu. Başım daha çok ağrımasın diye kafama şapkamı giyinmiştim. Salına salına on beş dakikalık yolu yirmi beş dakikada gittim. Okulun önüne geldiğimde ders bitmiş, herkes teneffüse çıkmıştı. Turnikeden kartımı okutup geçtim. Bahçeyi boydan boya yürüdükten sonra binadan içeriye girdim. Sınıfım üçüncü kattaydı. Asansörler ise bir hayli doluydu, teneffüs olduğu için. Bu yüzden merdiven yolları görünmüştü bana. Merdiven ile en üst kata çıkması oldukça zor ve meşakkatliydi ama ne kadar zor olursa olsun çıkmalıydım ve çıkmıştım. Dizlerim tutmuyor, nefes almakta zorlanıyordum çıktığımda.
Merdiven korkuluklarına elimi dayadım. Soluk soluğa kalmıştım. Derin derin nefes aldım verdim. Birkaç dakika sonra yorgunluğum geçmişti. Su şişemden bir kaç yudum su içtim ve elimde olan su şişesinin kapağını kapatıp çantama koydum. Çantayı tekrar sırtıma aldım ve uzun uzadıya hafif karanlık koridoru yürüyüp en sondaki yani kendi sınıfıma girdim. Selam verdim arkadaşlara ve yerime oturdum. Arkadaşlarım neden geç kaldığımı sorunca onlara başımın çok şiddetli ağrıdığını bu yüzden geç kaldığımı söyledim. Onlarda geçmiş olsun dileklerini ilettiler bana. Ardından teneffüs bitti ve hoca gelip derse başladı.
Sınıfta en ön sırada oturuyordum cam kenarı tarafında. Hava soğuktu hafif esen rüzgâr beni rahatlatıyordu. Ders boyu kafam sıradaydı. Kaldırmakta güçlük çekiyordum. Zorlu bir kırk dakikanın ardından ders nihayet bitmişti. Biraz değişiklik olur belki diyerek koridordaki koltuklara oturmak için sınıftan dışarıya çıktım. Kendime göre boş bir yer buldum, oturdum, kafamı geriye atıp gözlerimi kapattım. Beş on dakika o şekilde durdum. Okulda olduğum için telefonumu titreşime almıştım. Pantolonumun cebinde titriyordu. İrkildim birden ve kafamı kaldırıp hemen elimi cebime götürdüm. Telefonu aldım arayanın arkadaşım Ferhat idi.
Telefonu açtım ve bana nerede olduğumu, kantine gelmemi istediğini söyledi. Lakin başımın çok ağrıdığını, yürümeye bile takatim olmadığını söyledim. Ferhat telaşla “hastaneye gidelim” diye bana telkinde bulundu. Ona gitmek istemediğimi Allah’ın izniyle birazdan geçeceğini söyledim. “Olduğun yerde bekle, sana bir şey getireceğim” dedi. Bende “iyi peki bekliyorum” dedim. Aradan beş dakika geçti, üzerinde buharlar çıkan bir bardak vardı sağ elinde. Belli ki sıcak su getirmişti. Sol elinde ise yeşil yüzlü, minik bir paket vardı. Geldi yanıma selamlaştık ve yanıma oturdu. Elindekilerin ne olduğunu sordum. Ferhat, bunun kekik çayı olduğunu, baş ağrısına iyi geldiğini söyledi. Ben ilk başta içmemekte ısrar ettim lakin Ferhat benden daha çok ısrarlıydı çayı içirmekte.
Paketi açtı, içinden çıkan beyaz torbayı bardağın içine beş saniye aralıklarla üç kez daldırıp çıkardı. Sonra ince tahta çubuk ile iyice karıştırdı ve bana verdi. “Bunu iç bak hemen iyileşeceksin, kendine geleceksin” dedi. Çaydan bir yudum aldım. İlk başta biraz acı geldi. Sanki koca bir demet kekik otunu ağzıma atıp çiğnemişim gibi hissettim. Bir kaç yudum daha aldım çaydan. İçtikçe alışmaya başladım bütün bardağı bitirdim. Ferhat “ şifa olsun kardeşim” dedi. Bende teşekkür edip “iyi ki varsın kardeşim!” dedim. Ders zili çalmıştı, ikimizde sınıflarımıza gittik. Ders sonuna doğru baş ağrımın neredeyse geçtiğini, kendimi daha iyi hissettiğimi fark ettim. Ders bitti, baş ağrımın geçmesi beni oldukça mutlu etmişti. Hemen Ferhat’ı aradım kantine gelmesini söyledim. Koşa koşa kantine indim. Ferhat’ta oradaydı. Koştum ve hemen ona sarıldım tekrar tekrar kendisine teşekkür ettim. Ağrım geçtiği için sınavı da güzel yapmıştım. İnsanın iyi düşünceli ve yardımsever arkadaşlarının, dostlarının olması o insana Allah’ın büyük bir lütfudur. Dostluğun kıymeti bilinmeli ve daim olması o için çaba sarf edilmelidir.