Deprem Sonrası Yaralarımızı Sararken

Deprem Sonrası Yaralarımızı Sararken

Ülkemizde 6 Şubat 2023’te gerçekleşen iki büyük deprem sonrası büyük bir yıkım oldu. On binlerce canımızı kaybettik ve milyonlarca insan bu durumdan hem maddi hem de manevi anlamda etkilendi. Zamanla deprem sonrası kaybedilen can ve mal kayıplarının büyüklüğü anlaşılmakla beraber yaralarımızı da sarmaya başladık. Yaşanan her afet sonrası bu kayıpların sebep olduğu psikolojik yaralar da oldukça fazla görülmektedir. Travmatik yaşantı kısaca insanın hayatını tehdit eden ya da ciddi yaralanmalara sebep olabilecek bir olaya maruz kalmak ya da şahit olmak olarak tanımlanabilir. Deprem özelinde bu durumu yaşayan milyonlarca insan travmatik bir yaşantıya maruz kalmıştır.

Psikiyatrik olarak travmatik olaya maruz kalan her insan travmatize olmaz. Travma sonrası tanı kriteri olarak bir ay şeklinde bir süre ifade edilse de ilk birkaç ay devam edebilen akut stres belirtileri mevcuttur. Bu belirtiler uyuşukluk, dalgınlık, duygu düzenleme güçlükleri, çevrede olup biten olaylara karşı tepkisizlik, kendisinin ya da çevrenin gerçekliğinin farkına varamama ve travmatik olaya ait anıların önemli bir kısmının anımsanamaması olarak özetlenebilir. Bu semptomların tamamının ya da bir kısmının görülmesi ilk bir kaç ayda fizyolojik yani görülmesi normal olarak beklenen şeylerdir ve zamanla azalması beklenir.

Bununla birlikte özellikle birinci aydan sonra devam eden ve giderek artan ya da kişinin hayatını çokça etkileyen yeniden yaşantılama, travmatik olayı rüyalarda görme, bu yaşantılarla ilgili kaçınma davranışları, dalgınlık, sinirlilik, normalin dışında neşelilik ya da sürekli hüzün hali, her an tetikte olma, uyku bozuklukları, çevreye karşı yabancılaşma duygusu, öfke patlaması gibi semptomların bir kısmının süreğen olarak devam etmesi ise travma sonrası stres bozukluğu tanısı koydurur. Bu durum gelişmişse gerek medikal olarak gerekse psikoterapi yöntemleri ile yardım almak gerekir ve bu bozukluğun tedavisi olan, psikiyatrik bir durum olduğu akılda tutulmalıdır. Bununla birlikte on binlerce canımızı kaybettiğimiz deprem sonrası; yakınlarını kaybedenlerde yas, depresyon, kaygı bozuklukları gibi daha farklı bozukluklar da gelişebilir ve yine yardım almak gerekebilir.

Afetlerden sonra toparlanma ile ilgili olarak dört aşamanın varlığından bahsedilmektedir. Bunlar kahramanlık dönemi, balayı dönemi, ara dönem ve toparlanma/iyileşme dönemi olarak tanımlanmıştır. İlk birkaç gün kahramanlık dönemi olarak isimlendirilir. Sonraki birkaç ay balayı dönemi olarak tanımlanır ve genel olarak psikososyal yardımların da desteğiyle hayatta kalanlarda bir minnet ve rahatlama hissi hakimdir. Balayı dönemi sonrası ise ara dönem olarak isimlendirilen, birkaç yılı bulabilen ve bilançonun ortaya çıktığı yani maddi ve manevi kayıpların büyüklüğünün fark edildiği bir döneme girilir. Sonrasında yaraların sarıldığı ve afet sonrası hayata uyum sağlandığı iyileşme dönemi başlar. Bu dönemlerin daha kısa ve sağlıklı geçmesi hem depremzedelerin hem toplumumuzun hem de devletin aldığı reaksiyonlarla mümkündür.

Deprem sonrası yaklaşık üç ay geçmiş ve balayı dönemi sonlarına varmış bulunmaktayız. Artık afetin büyüklüğü daha da gün yüzüne çıkmış olup maddi ve manevi kayıpların ciddiyeti anlaşılmaya başlanmıştır. Bu süreçte depremden etkilenen bireylere karşı negatif ya da ilgisiz tutumumuz, verilen vaatlerin yerine getirilmemesi, afetin depremi yaşamayanlar tarafından “unutularak” gündelik işlere dönülmesi, özellikle afeti yaşayanlarda olumsuz duygulara sebep olabilmektedir. Ülke olarak zor bir sınavdan geçtiğimizi ve sınavımızın devam ettiğini hatırlamalı; empati yapabilmeli, yardımların süreğenliğini sağlayabilmeli ve en önemlisi deprem bölgesinde yaşayan kişilerin kendi kendilerine yetebilecek bir hayat kurmasını sağlamaya çalışmalıyız.

Deprem bölgesinde ve deprem sebebi ile farklı bölgelere yerleşmek zorunda kalan kişilerle konuştuğumuzda “Biz veren eldik, alan el olmak durumunda kaldık ve bu bizi yaraladı.” benzeri cümleleri sıkça duyduk. Bu süreçte depremzede olsa dahi kendisi için ve diğer afetzedeler için yardım etmeye çalışan, kendi işlerine dönebilen, kendi kendine yetebilen kişilerin yaralarını daha kolay sardığını fark ettik. Bu noktada elimizden gelmesi gerekenin afetzede kardeşlerimize balık vermek değil, onları balıkçı olarak işe almak olduğunu söyleyebiliriz. Deprem bölgelerinde bir an önce insanların kendi iş ve uğraşlarına dönebilmeleri, deprem sonrası olan zararın telafi edilmesi, verilen vaatlerin koordineli bir şekilde ve bir an önce yerine getirilmesi yaraların sarılmasını hızlandıracaktır.

Çalışmak iyileştirir, yardım etmek iyileştirir, anlamak iyileştirir. Bizlere bireysel olarak düşen ise kardeşlerimizin dertleriyle dertlenip, sıkıntılarını gidermeye çalışmak, onları anlamak, dinlemek ve onlarla bağ kurmaktır. Diğer yandan verdiğimiz sınavda her ne kadar canımızı dişimize takmış olsak da bazı noktalarda aksadığımıza ve teknik hatalardan dolayı kayıplarımızın arttığına da şahit olmuş bulunmaktayız. Yaralarımızı sarmanın diğer bir yanı da yeniden inşa sürecinde bu hatalarımızdan ders çıkarmak, ilerleyen zamanlarda olası afetlere karşı hazırlıklı olmaktır.

Bir büyüğüm, afetin belki de dünyada geçmişte yaşanan birçok afetten hem daha büyük bir alanda meydana geldiğini hem de daha fazla kişiyi etkilediğini söylemiş ve bu hususta gelecek nesillere de örnek olması açısından bir öneride bulunmuştu. Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman gibi yıkımın daha büyük olduğu yerlerde enkaz bölgelerinden birinin olduğu gibi bırakılması, yetişen nesillerimizin buraları ziyaret edebilmesi ve bir deprem ülkesinde yaşadığımızın bilincinde mimarların, müteahhitlerin, ustaların ve bütün meslek guruplarının bu anlayışla yetişmesinin sağlanabilmesi…

Allah’ın bizleri böyle büyük afetlerden korumasını niyaz ediyor, eğer ki yine böyle bir durumla sınanırsak daha hazırlıklı olabilmeyi ve yaralarımızı daha kısa sürede sarabilmeyi temenni ediyorum.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.