KAPAK – Hudeybiye Antlaşmasını Nasıl Anlamalıyız?

Hudeybiye antlaşması, miladî 628, hicrî 6. yılda Hz. Peygamber ve Mekke müşrikleri arasında yapılan bir barış antlaşmasıdır. Hudeybiye ismini antlaşmanın yapıldığı Mekke yakınlarındaki yerden almıştır. Kur’an’da bu antlaşmadan “Feth-i Mübin” olarak bahsedilmesi çok ilginçtir.[1]
Bu antlaşmadan kısaca bahsedecek olursak; Rasulullah hicretin 6. yılında rüyasında Kâbe’yi tavaf ettiğini görmüştü. Bunun üzerine Kâbe’yi ziyaret edip umre yapma kararını almıştır. Medine-i Münevvere’den yaklaşık 1400 Müslümanla birlikte yola çıkmışlardır. Mekkelilere elçi göndererek amacının asla savaşmak olmadığını, sadece Kâbe’yi tavaf edip ziyaret etmek istediğini bildirmiştir.
Mekkeliler buna asla izin vermeyeceklerini bildirince bu kez Rasulullah (s.a.v), Hz. Osman’ı elçi olarak göndermiştir. Mekkeliler Hz. Osman’ı belirli bir süre Mekke’de alıkoyunca, Hz. Peygamber’e Hz. Osman’ın şehit edildiği haberi gelmiştir. Bunun üzerine Sahabe-i Kiram, ölünceye kadar Allah Resulü ile birlikte cihad edeceklerine dair “Beyatü’r-Rıdvan” adı verilen beyatı yapmışlardır. Nitekim yüce Allah, bu beyata iştirak eden bütün müminlerden razı olduğunu Kur’an’da açıkça şöyle ifade etmektedir:
“And olsun ki o ağacın altında sana biat ederlerken Allah, o müminlerden razı olmuştur. Kalplerinde olanı bilmiş, onlara güven duygusu vermiş ve onları pek yakın bir fetihle ödüllendirmiştir.”[2]
Mekke müşrikleri, Rasulullah ve Müslümanların çok ciddi olduklarını anlayınca Hz. Osman’ı serbest bırakmışlar ve antlaşma yoluna gitmişlerdir. İşte bu olayın üzerine Hudeybiye denilen yerde Hz. Peygamber ile Mekke müşrikleri arasında bir antlaşma yapılmıştır.
Bu antlaşmanın maddeleri şöyledir:
1. Rasulullah ve Müslümanlar o yıl Mekke’ye giremeyecekler. Ancak gelecek sene silahsız olarak gelip Mekke’ye girip Kâbe’yi tavaf edebileceklerdir.
2. Müslümanlar, gelecek yıl Mekke’ye geldiklerinde Mekke’de üç gün kalabileceklerdir.
3. Gelecek yıl Müslümanlar, Kâbe’yi ziyaret için geldiklerinde Mekkeliler Mekke’de bulunmayacaklar, böylece birbirleriyle karşılaşmış olmayacaklardır.
4. Arap kabilelerinden isteyen Mekkelilerle, isteyenler de Hz. Peygamberle birleşmekte serbest olacaklardır.
5. Hz. Muhammed’in yanından kaçıp da Mekke’ye sığınanlar Müslümanlara iade edilmeyecektir. Ancak Mekke’den kaçıp da Müslümanlara sığınanlar ise Mekke’ye geri iade edilecektir.
6. Bu antlaşma 10 yıl sürecek ve bu süre esnasında asla iki taraf arasında savaş yapılmayacaktır.[3]
Bu antlaşmanın maddelerine bakacak olursak zahirde Müslümanların aleyhine gibi gözükmektedir. Ancak kısa bir süre sonra bu antlaşma Müslümanların lehine dönüşmüş ve bu barış antlaşması Müslümanlar için birçok fethin başlangıcı olmuştur. Müslümanlar bu antlaşmaya sadık kalmış; antlaşmadan sonra Müslümanların sayısı hızla artmış ve İslamiyet Arap yarımadasına yayılmıştır.
Çünkü bu barış antlaşması insanların sakin kalmalarına ve sükûnet içerisinde düşünmelerine vesile olmuş ve aklıselimle hareket etmelerine yol açmıştır. Böylece İslam’ın güzelliklerini görüp idrak ederek İslam’ı tercih etmeleri kolaylaşmıştır. Mekkeli savaş dâhisi Halid b. Velid ve siyasî dâhi olan Amr b. As bu dönemde İslam’ı tercih etmişler ve Müslüman olmuşlardır.
İslam tarihinde meydana gelmiş olan bu antlaşmadan şu ibretli hakikatleri çıkarmamız mümkündür:
1. Bu antlaşma ile Mekkeliler, Medine-i Münevvere’de Hz. Peygamber’in kurmuş olduğu İslam devletini itiraf etmiş/kabul etmiş oluyorlardı.
2. Bu antlaşma Hz. Peygamber ve Müslümanlar için açık bir fetih olmuştur. Zira bu antlaşma birçok fethin başlangıcı olmuştur.
3. Bu antlaşma sayesinde Müslümanlar, İslam davetini daha huzur ve güven içerisinde yayma imkânını bulmuşlardır.
4. Yüce Allah, “…hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için iyi, hoşunuza giden bir şey de hakkınızda kötü olabilir. Allah bilir, siz bilemezsiniz.”[4] buyurmaktadır. Dolayısıyla Hudeybiye antlaşması, maddelerine bakıldığında zahiren Müslümanların aleyhine gözükmesine rağmen sonuç itibariyle Müslümanların lehine dönmüştür.
5. Yukarıdaki ayette de ifade edildiği gibi gerçeği ancak yüce Allah bilir. Dolayısıyla onun emrine kayıtsız şartsız itaat etmek gerekir.
6. Nitekim Allah Resulü Hz. Muhammed (s.a.v) Allah’ın ilminin niceliğini çok iyi bildiği için hayatı boyunca her hususta Allah’ın emrine itaat etmiştir. Şartlar ne olursa olsun asla tereddüde düşmemiştir.
7. Müslümanların da Allah ve Resulünün emrine uymaları, kayıtsız şartsız Allah ve Resulünün emirlerine itaat edip hükümlerine razı olmaları gerekir. Zira iman da bunu gerektirir. Bediüzzaman’ın dediği gibi “iman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül de saadet-i dareyni gerekli kılar.”[5]
8. Hz. Peygamber (s.a.v), inananlar için en güzel örnek ve rehberdir. Müminlerin hayatlarında onu rol model edinmeleri gerekir.
9. Bir antlaşma yapıldığı zaman müminler yaptıkları antlaşmaya sadık kalırlar. Antlaşmayı bozan ilk taraf olmazlar.
10. Müslümanlar bu antlaşmadan önce birçok savaşta muzaffer olmuşlardı. Buna rağmen bu barış antlaşmasının Allah tarafından “Feth-i Mübin” olarak nitelendirilmesi, asıl olanın maddî değil manevî fetih, yani gönüllerin fethedilmesi olduğunu göstermektedir.
Netice olarak diyebiliriz ki, yardımın Allah’tan geleceğine kesin olarak inanmalıyız. Bizler de daima gönülleri fethetmek için maddî manevî bütün imkânlarımızı kullanarak Allah’ın dinine hizmet etmeliyiz. İnancımızı kaybetmemeli; zahiren olumsuz görünen şeylerin arkasında hayır olabileceğini unutmamalıyız.
Mehmet SOYSALDI- NEVÜ İlahiyat Fakültesi, Temel İslam Bilimleri Bölüm Başkanı, msoysaldi@gmail.com
[1] Fetih, 48/1.
[2] Fetih, 48/18.
[3] İbn Hişam, es-Siretü’n-nebeviyye, Beyrut, 1971, 3: 332; İbn Sa’d, et-Tabakatü’l-kübra, Beyrut, 1978, 2: 97; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 4: 325; Taberî, Tarihu’l-ümemi ve’l-mulûk, Beyrut, ts., 3: 79.
[4] Bakara, 2/216.
[5] Bediüzzaman, Sözler, İstanbul, 2012, 341; Mehmet Soysaldı, Asr Suresi Işığında İnsanlığın Kurtuluş İlkeleri, Ankara, 2019, 45-54.