İLMİHAL- TİCARET (2)

Zaman zaman şöyle bir soruya muhatap oluyoruz: “Kadınlara cuma namazı farz olmadığına göre, cuma saatinde kadınların alışveriş yapmaları nasıl olur?”
Cuma saatinde kadınlarla ve kendilerine cuma namazı farz olmayan çocuklarla, yolcularla alışveriş yapmak caizdir. Ancak o gün Müslümanların bayramıdır ve o gün günlerin en şereflisidir. Müslümanlar büyük bir coşku ve heyecanla fevc fevc camilere koşuşurken, dünyalıkla meşgul olmak, o manevî havayı teneffüs edememek ciddi bir mahrumiyettir. Onun için o saatte alışveriş yapmaları caiz olanlar da bu cevaza göre değil, faziletli olana rağbet etmeli, o güne, o saate hürmetli ve saygılı olmalı, camilerde namaz kılınırken, hutbeler okunup dualar yapılırken onlar da evlerinde Kur’an tilaveti, dua ve niyazlarla meşgul olmalı, öğle namazlarını kılıp, kulluk vazifelerini yerine getirdikten sonra yeniden işlerinin başına dönmelidir.
Yukarıda da ifade edildiği gibi Allah’a kulluktan, ibadet ve taatten alıkoyan bir ticaret, kişi için yeterli bir musibettir. Gerçek yiğitlik, dünyanın alâyişine aldanmamak, geçici dünya nimetleri için, cennetin ebedî nimetlerinden mahrum olmamaktır. Gerçek yiğit, nefsin bitmez, tükenmez isteklerine set çekip, şeytanın tuzaklarına düşmeden, kötü çevrenin telkinlerine uymadan, nefsini tezkiye, kalbini tasfiye edip, Allah Teâlâ’nın razı olduğu amellere şitap ederek, O’nun istediği gibi bir kul olmaya gayret eden kişidir. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Bir takım yiğit insanlar vardır ki ne ticaret ne de alışveriş onları Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkor. Onlar kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden (kıyamet gününden) korkarlar. Çünkü Allah kendilerini yaptıklarının en güzeli ile mükâfatlandıracak ve onlara lütfundan fazlasıyla verecektir. Allah dilediğini hesapsız rızıklandırır.” (Nur 24/37-38)
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Mescid-i Nebi’de Müslümanlara hutbe irad ediyordu. O sırada Medine’ye yiyecek yüklü bir kervan geldi. Mescitteki insanlardan büyük bir kısmı dışarı çıkarak kervanı karşıladılar. Bu duruma âlemlerin efendisi, canımız, cânânımız Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem çok üzüldüler. Bunun üzerine Cuma suresinin on birinci ayet-i kerimesi nâzil oldu: “Onlar bir ticaret ve eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp oraya giderler ve seni ayakta bırakırlar. De ki: Allah’ın yanında olan, eğlence ve ticaretten daha hayırlıdır. Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır.” (Cuma 62/11)
Buhari, Müslim ve bir kısım hadis mecmualarında anlatıldığına göre Medine’de şiddetli bir kıtlık oldu. Böyle bir zamanda Abdurrahman bin Avf radıyallahu anh’ın yiyecek yüklü büyük bir kervanı Medine’ye geldi. O zamanlar bir ticaret kervanı geldiğinde def çalarlar, davul çalarlar bir nevi şenlik yaparlardı. Böylece kervanın geldiği de duyulmuş olurdu. Ayet-i kerimede geçen “eğlence” bu olsa gerek. Sahabe hutbe okunurken dışarı çıkmakta bir beis olmadığını zannetmişlerdi. Bu durum biz Müslümanlar için de kıyamete kadar bir uyarı olmuş oldu. Şartlar ne kadar kötü olursa olsun, kulun ibadet ve taatten uzak kalamayacağı, dünya malının, dünya meşgalelerinin Müslümanı ibadetten alıkoymaması gerektiği bu ayet-i kerime ile bildirilmiş oldu.
Çarşı ve pazarlar şeytanların en yoğun olduğu faaliyet alanlarıdır. İnsan fıtratında mala mülke, makam ve mevkie, riyasete karşı bir zaaf vardır. Şeytan, insanların bu zayıf yönlerini çok iyi bilmektedir. Onun için çarşı ve pazarlar, makam ve mevkiin, riyasetin sözü edildiği, mücadelesi yapıldığı yerler kendisi için en verimli mekânlardır. O mekânlar en iyi netice alacağı mekânlar olduğu için böyle yerleri asla ihmal etmez. En kabiliyetli, en şedid, en azgın avanesini buralarda görevlendirir.
Tarihî hadiselere baktığımız zaman en büyük kıtallerin, mal ve riyaset hırsından meydana geldiğini görürüz. Öyle ki, bu yüzden evlat babasını, babası evladını, kardeş kardeşi, hanımı kocasını öldürmüş, nice masum insanlar da, bu hadiseler içinde telef olup gitmişlerdir. Onun için Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu konuda Müslümanları defaatle uyarmış, onları mal ve riyaset fitnesinden sakındırmış, çarşı ve pazarlarda çok dikkatli olmaları, şeytanın tuzaklarına düşmemeleri için ikaz etmiştir. Diğer taraftan zalim yöneticilerden uzak durulması, onlara yardımcı olunmaması, onlara boyun eğilmemesi, onların verdikleri memuriyetlere, makam ve mevkilere aldanarak geçici dünya alâyişine tamah edilmemesini şiddetle tavsiye etmiştir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “Elinden geldiğince çarşıya ilk girenlerden ve son çıkanlardan olma. Çünkü orası şeytanın savaş alanıdır. Onun sancağı orada dalgalanır.” (Müslim)
Zalime yardımcı olmak şöyle dursun, onlara meyil edilmesi bile zemmedilmekte ve bu hususta Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Zalimlere meyletmeyin. Aksi halde size ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra da size yardım edilmez.” (Hud 11/113)
Bu ayet-i kerimenin tefsirinde merhum, mağfur, arif-i billah, büyük Allah dostu Mahmut Sami Ramazanoğlu kuddise sırruh şöyle yazıyor: “Ayet-i celilede zalimlere yaklaşmak ve herhangi bir hususta onlara destek olmak nehyolunmuştur. İki yüzlülükle onlara methiyelerde bulunmak, sözlerine ve amellerine rıza göstermek, onlarla sohbet etmeyi, muaşerette bulunmayı arzu etmek, onların fani varlıklarından gözlerini çekememek, nail oldukları aşağılık dünyalıklardan dolayı onlara gıpta etmek, onlara tazimle eğilmek, kalemlerini açıp, hokkalarını hazırlamakla da olsa yardımcı olmak, kalem ve kâğıt vermek, arkalarında yürümek, onların ziynetleri ile ziynetlenmek, hareketlerini benimsemek, giydikleri gibi giyinmek, onlara benzemeye çalışmak, elbiselerini dikmek, başlarını tıraş etmek de zalimlere destek olmak mefhumu içine dâhildir.” (Yunus ve Hûd surelerinin tefsiri)
Kişinin kendi nefsine, aile efradına yaptığı zulümlerden biri de haram kazanmak, haram yemek ve çoluk çocuğuna haram yedirmektir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu gibi kişileri, kötü tacirleri kınamış helal haram sınırlarına dikkat eden, şüphelilerden sakınan dürüst tacirleri de medh ü sena etmiştir. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “Güvenilir ve dürüst tacir; peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraber olacaktır.” (Tirmizî)
Rifa’a bin Rafi radıyallahu anh şöyle bir rivayette bulunmaktadır: “Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’le namazgâha çıktım. Orada insanları alışveriş yaparken görünce şöyle seslendi: Ey tüccar topluluğu! Başlarını kaldırıp ona baktılar ve kulak verdiler. Şöyle buyurdu: Kıyamet gününde Allah’tan korkup yeminine bağlı kalanlar ile doğruluktan ayrılmayan tüccarlar hariç, diğer tüccarlar birer facir olarak dirileceklerdir.” (Tirmizî)
Ticaretle meşgul olanlar:
1- Helal kazanır,
2- Kazandığını meşru yerlerde kullanır,
3- Kazancının fazlasını Allah yolunda tasadduk eder,
4- Haram ve şüphelilerden sakınır,
5- Cimrilik yapmaz,
6- Borç isteyenlere karz-ı hasende bulunur,
7- Yaşantısında lüks ve israftan kaçınır ise ağniya-yı şakirinden, Allah’ın sevgili kullarından olur.
Selef-i salihîn:
1- Asla harama yaklaşmazlar,
2- Şüphelilerden şiddetle sakınırlar,
3- Mubah olanlardan kifayet miktarı faydalanırlardı.
Onlar Allah Teâlâ’yı görüyormuş gibi ibadet eder, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetine sımsıkı sarılırlardı.