HEZARFEN ŞEYH İBRAHİM ETHEM EFENDİ

Babasından öğrendiği ebru sanatını en iyi uygulayandı. Sanatını görüp takdir eden Padişah Abdülaziz, kendisini görmek ister. Saraya gelen Edhem Efendi’nin yanında ufak tefek kalınca; “Bunları bu adam mı yapıyor?” sözleriyle hayretini gizleyememiştir.
Fen ve sanat ustası olan Hezarfen(*) Edhem Efendi, “Bir gün, Süleymaniye’deki Şeyhülislam Kapısına kestirmeden yürüyerek çıkarken, Tahtakale civarında dökümle uğraşan bir Ermeni ustanın, elindeki semaverin üst kısmını bir türlü yerine uydurup kaynatamadığını görür ve durup bakar. Dükkandaki çırak, ustasına; birinin kendilerine baktığını işaret edince, zaten sinirlenmiş olan usta, Ermenice: “Bırak şu eşeği!” der. Bu lisanı bildiği için söyleneni anlayan Edhem Efendi daha da yaklaşıp Türkçe olarak: “Yapamadığınız nedir?” diye sorar ve cübbesini çıkartıp o işi hemen halleder. Sevinen usta öpmek için eline sarılınca, Edhem Efendi onun eline bir tokat vurarak kendi elini çeker ve Ermenice: “Bırak şu eşeği!” cevabını verir. Utancından ne yapacağını şaşıran usta, Efendi’nin ayaklarına kapanmak ister, fakat o mani olur.
19. ve 20. Yüzyılın meşhur ebrucuları (**) arasında istisna bir yeri olan Edhem Efendi, Özbekler Dergahı Şeyhi olarak bilinir. Özbekler Dergahı’ndan biraz bahsetmek icap ederse şöyle; isminden de anlaşılacağı gibi Özbek Türkleri tarafından kurulmuştur. Dergah Hacca giden Türkistanlıların uğrak yeridir.
Bir defasında Hacca giderken Üsküdar’da konaklayan Türkistanlıları görünce Padişah sorar: “Bunlar kim?”. Haklarında gerekli bilgiyi öğrenince yanlarına varır, hoş-beşten sonra Sultantepe’nin eteğini göstererek; “Burayı size veriyorum.” der. Onlar da orayı dergâh olarak tanzim ederler.
Özbekler Tekkesi’nin Milli Mücadele tarihimizde de önemli bir yeri vardır. Milli mücadeleye katılmak isteyenlerden asker veya sivil mühim şahsiyetlerin birçoğu, İstanbul’daki son gecelerini burada geçirirler ve ertesi sabaha karşı Samandıra üzerinden yola çıkarlardı. İşgal kuvvetlerince anlaşılmadığından bu işi hep yaptılar.
Sıra dışı dergahlık vazifesi gören Özbekler Tekkesi ve yine sıra dışı şeyhlik ortaya koyan Hezarfen Edhem Efendi’nin yeterince tanınmamasını, eksiklik olarak görüp İlkadım Dergisi okuyucularına, dolayısıyla Türkiye kamuoyuna tanıtmayı görev bildim.
Şeyh olarak yürüttüğü vazifenin dışında, Fen ve sanat tarihimizde Edhem Efendi’nin ciddi yeri olmasına rağmen, gereken ilginin gösterilmeyişini eksiklik sayıyorum.
HAYATI
Şeyh Sadık Efendi’nin oğlu Edhem Efendi, 1829’da İstanbul Özbekler Tekkesinde (Üsküdar) dünyaya gelmiştir. İlk tahsilini mahalle mektebinde yaparken, aynı zamanda babası ve amcasının yanı sıra; Buhara’dan Dergah’a gelen seçkin alimlerden de muhtelif dersler almıştır. Türk, Arap, Fars ve Çağatay dillerine şiir yazacak kadar vakıftı. İlerlemiş yaşına rağmen merak sardığı hat sanatını Çarşambalı Arif Bey’den icazet almak suretiyle halletmiştir.
Onun fen ilimlerine bilhassa hendese ve kozmografyaya olan fazla merakından dolayı meşhur matematikçimiz Salih Zeki Bey (***) ve Galip Paşa, Hocaefendi’yi sık sık ziyarete gelirlermiş.
Edhem Efendi, Şeyhlik makamını oğlu Sadık Efendiye bırakarak, büyük bir erdemlilik örneği gösterdi. Kendisi de ibadet haricindeki vaktini, ilim ve sanata hasretmiştir.
Doğramacılık, marangozluk, oymacılık, hakkaklık, mühürcülük, makinecilik, matbaacılık, tornacılık, demircilik, tesviyecilik, mimarlık gibi fen ve sanatlarda, kabiliyet ve hususi çalışmalarıyla ihtisas sahibi olmuştur. Kitap okumak ve dergahın altındaki iş odasında eserler vücuda getirmek suretiyle vaktini değerlendirirdi. Ebruculuk ise onun en ziyade meziyetlerindendi. Hatta dergâhın birçok ihtiyacını, yaptığı sanat eserlerini satarak temin ederdi. Asalakvâri anlayışı hiç kabul etmezdi. Zaten Hezarfen ismini de bu çok fazla meşguliyet kesbettiği işlerden dolayı almıştır.
1869 yılında Mithat Paşa tarafından Sultanahmet Sanat Enstitüsü Müdürlüğüne getirilmiştir. Memleketimizde ilk kurşun boruyu da orada kendisi dökmüştür. Daha sonra “Tamira-ı Aliye Müdürlüğü” ile Hicaz’a gönderilmiş. Kabe’nin ve Harem-i Şerif’in tamirinde vazife almıştır. Son derece mütevazı, hoş sohbet olan Edhem Efendi zamanında, Özbekler Dergahı, ilim ve sanat akademisi olup devrin alim ve sanatkarları ondan feyz almak için ziyarete gelirlerdi.
Dergâhın suyunu kuyudan kendi kendine çeken bir alet yapan Edhem Efendi, 1867 yılında Paris sergisine katılmış ve madalya almıştır. Kendisine bir de “Ocak körüğü” hediye edilmiştir. Almanya’da göndererek takdirname aldığı bir “sünnet makinesi” de zikredilmeye değer.
Merak sardığı okçuluğu en iyi şekilde öğrenerek 93 harbine gidenlere öğreticilik vazifesi yapmıştır.
Dergahta yaptığı bir sandala, gene kendisinin yaptığı “Pervaneli Buhar Makinesi’ni” monte etmek suretiyle boğazda, pervane kuvvetiyle yüzdürmüştür. Pervane ve buhar makinesi plakası hala durmaktadır. Bu çalışmalar tersanede değil dergâhta yapılmıştır. Avrupa’da pervaneli buhar makinesinin 1829’da yapıldığını düşünürsek olayın önemi daha iyi anlaşılır.
Öğrenmede sınır tanımayan Edhem Efendi kendi deyimiyle saatçilik hariç her şeyle ilgilenmiş. Nitekim Hac mevsiminde dergâha gelen bir Hintliden dokuma öğrenmiş, daha sonra nadide Hint kumaşları dokumuş, saraya da hediye etmiştir.
Eserlerinden elde kalan pek az bir kısmı, bugün torun çocuklarının oturduğu ve vakıflar idaresinin malı olan Üsküdar Özbekler Tekkesi’nde muhafaza olunmaktadır. Eserlerinin bulunduğu dolabın üstünde kendinin yazdığı şu beyit bulunmaktadır: “Nakışlar dolapta saklıdır, yapan da toprakta gömülüdür”.
Realist resim cereyanının bizdeki öncülerinden olan Zekayi Paşa, Meşhur Washington sefiri (büyükelçi) merhum Münir Ertegün’ün dedesi olan Edhem Efendi’nin sohbetlerine devam eder. Bir gün dikkatle kendine baktığını görünce: “Niçin dikkatli bakıyorsun” der. Zekayi Paşa; “Efendim resmini yapacağım da ondan, özenle bakıp evde çizeceğim” diyor, “O halde burada çiz” der. Oracıkta tek resmi olan fotoğrafı çizer.
8 Ocak 1904 Cuma gecesi, yatsı namazı arasında üç ihlas, bir fatiha okunurken “amenna ve saddakna” (inandık ve tasdik ettik) dedikten sonra secdeye kapanan ve bir daha kalkamayan Edhem Efendi ertesi gün Dergah’ın haziresine defnedilmiştir.
Toplumun bütün kesimine büyük örneklik sergileyen; özellikle Tekke ve Zaviyelerin; müdavimlerinin eleştirildiği günümüzde, herkesin bu dergâhtan ve Şeyh’ten (Hezarfen Ethem Efendi) ibret alması gerektiğine inanıyorum.
Dönemine ve günümüze yol göstericilik yapan bu büyük zâta Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum.
____________________…._____________________________
* Hezarfen: Farsça kökenli bir sözcük. Hezar, Farsça; bin anlamına gelir. Hezarfen ise bin fenli (bilimli) yani elinden çok iş gelen, birçok bilimden anlayan anlamına gelir.
** Birçok ebru sanatçısının hocası ve idolü olan Edhem Efendi’nin bu sanatıyla ilgili daha çok bahsetmek gerekir. Fakat sayfamızın durumunu da dikkate alarak ancak bu kadar ifade edebildim. Bu hususu resmi yerine ebrularından örnek koymak suretiyle telafi edelim düşüncesindeyim.
***Salih Zeki: Cumhuriyet döneminde Avrupa’ya gönderilen meşhur matematikçilerimizden olan Salih Zeki, bayan yazarlarımızdan Halide Edib’in de ilk eşidir.
Kaynaklar: 1. Türk Sanatında Ebru: M. Uğur Derman, Akbank’ın Bir Kültür Hizmeti: 1977/İst. s.S32-40
2. İslam Ansiklopedisi (TDV) 10. Cilt Edhem Efendi Maddesi