HADİS İKLİMİ / Ne Kimse Senden İncinsin Ne Sen Bir Kimseden İncin!

HADİS İKLİMİ / Ne Kimse Senden İncinsin Ne Sen Bir Kimseden İncin!

Hazret-i Peygamber aleyhisselam Tâif’te taşlanıp hakaret gördüğünde melekler: “Ey Allah’ın Resulü! Dilersen şu iki dağı birbirine çarpıp buranın zalim halkını helâk edelim.” demişlerdi.

Ancak o âlemlere rahmet olarak gönderilmiş olan yüce Peygamber, meleklerin bu teklifini kabul etmediği gibi şefkat ve merhamet duyguları içerisinde mübarek yüzünü Tâif tarafına çevirdi ve ahalisinin hidayet bulmaları için dua eyledi. (Buhârî; Müslim)

“İnsana günah olarak Müslüman kardeşini küçük görmesi yeter…” (Müslim)

“Size iyilik yapanlara karşı iyilik yapmak, fenalık yapanlara da fenalık yapmak meziyet değildir. Asıl meziyet, size fenalık yapanlara karşı aynı şekilde mukabelede bulunmayıp iyilik yapabilmektedir.” (Tirmizî)

“Rahmanın has kulları yeryüzünde vakarla yürüyen, cahiller onlara laf attığı zaman ‘selâm’ deyip geçen kullardır.” (Furkan, 63)

Rahmanın kulları; O merhameti bol olan Rahmânın kulları yeryüzünde mütevazı olarak, tevazu sembolü olarak yürürler. Allah’a kul-köle olarak onurlu, ama mütevazı, aziz ve şerefli ama Allah karşısında boynu bükük olarak, insanlara karşı asla tepeden bakmayan, zalim olmayan, ama yaşadığı hayatta Allah’a kulluktan asla taviz vermeyen yiğitler olarak yürürler. Yeryüzünde yürüyüşleri mülayim ve mütevazıdır. Zorba, mağrur, kibirli, kaba ve haşin değillerdir onlar. Kendilerinden, yollarından, dinlerinden emin, sükûnet ve vakarla yürürler. Etraflarına asla sıkıntı vermezler, eziyet vermezler.

Cahiller onlara sataştıkları zaman selâm derler, geçerler. Onlara uymazlar, onlara bulaşmazlar ve selâm derler, geçerler. Onların cahilce sözlerinden, sataşmalarından da incinmezler. Ayrılırlar onlardan, ama ayrılırlarken de onları selâmı yani İslâm’ı, teslimiyeti tavsiye ederler.

Yunus Emre de “Bir kez gönül yıktı isen bu kıldığın namaz değil” der.

İslâm’ın güzellikleriyle yetişen bir mü’min, kimseyi kırmaz, incitmez, kimseden kırılmaz ve incinmez.

Şeyh Sâdî’nin naklettiği şu hikâye ne kadar ibretlidir:

“Bir köle, hizmetinde bulunduğu padişaha kızarak yanından kaçtı. Padişah kölenin aranıp bulunmasını emretti. Fakat ne kadar aradılarsa da bulamadılar.

Daha sonra kölenin öfkesi geçti, kendi ayağıyla geldi. Bu sefer padişah cellâda emredip:

“Şunun kanını dök!” dedi.

Kana susamış merhametsiz cellât, susamış insanların diline benzeyen hançerini çıkardı. O sırada köle muzdarip, yaralı gönlünden kopan şu sözleri söyledi:

“Allah’ım, ben kanımı padişaha helâl ettim. Senelerce onun sayesinde saadet ve bolluk içinde yaşadım. Onun devleti sayesinde dostlarımın istediği gibi vakit geçirdim. Yarın benim kanım için azaba uğrayıp da düşmanları sevinmesin!”

Padişah kölesinin bu sözlerini işitince öfkesi aniden sakinleşti. Kölenin başını, gözünü öptü. Onun yaralı yüreğini tedavi etti. Kendine danışman olarak tayin etti. Yumuşaklığı ve vefakârlığı sayesinde onu böyle korkunç bir tehlikeden kurtardı.”

İncitmemek ve incinmemekte en mühim hususlardan biri de kusur ve kabahat örtmektir.

İki şeyi unutma:

1. Allah -celle celâlühu-

2. Ölüm

İki şeyi unut:

1. Sana yapılan kötülükler.

2. Yaptığın hayırlar.

Bize yapılan fenalıkları unutmak, affetmek olarak gerçekleştirildiği takdirde bu daha büyük bir fazilettir. Çünkü kul, affede affede ilâhî affa mazhar olur. Ayet-i kerimelerde buyrulur:

“(Resulüm!) Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.” (A’râf, 199)

“Bir iyiliği açıklar yahut gizlerseniz veya bir kötülüğü (açıklamayıp) affederseniz, şüphesiz Allah da ziyadesiyle affedici ve kadirdir.” (Nisâ, 149)

“… Allah’ın sizi affetmesini istemez misiniz? …” (Nûr, 22)

İbni Ömer radıyallahu anhuma anlatıyor:

“Bir adam Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek: “Hizmetçiyi ne kadar affedeyim?” diye sordu. Aleyhissalatu vesselâm Efendimiz susup cevap vermedi. Adam tekrar:

“Ey Allah’ın Resulü! Hizmetçimi ne kadar affedeyim?” diye sordu.

Bu defa Fahri Kâinat Efendimiz (kesretten kinaye olarak):

“Her gün yetmiş defa affet!” cevabını verdi. (Ebu Dâvud; Tirmizî)

Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri buyurur:

“Rabbine karşı daima edebi muhafaza et! Hâdiselerin, Cenâb-ı Hakk’ın takdiriyle meydana geldiğini unutma. Arada vasıta olan ne varsa, sadece birer izafi sebeplerden ibarettir.”

Büyükler ne buyurmuş:

İnsanlar arasında kendini bilenler, şu üç vasfa sahip olanlardır:

1. Rüzgârı bile incitmeyenler,

2. Kendi ad ve sıfatlarını söylemekten edeb edenler,

3. Allah’ın yarattıklarına merhamet ve şefkat ile bakanlar.

Hâsılı incitmeme ve incinmeme hususunda kalbî seviyemiz: “Seni öldürmeye gelen sende hayat bulsun.” düsturunu gerçekleştirebilecek bir kıvamda olmalıdır.

Cenâb-ı Hak, bu yüksek hâli, yani ince, zarif ve rakik bir gönle sahip olabilmeyi cümlemize nasip etsin. Âmîn.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.