HADİS İKLİMİ- Korkaklık ve Cesaret

Ebu Hureyre, Resulullah’ı (sav) şöyle buyururken işitmiştir: “Bir kişide bulunan (huy)ların en kötüsü, aşırı cimrilik ve şiddetli korkaklıktır.” (Ebu Davud)
Aslında korku ve cesaret insandaki fıtri duygulardandır. Bazı insanların fıtratında cesaret duygusu daha ağır basarken, bazılarının fıtratında da korku duygusu daha baskın olabilir. Yaratılıştan gelen bu duyguları kontrol etmek ya da etmemek insanın elinde olan bir durumdur.
Önemli olan bu duyguyu kontrol altında tutabilmek ve korkulara yenik düşmemektir. Korku duygusunu eğitmeyip bu duygusuna yenik düşen insanın kişiliğinde korku hâkim olur ve insan hayata karşı korkak bir tutum içerisine girer. Korkaklık kendisi için kaçınılmaz olur. İnsan için normal bir duygu olan korku, ruhi bir zaaf haline gelir. Bu itibarla korkaklık, gayretsizlik, hamiyetsizlik, kişilik zafiyeti gibi insan onuruna yakışmayan ve onun alçaklıkla damgalanmasına yol açan sonuçlar doğurabilir. Bu ise Müslüman’a yakışan bir durum değildir.
Müslüman güçlü bir kişiliğe sahip olmalıdır ki inandığı değerleri koruyabilsin, hiç kimseden ya da hiçbir şeyden korkmaksızın bu değerlerin arkasında durabilsin. Müslümanlara haklarını, inanç ve değerlerini koruyup savunma, düşmana karşı koyma konularında cesareti teşvik edip erdem olarak sunan Allah Resulü, korkarak savaş meydanından kaçmayı insanı dünya ve ahirette hüsrana uğratan şeyler arasında saymıştır. Korkaklığın insanlar hakkında en kötü ve alçaltıcı huylardan olduğunu ifade etmiş ve şöyle buyurmuştur: “Bir kişide bulunan (huy)ların en kötüsü, aşırı cimrilik ve şiddetli korkaklıktır.” Allah Resulü yaptığı dualarında Allah’a sığındığı sıkıntılı durumlar ve kötülükler arasına korkaklığı da katmıştır.
Hayatta pek çok şey insan için korku sebebi olabilir. İnsanın en çok korktuğu şeylerin başında sahip olduklarını kaybetme duygusu gelir. Korku bazen de insan için bir imtihan vesilesidir. Allah, kullarını korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek denediğini bildirmiş ve bunlara karşı sabredenlere de mükâfat vaat etmiştir.
Bazı korkular ise aslında şeytanın tuzaklarıdır. Örneğin şeytan insanı bazen fakirlikle bazen de kendi dostlarıyla korkutur. Allah ise bu korkularını yenenlere karşılık olarak kendi katından mağfiret ve bol nimet vaat etmiş, mümin olanın sadece Allah’tan korkması gerektiğini bildirmiştir.
Düşman korkusu da insanın önemli korkularındandır. Bu korku Müslümanı düşmanla savaşmaktan alıkoyan bir korku haline geldiğinde tehlikelidir. Müslüman’ın düşman korkusu ancak onu düşmana karşı tedbir almaya yönlendiren bir kaygı olabilir. Nitekim Kur’an’ da müminlerin düşmana karşı nasıl tavır takındıkları şöyle anlatılır: “Onlar öyle kimselerdir ki insanlar onlara, ‘(Düşmanınız olan) İnsanlar size karşı ordu topladılar. Onlardan korkun! ‘ dedikleri zaman bu onların imanını artırdı ve ‘Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!’ dediler.” (Âl-i İmran, 173)
Müslüman için savaşmanın neticesi iki güzellikten (zafer yahut şehitlik) biridir. Nitekim bu inanç bizim kültürümüzde de “Ölürsem şehit, kalırsam gazi olurum.” şeklinde dillendirilmiştir. Kur’an’da savaştan ve düşmandan, Allah’tan korkar gibi hatta daha fazla bir korkuyla korkmak eleştirilmiş ve dünya menfaatinin önemsizliği, Allah’tan korkanlar için ahiretin daha hayırlı olduğu, kimseye kıl payı kadar haksızlık yapılmayacağı hatırlatılmıştır.
Cesaret, şecaat ve yüreklilik! Korku anında kalp kuvveti ile metanetini sürdürmek, dini ve dünyevi hukukunu korumak için canını dahi verecek derecede gösterilen yiğitliktir. Dehşet veren bir hadise anında ve olağanüstü haller karşısında sabır ve sebat göstererek soğukkanlılığı koruyup endişeye kapılmadan sakin bir şekilde hareket etmektir. Müslümanda bulunması gereken ve en çok da ona yakışan vasıflardır bunlar.
Korkuyu olduğu gibi cesareti de besleyen yahut zayıflatan faktörler söz konusudur. Sahabenin cesaretlerini zirve noktasına taşıyan faktör de onların sarsılmaz imanlarıdır. Korku ve cesaret sadece savaştan kaçmak ya da savaşta yüreklilik göstererek savaşmaktan ibaret değildir. Önemli olan insanın hataya karşı korkak yahut cesur olup olmaması ve bu duygularını doğru yönlendirmelerle doğru yerlerde kullanabilmesidir. Örneğin Hz. Ebu Bekir’in açlıktan korkarak evlatlarını öldüren bir toplum içerisinde tüm malını infak etmesi, ileri derecede bir cesaret örneğidir. Her ne olursa olsun yanlışlar karşısında cesurca, yüreklilikle hareket edip hakkı savunmaktan kaçınmamak cesaret değil de nedir?
İnsanın korktuğu, korku sebebi olarak gördüğü her şeyi Cenab-ı Allah yaratmıştır. Allah istemedikçe ve izin vermedikçe insanın korktuğu hiçbir şey insana zarar vermez. Müslüman bunun bilincinde olarak hareket etmeli ve korkularına yenik düşmemelidir.