GÖKLERİN ÇEKTİĞİ KARTAL

Sultan 2. Abdülhamid’in iktidara gelişi 19. Yüzyılın sonlarına doğru ve dünyanın paylaşılmasına varacak olan emperyalizmin genel yükselişinin başlangıçlarına denk düşer. O insanlık tarihinin en hızlı geçiş dönemlerinden birinde, Osmanlı gibi, tarihinin belki de en karmaşık dönemini yaşayan bir devletin başındaydı.
Bu karışık dönemde otuz üç sene süren saltanatı esnasında devletin çatısını ayakta tutmak için eşsiz bir gayret göstermesinin yanında, tarih okumak, ata binmek ve marangozlukla uğraşmak da Sultanın hususi merakları arasındaydı. Her sabah erken kalkar, banyosunu yapar, namazını kıldıktan sonra banyo dairesinde bulunan bir kanepenin üzerinde güneş doğuncaya kadar tesbihatına dalardı.
İnsan olarak Abdülhamid, sarayın dışından göründüğünün tersine, son derece yumuşak huylu, halim selim, konuştuğu zaman hikmetli konuşan, karşısındaki insan düşmanı dahi olsa onu etkileme kabiliyetine sahip bir kişilik olarak çıkar karşımıza. Aynı zamanda son derece zeki ve hazır cevap olmasına rağmen ancak uzun ve derin bir düşünme sürecinin ardından ve karşısındakinin görüşlerini iyice anladıktan sonra kendi fikrini açıklayan, sonuna kadar ihtiyatlı bir padişah.
İşte büyüklüğe, uyanıklığa şahsi his ve kaprislerin önüne geçerek iş yapmaya muazzam bir timsal. İnsanları ve liderleri büyük yapan fevkalade hallerde gösterdikleri cesaretlerdir. Yıldız Camii’nin avlusunda o büyük patlamada Osmanoğluna yaraşır bir şekilde olayı soğukkanlılığını asla yitirmeden sükûnetle dimdik beklemişti. Telaşa ve paniğe kapılan yetkilileri de “Korkmayın” diye yatıştırıp gerekli emirleri verdikten sonra sert ve vakur adımlarla saltanat arabasına yönelmişti. Patlamadan ürkmüş olan atlarının dizginini eline alarak arabasıyla dörtnala Yıldız Sarayı’nın yolunu tutmuştu. Kendisine suikast yapan Jorris’i de affederek ve cebine 500 altın harcırah koyarak bu defa kendi bendesi olarak Avrupa’ya iş başına göndermişti. Soğukkanlı Sultanımız’ın insan kaynakları meselesine bakışına dair minik bir örnek sadece.
“Bizim için duadan başka elden ne gelir?” diyerek, gözaltında tutulduğu yerde Çanakkale zaferimiz için Buhari Şerif hatmeden, işin sonucunun Allah katında olduğunu idrak eden Sultan… Allah Teâlâ’dan yardım isteyen, yardım sever Sultan… “Bizim için hiç uyumamak, daima müteyakkız bulunmak farz-ı ayın olmuştur.” diyerek İslam’ın ve milletimizin durumunu kendi sırtına yükleyen içli Sultan… Bütün malını, mülkünü ve ömrünü devlete, millete ve İslam’a vakfeyleyen dininden taviz vermeyen, dava sancısıyla tutuşmuş eşsiz bir insan…
Abdestsiz yere basmayan, abdestsiz hiçbir belgeye imza atmayan Sultan, abdestin önemini hatırlatır bizim gibi gençlere. O’nun gizemli dünyasını doğru anlayıp keşfetmeliyiz. Onun gizemli dünyası hiç şüphesiz ki bugünümüze ve yarınımıza ışık tutacaktır.
Son sözü Üstad Necip Fazıl’a bırakıyoruz: “Abdülhamid’i anlamak her şeyi anlamaktır!”