BİR NA’TİN HİKAYESİ

BİR NA’TİN HİKAYESİ

Edebiyatımız, Peygamber sevgisini terennüm eden sayısız eserle doludur. Efendimizin doğumunu ve hayatını işleyen mevlidler, onun dış görünüşünü ve ahlaki üstünlüklerini dile getiren hilyeler bu meyanda yazılan müstakil eserlerdir. Bunun dışında Osmanlı’da hemen hemen her şair, Efendimizi övmek ve onun üstün vasıflarını dile getirmek için şiirler yazmıştır. Peygamber Efendimizi övmek ve onun üstün vasıflarını anlatmak için yazılan bu şiirlere na’t denir. Şairler na’t yazmayı kendileri için af ve şifa vesilesi olarak görmüşlerdir. Nitekim Ka’b bin Züheyr hayatı boyunca Müslümanları hicvetmiş, İslam’a ve Müslümanlara karşı pek çok suç işlemiş birisiydi. Bu sebeple hakkında öldürülme emri vardı. Mekke fethedildiğinde Ka’b kaçmaya başlamıştı. Kardeşi Büceyr Müslüman oldu ve kaçmanın değil, ancak Efendimize teslim olmanın kendisini kurtaracağını, yazdığı bir mektupla Ka’b’a bildirdi. Başta, kardeşinin bu mektubuna da kızan Ka’b, daha sonra gerçeği görerek pişman oldu. Bu pişmanlıkla ve Efendimiz için yazdığı “Bânet Suad” isimli kasidesiyle Medine’ye geldi. Kelimeyi şehâdet getirerek Efendimizin huzurunda Müslüman olan Ka’b, daha sonra kasidesini okudu. Efendimiz çok memnun olup üzerindeki hırkayı Ka’b’a hediye etti. Onca suç işlemiş olan Ka’b, Müslümanlığı kabul ile affa, yazdığı na’t ile de iltifata mazhar oldu. Bu hadise Müslümanlar için de bir ümit kaynağı oldu. O’nun sevgisinin ve methinin hürmetine mahşer gününde günahlarının affını uman, Efendimizin şefaatine ve iltifatına mazhar olmayı ümit eden Müslüman şairler, en güzel şiirlerini O’nun (s.a.v.) için yazdılar.

Efendimiz için yazılan na’tlar, yazan için nur ve şifadır. Rivayet edildiğine göre İmam Busîri, ömrünün sonlarına doğru felç geçirmiş ve yatağa mahkûm hale gelmişti. Mescitlerden ve ilim meclislerinden uzak düşmenin teessürünü kalbinde hissediyordu. Bu minvalde günleri geçerken Efendimiz için güzel bir na’t terennüm etti. O gece rüyasına teşrif eden Efendimiz (s.a.v.), kendisi için yazdığı kasideyi okumasını istedi. İmam Busîri “Efendim, ben sizin için çok kasideler yazdım, hangisini emir buyurursunuz?” deyince âlemlerin Efendisi yeni bitirmiş olduğu kasidesinin ilk beytini okudu. İmam Busîri kasideyi okurken Efendimiz memnuniyetle dinledi. Kaside bitince eli ile İmam Busîri’nin bütün vücudunu sıvazladı. Bir diğer rivayete göre ise Efendimiz hırkasını İmam Busîri’nin üzerine örttü. Heyecanla uykudan uyanan hazret, vücudunda felçten eser kalmadığını görünce şaşırdı. Abdest alıp sabah namazı için mescide giderken yolda karşılaştığı bir derviş, Efendimiz için yazdığı kasideyi kendisine vermesini istedi. İmam Busîri “Ben çok kaside yazdım. Hangisini istiyorsun?” diye sual edince “Bu gece Efendimiz’in huzurunda okuduğun ve onun vesilesi ile felçten kurtulduğun kasideyi ver.” cevabı karşısında İmam Busîri’nin şaşkınlığı daha da artmıştı. Çünkü gördüğü rüyayı henüz kimseye anlatmamıştı… Bir muhabbet çağlayanı olan ve Kasideyi Bürde namıyla şöhret bulan bu na’tin, gönülden okunduğu takdirde şifaya vesile olacağı ümit edilmiş ve Osmanlı’da felçli hastalara okunması adet olmuştu. 

 İmam Busîri’ninkine benzer bir hadiseyi Kemal Edip Kürkçüoğlu da (1902-1977) yaşamıştır. Aslen Urfalı olan, iyi bir tasavvufi terbiye alan Kemal Edip Kürkçüoğlu, kendisini ilmî ve edebî sahada güzel yetiştirmiştir. Mili Eğitim camiasında müfettişlik ve İlahiyat fakültelerinde edebiyat muallimliği yapan, pek çok ilmi-edebi kitap neşreden Kürkçüoğlu aynı zamanda içli bir şairdir. 1970 yılında Efendimiz için na’t yazmaya başlayan şair, rahatsızlanır ve hastaneye kaldırılır. Yapılan tetkikler neticesinde kanser olduğu, kanserin bütün vücudunu sardığı ve kurtuluş ümidinin olmadığı doktorları tarafından dile getirilir. Son günlerini ailesinin yanında geçirebileceğinin ifade edilmesinin ardından çocukları hüzünlü bir şekilde babalarını eve getirirler. Her ne kadar babalarına, hastalığı hakkında bir şeyler söylemeseler de Kemal Bey durumu anlar. El açıp yaradanına iltica eder: “Ya Rabbi, âlemlerin Efendisi için yazdığım bu na’ti tamamlamamı nasib et. Ona takdim edeceğim bu hediyeyi en güzel biçime getirinceye kadar bana mühlet ver!” Duası müstecâb olan Kürkçüoğlu’nun o güzel na’tini tamamlaması tam yedi yıl sürer. Bu süre içinde kanserden eser kalmaz. Yedi yıl sonra na’tini tamamlayınca, Medine’ye giden mimar arkadaşı Ömer Kirazlıoğlu’na şu ricada bulunur: “Medine’ye ulaşıp Efendimizin huzuruna varınca, ‘Ya Rasulullah, ümmetinden günahkâr Kemal’in size hediyesidir, kabul buyurun’ diyerek hafif bir sesle na’timi huzur-ı Nebi’de okur musun?” Ömer Kirazlığolu arkadaşının arzusunu seve seve yerine getirir. Medine’ye ulaşınca ilk olarak Ravza-yı mutahharaya gider. Efendimizi ziyaret edip huzuru Peygamberîde Kemal Edip Kürkçüoğlu’nun na’tini okur. Edeble huzurdan ayrılıp kaldığı otele döner. Vazifesini ifa ettiğini bildirmek üzere Kemal Edip Kürkçüoğlu’na telefon açar. Telefona evlatlarından biri çıkar ve yaşlı gözlerle şu sözleri söyler: “Babam az önce ruhunu teslim etti…”

Yazdığı na’t hürmetine dünyada şifaya kavuşan Kemal Edip Kürkçüoğlu öyle ümid ediyoruz ki bu güzel hediyesi hürmetine ahirette de Efendimizin şefaatına mazhar olur. Hediyesinin (na’tinin) arzı ile ruhunu teslim edişinin aynı ana denk gelmesi Allahu âlem bu güzel hediyesinin âlemlerin Efendisi tarafından hüsnü kabul ile karşılandığına işarettir. En iyisini Allah bilir. 15 Nisan 1977’de vefat eden Kemal Edip Kürkçüoğlu’nun ruhuna hediye olarak bir Fatiha göndermenizi rica ederken onun bu güzel na’tini de sizlere takdim ediyorum.

DER NA’T-I SULTÂNÜ’L ENBİYÂ

Ebediyyen sevecek cân O’nu, cânân olarak,
Şart-ı peymân olarak, gâye-i îmân olarak,

Tanırım ben yalınız Hazret-i Fahrü’r-Rüsül’ü,
Gönül iklîmine şâhenşeh-i zîşân olarak.

Yeter âyetleri Mevlâ’nın eğer lâzım ise,
Rif’at-i şânının i’lâmına bürhân olarak.

Öyle bir menba’-ı ihsân u keremdir ki, O’na
Katre halinde giden dönmede ummân olarak.

Yüz seren südde-i dergâhına, bir zerre iken,
Feyz alıp dönmede hurşîd-i dırahşân olarak.

Koklayan bastığı meymûn u mübârek hâki,
Nefhasından yitirir kendini sekrân olarak.

Kalır Allah, O’nu hoşnud kılandan hoşnud;
Afvı kâfidir O’nun hüccet-i gufrân olarak.

Yâr-ı gâr eyledi Sıddîk’ı seçip hicrette,
Nesl-i Hâşim var iken mazhar-ı rüchân olarak.

Saldı ün her yana Fâruk O’na îmân getirip,
Fârık-ı hikmet-i mektûme-i Furkân olarak.

“Feseyekfîke hümullâh” ile Zi’n-Nûreyn’i
Kıldı ma’rûf-ı cihân, câmi’-i Kur’ân olarak.

Buldu şân, yattı firâşında Aliyyü’l-Kerrar
Şeh-i merdân olarak, Hayder-i meydân olarak.

Hâtemiyyetle edip kadrini i’lân ebeden,
O’nu gönderdi Hüda âleme sultân olarak.

Ahmediyyetle giren çille-i mîm-i Mecd’e
Ehadiyyette erer izzete pinhân olarak.

Gösterir Hakk’ı gören gözlere âyîne gibi,
Ruh-ı nevvârı tecelligah-i Sübhân olarak.

Zâr ü giryân uyuyub rûyunu rü’yâda gören,
Uyanır neşve-i dîdar ile handân olarak.

Şeb-i mi’râcda sîmâsını seyretti diye,
Kapanır yerlere gök secde-i şükrân olarak.

Can atar her gece Rûhü’l-Kudüs ihrâma girip,
Harem-i muhterem-i kûyuna mihmân olarak.

Bir gören bir daha görsem diye Allah Allah!..
Şaşırır aklını ruhsârına hayrân olarak.

Âteş-i aşkına bin kerre yanıp İbrâhîm,
Görse eylerdi fedâ kendini kurbân olarak.

Tatmayan kevser-i in’âmını İblîs gibi,
Yanacak hasret ü hırmân ile atşân olarak.

İltifâtından uzak düşmesi eyvâh eyvâh!..
İki dünyâda yeter gâfile hüsrân olarak.

O’nun anlattığı tevhîd-i hakîki bir gün,

Saracak âlemi bir seyl-i hurûşân olarak.

O’nun öğrettiği irfân inanın kâfidir,
Beşerin derd-i derûnîsine dermân olarak,

Bize dünyâda emânet bırakıp gittiği din,
Duracak haşre kadar koskoca bünyân olarak.

Ya Muhammed, bana kıl merhamet âvâzı gelir
Her seher sîne-i pür-sûzdan efgân olarak.

Bulurum belki deyip yollara düşsem gözüme
Görünür hâr-ı mugaylan bile reyhân olarak.

Sözlerim dürre döner, feyz alıp kıymet bulur,
O’nu medheyler isem peyrev-i Hassân olarak.

Âdem evlâdının O’ndan daha mümtâzı Kemâl
Dehre bî-şüphe ayak basmamış insân olarak!..

 

HATIRLATMALAR

4 Nisan 1949 Nato’nun kuruluşu

9 Nisan 1588 Mimar Sinan’ın vefatı

10 Nisan 1712 Şair Nabi’nin vefatı

10 Nisan 1845 Emniyet Teşkilatının kuruluşu

10 Nisan 1950 Fevzi Çakmak’ın ölümü

14-20 Nisan Kutulu Doğum Haftası

15 Nisan 1977 Kemal Edip Kürkçüoğlu’nun vefatı

17 Nisan1993 Turgut Özal’ın vefatı

20 Nisan 571 Peygamber Efendimizin (s.a.v) doğumu

21 Nisan 1928 Muhammed İkbal’in vefatı

21 Nisan 1996 Cevher Dudayev’in şehadeti

23 Nisan 1923 TBMM’nin açılışı

26 Nisan 628 Hudeybiye Gazvesi

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.