Asıl Olan Gayedir Vasıta ve Rehber Değildir

Müslüman fertler ve İslami cemaatler olarak tashih edilmesi gereken şu iki şeye çok önem vermemiz gerekmektedir: niyetlerin tashihi ve amellerin tashihi.
Zor zamandan geçiyoruz. Hem de çok zor. Kaos sadece sosyal hayatı ya da dünyanın bir bölgesinde yaşayan insanları kuşatmıyor. Her ferdi, her aileyi, her cemaati, her çalışmayı kuşatmış bir vaziyette. Sanki insanlar usûl ve menzile gidecek güzergah tayininde sıkıntı yaşıyor. İnsanlık bir belirsizlik, kararsızlık, tereddüt içinde bocalamakta.
İnsanlık gayesizlik, usulsüzlük buhranında çabalıyor. Ölçüsüz bir yaşantı, ferdin hayat akışında kargaşa, tavsama, tökezleme ve sapma yaşattığı gibi; insanlığa yol gösterecek oluşumlarda da aynı kargaşa, tavsama, tökezleme ve sapmalar görülüyor, gözlemleniyor.
Gerek fertte, gerek cemiyette maksat ve gaye tam tespit edilememiş, hedef belirlenmemiş olduğu için insanlık ve cemiyet ahlak-ı zemime dediğimiz bencillik, kendini beğenme, büyüklenme, kibir, gösteriş, takiyye, yalan, cimrilik, korkaklık, çıkarcılık, şöhret, makam, mevki, dünyevileşme gibi kötü huylardan arınamamış bir durumda.
Oysa yumuşak huy, doğruluk, cesaret, cömertlik, fedakarlık, ihlas, takva, isar gibi güzel ahlakla donanarak kulluk şuuru alacağımız seviyeli bir eğitime her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.
Böyle bir eğitim hem fertleri hem cemiyeti olgunlaştıracak, pişirecek ve gayesini belirleyecektir. İşte o zaman önümüze çıkan engeller ne kadar çetin olursa olsun fert ve cemiyet emin adımlarla hedefe doğru ilerler. Güzergahta konakların geçiciliğini bilir, kısa tutar konaklamayı. Menzile ulaşmak için yılmak, bıkmak, usanmak olmaz. Böyle bir eğitim her gün kendini yenilettirir, yeni bir heyecan, yeni bir şevk ve aşkla hizmet ederken; olaylar, baskılar, istenmeyen gelişmeler, zulümler ne hedefini şaşırttırır, ne gayesini unutturur. Hizmet mi var? Nimet bilir, külfet değil. Çünkü her hizmet bir nimettir onlar için. Amellere şitab ederler. Gaye Allahın rızasıdır çünkü.
Allah’ın rızası gaye olunca; şartların ve zamanın, anın gerektirdiği vasıtalar elbette kullanılır ve değerlendirilir. Menzile gidilen yolda geçici konaklama yerleri gibidir vasıtalar. Onun için vasıtalarla gayeler birbirine karıştırılmamalı ve vasıta gaye edinilmemelidir.
Büyükler “vusulsüzlük usûlsüzlüktendir.” derler.
Doğrudur.
Vasıtaları ön plana çıkarmak gayeyi unutturur.
Aynı dava için çalışan kardeşler arasında çekişmelere sebep olur. Benlik başlar. Kendi çalışma ve hizmetinden başka hiçbir çalışmayı beğenmez. Takip ettiği usûl ve yoldan başka hiçbir yöntemi kabul etmez. Oysa İslami hizmet yolları o kadar geniştir ki, o kadar çeşitlidir ki, İslam’ın bu zenginliğinden habersizdir. Azim bir hatanın içindedir de farkında değildirler.
İnsana değer kazandıracak şey gayesidir. Eğer bir gayen varsa dertlisin demektir. Derdin sana gayeye ulaşacağın yolu buldurur. Her yolun da bir kuralı, prensibi vardır. İşte o kural ve prensipler ki, insana engelleri tanıyıp, aşmasında yardımcı olur. Her işte ve yolda hedefe ulaşmak için rehbere, yol arkadaşına ve menzile ulaştıracak dava arkadaşına ihtiyaç vardır.
Dert edinilen konu ne kadar değerli ve kıymetli ise, ona ulaşmada o oranda değerli ve kıymetlidir.
Mü’minin en büyük derdi Allah ve Allah’ın rızasına kavuşmaktır. Büyüklerin derdi büyük olur. Mü’min, insanın en üstünüdür. En üstün mü’min de dava adamı olan mü’mindir.
Çünkü dava adamı mü’min, bilmek ve bildirmekten sorumlu olduğunu bilir. İdrak eder ve idrak ettirir. Amel eder ve amel edeceklere sebep olur. Bilir ki, kurtuluşa ermek ve kurtuluşa vesile olmakla sorumludur. Bunun için vasıtalara tevessül eder. Vakıf kurar, vakıf hizmetlerinde yerini alır, medrese kurar veya kurulan medreselerde okur, okutur, okunmasına vesile olur. Hayır cemiyetlerine destek olur. Tasavvufi çalışmalarda bulunmak için tarikatlar vasıtasıyla hedefine ulaşmak ister. Veya siyasi çalışmaları vasıta edinir, gayeye ulaşmak için buralarda hizmete koyulur.
Gayesini bilen kişi gayesine ulaşmanın yollarını arar. Aradığını düşünür. Bunun için bilmek gerekir, okur. Gören gözüyle ve gönül gözüyle okur. Çevreyi okur, dertleri okur, çareyi okur. Eğer bir insan gayesini biliyorsa, o gayeye ulaştıracak yollar nelerdir sorgusuna başlar. Bu sorgunun, sorunun cevabını düşünür, aradığına ulaşmak için azmeder. İşte bu azimdir ki, yola girişin ve iradeyi ortaya koyuşun fiili ifadesidir. İnsanı harekete geçiren gayesidir. Harekette; prensip, yol gösteren, yol arkadaşı… hepsi birer vasıtadır. Kaşgarlı Mahmud’a atfedilen bir söz vardır: “Bilgi olsa söz saptırılmaz, işaret olsa yol saptırılmaz.” diye.
Ölçüleri olan her çalışmada hedefe ulaşmak kaçınılmazdır. Herkes aynı vasıtada olamayacağı gibi, herkesin meşrebi de aynı olamaz. Bir yemek yerken bile damak tadını arayan insanların hizmetlerde meşrep birliğine takılmaları, vasıta aidiyetini aramaları, sadece kendilerini yoldan alıkoymakla kalmaz, gayeye ulaşmak için yol arayanların yolunu da kesmiş olurlar. “Bensiz olmaz” fikriyatı hizmet açısından nasıl tehlikeli ise “Bensiz hiçsin” zihniyeti de İslami hizmetlerde tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır.
Gaye için hizmet çalışmalarına koyulan gruplar, müntesiplerini eğitirken ilmi baş tacı edip ekiplerini tefekküre yöneltmeli, tasavvur ettiklerini kast ederek onlara azimle ve irade sağlamlığıyla fiiliyata geçişin yollarını öğretmeleri gerekir. Çünkü doğru fiilin sonucunda doğru eserler ortaya konulabilir.
Bugün vasıtalardan daha çok gaye birliğine ihtiyacımız var.
Bu yola girerken hasbi davranmaz da hesabi davranılırsa, vasıtalar gaye yerine geçmiş olur ki, bu İslami olmaz.
Hele hele gayeye ulaşmakta takip edilen yollar ve kullanılan vasıtalarla o yola teşvik edenler tarafından gaye yerine geçecek şekilde bir eğitim verilirse, böyle yapanlar indallahda mesul olurlar. Gaye ALLAH’tır. ALLAH’ın rızasıdır. Hayatın bütün safhalarında…
İlim amelin vasıtasıdır. İlimle amel kötülüklerden korunmanın vasıtasıdır. Kötülüklerden korunmak Allah’a yaklaşmanın, marifetullaha ermenin vasıtasıdır. Kuluz, bunu ifade etmek için ibadetler ederiz, ameller işleriz. Hepsi birer vasıta olan bu vazifelerimiz, kulu olan bizleri yüceler yücesi olan rabbimize vasıl etmiyorsa, menzilimize ulaştırmıyorsa, vasıtalara takılıp kalıyorsak… düşünmek, yeniden iman etmek ve azimle iman yolunda gayret etmek lazımdır.
Rasulullah efendimizin vefatında sahabeyi düşünmek lazım. O kadar zor bir durumdu ki sahabe efendilerimiz için onun vefatını kabullenmek. Oysa Rasulullah aleyhisselam efendimiz insanlara ilahi ahkamı ulaştırmak ve tebliğ etmekle vazifeliydi. Yani risaletin vasıtası kılınmıştı. Düşünebiliyor musunuz? Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem bu davanın vasıtası ise ve görevini yapınca rabbim huzuruna almış ise diğer vasıtalarda bir gün görevini tamamlar ve gaye edinilmeden yola devam edilir.
O halde her fert ve cemiyet şunu sormalı kendine? Hedefim hak mı, hakkın rızası mı? Hakka gitmeye çalıştığım vasıta meşru mu? Takip ettiğim öncüler ehliyetli mi, davada samimi mi? Buna kanaatin tamsa bismillah de koyul yola. Ama dikkat et ölçüler var bu yolda. Vasıtaları gaye edinmemek gibi.
Olur ya vasıtalar bozulur, öncülerin yanılır veya gaye değiştirir, yanlış bir yola girer de yoldan saparsa vazifen var. Edep çerçevesinde iyiliği emredip kötülükten sakındırmak. Ama bu samimiyetle, kırmadan ve kırılmadan olacak. Aslolan gayedir. Vasıta ve rehberler asıl gaye değildir.