KUR’AN iKLİMİ- Oruç Bütün İlâhî Dinlerde Olan Bir İbadettir

Yüce Allah Bakara Sûresi 183. âyette şöyle buyurmaktadır:
﴿يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ﴾
“Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.”
Bu âyet-i kerimede Yüce Allah, oruç tutmayı bütün milletlere farz kıldığı gibi inananlara da farz kıldığını belirtmektedir. Buradan anlaşıldığına göre günahlardan korunmak için bütün ilâhî dinlerde oruç tutmak farz kılınmıştır.
Oruç, nefsi terbiye ederek Allah’a yaklaşma anlamında bütün milletlerde mevcut olan bir ibadet türüdür. Eski Mısırlıların, Yunanlıların ve Romalıların oruç tuttukları bilinmektedir. Günümüzde Hindular da kendilerine mahsus oruç tutmaktadırlar.[1]
İlâhî dinlerde de oruç ibaretinin mevcut olduğunu biliyoruz. İnsanlığın ikinci atası olarak bilinen Hz. Nuh (a.s.) tufandan sonra Muharrem ayında oruç tutmuştur. Nitekim İslâm dinindeki âşûra orucunun buradan geldiği söylenmektedir.[2] Ulü’l-azm peygamberlerden sayılan Hz. İbrahim de her ayın üç günü oruç tutmaktaydı.[3] Cahiliye dönemi Arapları, Recebü’l-Asam ve Şehr-i Mudar diye adlandırdıkları Recep ayında oruç tutarlardı.
Müminlerin annesi Hz. Aişe’den rivayet edildiğine göre, İslâm öncesi cahiliye döneminde hem Kureyşliler hem de Hz. Peygamber âşûre gününde oruç tutmaktaydılar.[4] Nitekim âşûre orucunun Araplara ataları olan Hz. İsmail’den kaldığı rivayet edilmiştir.[5] Cahiliye döneminde Araplarda sükût orucu denilen bir oruç çeşidi daha vardı. O dönemde Araplar, bir gün boyunca hiç konuşmazlar ve bunu oruç ibadeti sayarlardı. Allah Resûlü, “Bir gün bir geceye kadar sükût etmek yoktur.” buyurmak suretiyle bu âdeti yasaklamıştır.[6]
Tevrat’ta Yahudilere oruç tutmaları emredilmiştir.[7] Yahudiler orucu nefsi arzu ve isteklerinde geri tutmak, nefse cefa çektirmek ve Allah’a yaklaşma vesilesi kabul etmektedirler.[8] Yahudilikteki oruç bazen matem kastıyla bazen de bir tehlike karşısında tazarru ve niyaz için tutulmaktadır.[9] Yahudilikte, Yom Kippur (kefaret günü), orucu farzdır. Yahudilikte yeni yılın ilk on günü Eyyam-ı Tevbe’den sayılmakta ve “on Yevm-i Nedâmet” diye adlandırılmaktadır. Yine Yahudiler Babil dönüşünde Kudüs’ün tahribi ve üzüntülü olaylarla ilgili olarak, düzenli olarak dört oruç daha ihdas etmişlerdir. Bunlar: dört, beş, yedi ve onuncu aylardadır.[10] Bunun dışında Yahudilikte birçok oruç çeşidi bulunmaktadır. Bunlar; ester orucu, izdivaç günü damadın orucu, ilk doğan kişinin hatırasına tutulan oruç, küçük Yom Kippur orucu gibi oruçlardır.[11]
Hristiyanlıkta da oruç ibadeti mevcuttur. Nitekim oruç, kilisenin üçüncü emridir.[12] Hristiyanlıkta oruç ve perhiz aynı anlamda değerlendirilmiştir. Hıristiyanlığa göre oruçtan maksat, nefsanî arzuları kırmak suretiyle vücuda eziyet etmek ve işlenmiş olan günahların cezasını bu dünyada çekmeye çalışmaktır.[13] Hristiyanlar kendilerine farz olan orucu yaz mevsimine denk geldiği için yazla kış arasında mutedil bir mevsime, bahara ertelemişler. Bu değişikliğe kefaret olarak da oruca on gün daha ilave ederek kırka çıkarmışlardır. Daha sonra hükümdarları hastalanmış bunun için on gün daha ilave etmişlerdir. Bu sefer de sayısı fazla gelmiş dolayısıyla orucu perhiz şekline dönüştürmüşlerdir.[14]
Hristiyanlıkta genel olarak iki çeşit oruç vardır. Birincisi okaristik (şükran) orucu, ikincisi ise ekleziyastik (kiliseye mensup) oruçtur. Bu iki çeşit orucu genellikle Katolik Hristiyanlar tutar. Protestanlar tutmaz.[15]
İslâm öncesi dinlerde tahrif edilmiş olan oruç ibadeti, tekrar eski safvetine kavuşturularak inananlara emredilmiştir. Yüce Allah, “…içinizden kim Ramazan ayına erişirse, oruç tutsun…”[16] buyurmak suretiyle orucu farz kılmıştır. Ramazan orucunun İslâm dininde hicretin ikinci yılında Şaban ayının onunda farz kılındığı bilinmektedir. Oruç farz kılındıktan sonra Allah Resûlü vefat edinceye kadar Medine-i Münevvere’de dokuz yıl boyunca Ramazan orucunu tutmuştur.[17]
Oruç ibadeti İslâm’ın beş temel ibadetinden olup Ramazan ayında tutulması emredilmiştir. Dolayısıyla ergenlik çağına girmiş, aklı yerinde olan her Müslüman hanım ve erkeğe oruç tutmak farzdır. Sadece, hasta olan veya yolcu olan Müslümanlar oruç tutmayabilirler. Hastalar iyileşince, yolcular da memleketlerine döndükleri zaman tutamadıkları oruç sayısı kadar başka zaman oruç tutarak kaza ederler.
Oruç o kadar faziletli bir ibadettir ki, Allah Resûlü bir hadis-i şerifinde, “Kim Ramazanın faziletine inanarak ve mükâfatını Allah’tan umarak oruç tutarsa, geçmiş günahları affedilir.”[18] buyurmuştur. Bir kutsi hadiste ise Yüce Allah, “İnsanın oruç dışında her ameli kendisi içindir. Oruç benim içindir, mükâfatını da ben vereceğim.”[19] buyurmuştur.
Netice olarak diyebiliriz ki, oruç sadece İslâm dininde olan bir ibadet değildir. Önceki milletlere de oruç tutma emredilmiştir. Yahudilik ve Hristiyanlıkta da oruç tutmak farz kılınmıştı. Ancak gerek Yahudiler gerekse Hristiyanlar, Allah tarafından kendilerine emredilen bu güzel ibadeti, dinlerindeki diğer birçok hükmü değiştirdikleri gibi değiştirmişlerdir. Yahudiler orucun gününü azaltmışlar, Hristiyanlar da şeklini değiştirip onu perhiz hâline dönüştürmüşler ve gününü çoğaltmışlardır. İslâm dininde ise oruç asli safvetine dönüştürülerek inananlara emredilmiştir.
* NEVÜ İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi. msoysaldi@gmail.com
[1] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’ân Tefsiri, (İzmir: Anadolu Yayınları, ts.), 1/471-472.
[2] Mehmet Soysaldı, Kur’ân ve Sünnet Işığında İbadet Tarihi, (Ankara: TDV Elazığ Şubesi Yay., 1997), 88.
[3] İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-nihaye, (Kahire: 1351), 1/118; Suyûtî, el-Câmiʿu’ṣ-ṣaġīr min ḥadîs̱i’l-beşîri’n-neẕîr, (Kahire: 1383), 2/46.
[4] Buhârî, “Savm”, 1; Müslim, “Sıyam”, 19.
[5] Tahir Olgun (Mevlevî), Müslümanlıkta İbadet Tarihi, (İstanbul: 1963), 102.
[6] Ebû Dâvûd, “Vasâyâ”, 26.
[7] Tevrat, Çıkış, 34/18.
[8] Mezmurlar, 35/13, 69/10, 109/24; Daniel, 9/3.
[9] Soysaldı, İbadet Tarihi, 91.
[10] Olgun, Müslümanlıkta İbadet Tarihi, 104.
[11] Soysaldı, İbadet Tarihi, 94-97.
[12] Gluseppe Descuffi, Hıristiyan Dini, (İzmir: 1963), 179.
[13] Osman Cilacı, İlahi Dinlerde Oruç, Hac ve Kurban, (İzmir: 1980), 27.
[14] Soysaldı, İbadet Tarihi, 101.
[15] Cilacı, İlahi Dinlerde Oruç, Hac ve Kurban, 22.
[16] Bakara, 2/185.
[17] İbn Abidin, Muhammed Emin, Reddü’l-muhtar ala’d-dürri’l-muhtar, (Beyrut: Dâru ihyai’t-türasi’l-Arabî, ts.), 2/109.
[18] Buhârî, “Savm”, 6.
[19] Buhârî, “Savm”, 9.