İLKADIM KİTAPLIĞI-Hüseyin YORULMAZ/Bir Neslin Öncüsü Celal Hoca

Kıymetli okuyucularımız! Bu ay sizlerle Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınlarından çıkan, Hüseyin YORULMAZ’ın kaleme aldığı, gençlerimize ve eğitimle uğraşan herkese ısrarla okumasını tavsiye ettiğim Bir Neslin Öncüsü CELAL HOCA isimli eseri inceleyeceğiz.
Eser, unutulmuş meşhur bir meçhulü bizlere tanıtmak için hazırlanmış: Mahmud Celaleddin ÖKTEN. Eserde Celal Hoca’nın doğumundan ölümüne kadar kronolojik bir seyirle bıraktığı önemli ve kalıcı izler üzerinde durulmuş. Celal Hoca, Osmanlı’nın en karışık devirlerinden olan son yıllarını görmüş, Cumhuriyetin ilk dönemini ve demokrasiye geçildiği yılları yaşamış, tecrübe sahibi bir Osmanlı aydınıdır. Tam anlamıyla içinde yaşadığı topluma yol gösteren, toplumu aydınlatan bir münevverdir. Çok yönlü yetişmiş bir din âlimidir. Yeniye açık, eskiyi körü körüne taklit etmemesi bakımından ender bir analizcidir. Dünyanın gidişatını iyi okuyan, kendine güvenen, gerçek anlamda bir ilim adamıdır.
Eserde Celal Hocamız iki bölümde tanıtılıyor. İlk bölüm “Yere Düşmüş Cevher” başlığıyla karşımıza çıkıyor. Bu bölümde Celal Hocamız ile Trabzon’da dünya yolculuğuna başlıyoruz. Genç yaşta babasını kaybettiğini öğrenince üzülüyor, annesinin oğlunu hafız yapmak için yaptığı çalışmaları gıptayla izliyoruz. Hem öksüz hem yetim kalmanın hüznünü yaşarken Rabbimizin, Celal Hocamızı gelecekte yaşayacağı zorluklara hazırladığını anlıyoruz. Bir hafızın, Hocamızın kalbine İstanbul ateşini düşürdüğünü görüyor, “Senin Kitab’ının dellalı olayım.” duasına “amin” diyoruz. Hocamızla bu ateşin peşinde İstanbul’a hicret ediyoruz. Şekerci Hanı’nda Hocamızın karşılaştığı zorluklara şahit olup açlığı, soğuğu, yokluğu hissediyoruz.
İttihat ve Terakkinin Osmanlı’yı nasıl uçuruma götürdüğünü ve o zaman yaşanan olayların yakın tarihimizde üniversitelerde yaşanan olaylarla ne kadar çok benzediğini görüp ihtilalcilerin mantığının değişmediğine şahit oluyoruz. İstanbul’da çeşitli okullarda görev yaparken Müslüman bir öğretmenin nasıl olması gerektiğini öğreniyoruz. Emekli olduktan sonra sevk-i ilahi ile İmam Hatip Kurslarının açılışına katılıp Celal Hocamızın maddi manevi gayretlerini okuyunca şevkleniyor, tek parti zihniyetinin aleyhte çalışmalarını öğrenince malum zihniyette hiçbir değişikliğin olmadığını hatırlıyoruz. Celal Hocamızla hacca gidip Mekke ve Medine’nin aşkını kalbimizde hissediyoruz.
Celal Hocamızın mukaddes beldelere hicret etme çabalarını görüyor, bir rüya üzerine tekrar İstanbul’a gelmesine şaşırıyoruz. Yüksek İslam Enstitüsünün açılması için ter dökmesini alkışlıyor ve bu okulda ders başı yapıp yine bir derse hazırlanırken 79 yaşında hakka kavuşmasına üzülüyoruz.
“Hizmette emeklilik yoktur” sözünün Celal Hocamızda tam anlamıyla yerini bulduğunu görüyoruz.
Celal Hocamız, Nurettin Topçu’nun ifadesiyle: “Eğer bütün maddi imkan şartları kendisine verilmiş olsaydı, Celal Hoca hayatının son yıllarında dahi İslam dinini, medeniyet aleminde yirminci asır cemiyetini yaşatabilecek bir seviyeye yükseltici inkılabı yapmaya muktedir bir mütefekkirdi. Onun gibi bir ilim ve din adamını, değil memleketimizde, hatta İslam dünyasının ufukları arasında bile tasavvur etmek zordur.”
Celal Hocamız derdi olan bir âlim. Dertli yaşamış ve arkasında servetler değil, yetişmiş yüzlerce talebe ve İmam Hatip okulları gibi müstesna bir kurum bırakmıştır. Allah, rahmetiyle muamele eylesin.