SÖZ MEYDANI- Esas Mağlubiyet Galibi Mükemmel Görmektir

SÖZ MEYDANI- Esas Mağlubiyet Galibi Mükemmel Görmektir

 

“Bir millet, yenildiği ve yenilgiyi tabii bir hadise olarak gördüğü zaman galip geleceği günlere hazırlık yapması gerekir. Yenilginin sebebi galiplerin sahip olduğu güçten, asker sayısından, silahlarının fazlalığından, daha gelişmiş olmasından kaynaklanmıştır. Öyleyse biz de o konuma gelmeliyiz. Bilim, sanat, askeri, teknolojik ve ekonomik alanlarda galipler gibi olmalıyız. Onların seviyesine gelmeliyiz. O zaman başarı gelir.

Bir Japonya ve Almanya örneği var. Her iki ülke de Dünya Savaşında yenildi. Yenilgilerini kabul ettiler. Ama şunu dediler: Biz bu halden kurtulmak için hazırlık yapmalıyız. Yöneticiler, bilim adamları, halk buna inandı ve savaşa girmeyen ülkelerin üstüne çıktılar.

“Çünkü mağlubun gözünde galip kusursuzdur, mükemmeldir, o yüzden galip gelmiştir. Galibin galibiyeti sıradan bir galibiyet değildir, sahip olduğu güçten, asker sayısından, silahlarının fazlalığından, daha gelişmiş olmasından kaynaklanmıyor. Galip gücün galip gelmesinin sebebi, onun gelenekleri ve yaşadığı hayat tarzıdır.” Onun hal ve gidişatından, medeniyet ve kültür olarak mükemmelliğinden ileri geliyor.

Mükemmelliğinin kaynağı kültürüdür, hayat tarzıdır, gelenekleridir. Gerçekten çarpıcı. I. Dünya Savaşında aldığımız, daha doğrusu aldırıldığımız yenilgiden sonra bizde de Batı’nın kültürü, hayat tarzı ve gelenekleri benimsenirken ya da dayatılırken buna benzer şeyler, hatta tıpatıp aynısı söylenmedi mi?

Osmanlı Devleti asker, yönetici, bilim adamları, her yenilgiden sonra “biz bu durumdan nasıl çıkmalıyız” sorusunu sorup durumdan kurtulmak yerine “kendisini yenen gücü mükemmel görerek hakimiyeti altına girip bunu, onun mükemmelliğinin neticesi gibi görerek maddi ve manevi istilayı içselleştirdiler.” Bu durum zamanla bir normal davranış biçimine dönüştü. Milletin bilgini, askeri, idarecisi yani havas dediğimiz üst kesim böyle bir durumu kabullenilişin bayağılığını yaşadı. Halk her zamanki gibi üretti. Hem kendisinin hem ülkenin karnını doyurmanın gayretinde oldu. Onların bir suçu yok. Ama yukarıdaki durumu gören millet de onlar gibi olmaya başladı. “Milleti oluşturan fertlerin ruhlarında bir tembellik, bezginlik, boş vermişlik duygusu oluştu, başkasının hakimiyeti altında adeta gönüllü kölelere dönüştükleri için de onların elinde birer iradesiz alet haline gelerek (bir tanrıdan bekler gibi) her şeyi onlardan beklediler, tek referans kaynağı olarak onları gördüler.”

Osmanlının bir döneminden sonra başlayan bu durum Cumhuriyetle beraber bir resmi kabullenişe döndü. Artık her şeyi ama her şeyi Batı’dan bekliyorduk. Yönetim biçiminden kanunlara, yaşayış tarzından kültüre, sosyal konumdan sanata… kadar her şeyin referans kaynağı Batı. Bir de buna uymayanları kendi havasımız aşağılayınca iş çığırında çıktı.

“Böyle olunca da geleceğe dair umutları kırılır, doğumlar da azalır, nesillerinin devamı tehlikeye girer ve hatta yavaş yavaş ve kontrollü bir tükenişe sürüklenirler. Çünkü umranı, medeniyeti meydana getiren şey geleceğe dair güçlü bir umut ve neslin devamı arzusudur.” Bu umut yoksa bitmişlik vardır.

İbni Haldun asırlar öncesinden bunu demiş. Endülüs’ten, Endülüs’ün Müslüman halkının düştüğü durumu analiz etmiş ve sebebini de tespit etmiş. Aşağıdaki satırlardan sonra şu denilmelidir. Bu kural tüm İslam dünyası için beş-altı asırdır geçerli oldu.

“Bugünlerin Endülüs’ünde Müslüman halkın giyim kuşam, semboller, birçok gelenek, hayat tarzı bakımından Frenk milletlerine benzemeye çalıştıklarını gözlemlemek mümkündür. Hatta duvarlara, işyerlerine ve evlere onlar gibi resimler çiziyorlar. Aslında bu duruma hikmet gözüyle bakabilen biri bunun bir istila, bir işgal olduğunu anlar.” diyor İbni Haldun.

Yaşar Nuri Öztürk olacaktı galiba. Diyor ki; niçin bizim ülkemiz de dahil insanlar hep kötüledikleri, dinlerinden dolayı cehennemlik dedikleri Batı (Hristiyan) ülkelerine gitmek istiyorlar? Niçin başka bir Müslüman ülkeye gitmek istemiyorlar? Bütün İslam dünyasının gerçeği bu. Sebebini asırlar önce İbn Haldun ortaya koymuş. “Mağlubun galibe aşık olması.” “Yenilginin sebeplerini tespit yerine, onu taklit etmek.” Endülüs örneği çok dikkatimi çekti. Şimdi buna (ilk kim söylediyse) “celladına aşık olmak” diyorlar. Sahi, İslam dünyası celladının Batı (öncelikle İngiltere, Fransa gibi Avrupa ülkeleri, şimdi ABD) olduğunu bile bile niye ona benzemek için uğraşıyor?

Türkiye güçlendikçe hem Batı boyunduruğundan kurtulacak hem de diğer geri kalmış veya azgelişmiş ülkeler (Müslüman veya değil) Türkiye’yi taklit edeceklerdir. Her ne kadar resmi tarih bizim Kurtuluş Savaşının örnek alındığını söylese de bunun aslı da kanıtı da yok. Ama şimdi bir hakikat var, belirttiğimiz ülkeler bize bakıyor. Bunun kanıtı da Cumhurbaşkanlığı törenine devletler düzeyindeki katılımın niteliği idi. Burada katılanlara bakılınca görünen, zengini-fakiri fark etmeden bir yeni dünyanın (BM) kurulmaya başladığıdır. Her şeyin başlangıcı küçük bir hareket, kımıldanış, bir kıvılcım değil midir?

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.