Neden İslam Düşmanlığı?

Her İşin Sonu Neden İslam?
Bir insanın özgürlüğünün sınırı diğerinin özgürlüğünün başladığı yere kadar diye öğretildi bize. Üzerine kafa yormadan, her kullanımda karşımızdakine şık çalımlar attırdığı için biz de pek sorgulamadık hani yani. Az okuyor, az düşünüyor ve az eyliyoruz. Günlük tüketilecek hazır cümlelerle çıkıyoruz her gün bir kapıdan. Her gün ne gelirse elimize onu söylüyor, onu yapıyoruz. Hâsılı birisi bize bir sebep vermese konuşamıyoruz bile birbirimizle. Ya kavga ediyoruz ya faydasız geziniyoruz. Kabul etmek gerek ki bize bir sebep lazım vaktimizi ayarlamak için. Feridüddin Attar diyor ya hani işini gücünü bırak, çarşıya git ve kendine bir dert satın al, diye. İşte insan satın aldığı dert kadarını tüketebilir aslında ve insanı özgür yapan da bu derdi seçebilmesidir. Satın aldığımız dert günübirlik dert ise hemen tüketip bitiririz o dertleri. Şimdi yatar, akşam kahveye gider, yarın çay içer, öbürsü gün başka bir meşgale buluruz, bulmak zorundayız…
Bazı seçimler de insana konservede servis ediliyor. Uzun süre muhafaza edilecek konserve sebepler olarak. Şu …izm bu …izm bekle babam bekle ki o konserve açılsın da bir faydasını göstersin. Ama ömür garantisi veren bir sebep var o da sebebin sahibi. Bu yüzden aslında herkes o sebep sahibini dert ediyor istese de istemese de. Kimi O’na başkaldırarak geçiriyor bu hayatı kimi O’na boyun eğerek. Her ikisi de hayatını O’nda yaşıyor çünkü.
Teslim olan kurtularak bitiriyor bu hayatı, olmayan en azından dünyada bir sebeple yaşıyor. Düşmanlık da olsa hayatını yaratıcı etrafında geçiriyor insanoğlu. Bu yüzdendir ateizm derneğinin inkâr için kırk takla atması. Kopamıyorlar sebeplerden, tüm sebepler ona gittiği için tüm sebepleri tek tek koparmaya çalışıyorlar. Yüz bin sebep getirsen yüz bin inkâr dosyası açmaya çalışıyorlar. Konserve sebeplerle hayat geçirmeye çalışıyorlar.
Günübirlik tüketilen cümleleri cebimizden çıkarmak için hayatı hedefe almak gerek. Amaçsız olursak nişan alamayacağımıza göre hedefi de ıskalarız elbette. Kasım Küçükalp Hoca diyor ki[1] eğer Eflatun’un mağarasında yaşıyorsak ve hakikatle hiçbir bağımız yoksa ve sadece mağara duvarına yansıyanları görüyorsak nasıl oluyor da bir mağaranın içinde olduğumuzu iddia edebiliyoruz. Bize buranın bir mağara olduğunu bildiren kim? Dışarıdan haberi olmayan içeride olduğunu nasıl anlayabilir ki? İşte Eflatun burayı gizlemiştir. Evet, insan dışarı çıkmadı ama dışarıdan bir şey içeri geldi ve insana bunu bildirdi. Bu bildirici nübüvvettir işte. Peygamber gelmiştir ve bize ihtar ederek hem müjdelemiş hem korkutmuştur.
İşin sonu hep İslam’a çıkar yani ister inkâr edilsin ister boyun eğilsin. Sebep aynı sebep, biri içeride biri dışarıda.
[1] Kısa video için: https://twitter.com/fcueryklan/status/1643712835359322112?s=20, dersin tamamı için bkz.: https://www.youtube.com/watch?v=0-HguhZFoC4 [Erişim: 18.04.2023].